Kimleri ağlatmadı ki?

HDP'nin genel seçimlerde İstanbul'dan milletvekili adayı seçtiği Hüda Kaya'nın İslamcılıktan şu an bulunduğu noktaya geliş sürecini anlatırken, Recep Tayyip Erdoğan'ın ünlü Balkon Konuşması'nı "ağlayarak dinlediği"ni belirtmesi, siyaset sahnesinde gözyaşı olgusunu yeniden hatırlattı bana.

Erdoğan'ın balkon konuşması aslında sadece Kaya'yı değil, İslamcı Erdoğan'dan "demokrat" çıkarmayı başarmış (!) liberaller olmak üzere, birçok kesimi ağlatmıştı. Özledikleri Başbakan'a kavuşmanın verdiği sevinçten elbette. Gerekçesi ne olursa olsun Hüda Hanım'ın gözyaşları da siyasi gözyaşı kategorisine sokulabilir kolayca. Çünkü o balkon konuşmasında "memleket yararı"na kelamlar duymuş, doğal olarak muktedirin konuşmasında vaad edilenler her neyse onlardan, kendi siyasal projesi adına etkilenerek mutluluk yaşları dökmüş. Hüda hanım yeni bir politikacı, kazanırsa  daha da aktif olacak. O nedenle yapıp ettikleri elbette siyaset cetveliyle ölçülüyor ister istemez. Doğal olarak gözyaşları bir hayli siyasi öz de taşıyor. 

Siyasi gözyaşı, "politikacıların ağlamaları" ile "politikacıların ağlattıkları" biçiminde iki şekilde ele alınabilir. Erdoğan bu konuda gerçekten çok iyi bir malzeme, öyle ki bu her iki biçim için örnekler çıkarılabilir kendisinden.

AĞLAYAN ERDOĞAN
Recep Tayyip Erdoğan çok sık ağlayan politikacılardan biri. Bu konuda herhalde Fetullah Gülen'i saymazsak Bülent Arınç'la birincilik için çekişme içinde. Bülent Arınç en son partisinin Manisa İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada "geçtikleri çileli yolları" anlatırken hüngür hüngür ağladı. Rabia, Necip Fazıl'dan okunan bir dize, İslam peygamberi en çok gözyaşı dökülen temalar. Gazze trajedisi için de bir ara gözyaşı dökülmüştü tabii. Ahmet Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanı iken Gazze'ye yaptığı bir ziyarette yakınlarını yitirmiş bir Filistinliye sarılıp ağlarken görüntülenmesi akıllardadır.

Erdoğan'ın gözyaşları “siyasi gözyaşı” olarak değerlendirilecek bir içeriğe sahip. Mısır'da Müslüman Kardeşler liderlerinden Muhammed el Biltacı'nın öldürülen kızı Esma için gözyaşı döken Erdoğan'ın, Ali İsmail Korkmaz ya da Berkin Elvan için üzüldüğünü ifade eden tek bir kelime sarf etmemesi bu inancı güçlendiriyor.

Özellikle İslamcı politikacıların "merhamet" duygularının olduğu kadar dini inançlarının da harekete geçirdiği bir "faaliyet" ağlamak. Gazali, Kuran'ı Kerim'in okunması sırasında "gözyaşı dökülmesini" şartlardan biri sayar örneğin. İslam peygamberinin aşırıya kaçmamak koşuluyla göz yaşına önem vermiş oluşu da atlanmamalı. Yani Erdoğan, Arınç, Davutoğlu elbette bir anlamda "sünnet"e de uygun davranmış oluyorlar.

Hüda Kaya istediği, arzuladığı ne varsa hepsini bulabildiği bir konuşma olarak değerlendirmiş Erdoğan'ın balkon nutkunu. Beklentilerinin karşılanmış olması duygulandırmış belli ki. Oldukça "vatansever" bir gerekçesi olduğu da görülüyor. ABD Temsilciler Meclisi'ndeki Demokrat'ların lideri Nancy Pelosi'nin geçen hafta, İran'la yapılan anlaşma sonrası İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun konuşmasına sinirlendiğini ifade ederken "göz yaşlarımı zor tuttum" demesi de Kaya'nınki gibi "vatansever" bir temele sahip. Pelosi, ülkesi ABD'yi eleştirdiği için Netanyahu'nun sözlerine "gözyaşı" dökecek kadar öfke duymuş. Fark şu. Erdoğan, Kaya'yı sevinçten, Netanyahu Pelosi'yi sinirden ağlatmış. Erdoğan ile Netanyahu'nun şöyle ya da böyle "dinleyenlerini" ağlatan liderler olması da elbette sadece rastlantı.

YABANCILAR DA AĞLAR
Siyasi gözyaşı deyince en popüler "gözyaşı sahibi" olarak elbette Abraham Lincoln'ü anımsayacağız. Büyük ustalık sergilediği hitabet sanatında konuşmalarına "gözyaşı" sürekli değilse de, sık sık eşlik ederdi.

Ama "Siyasi Gözyaşı" ABD'de özellikle Başkan Ronald Reagan'dan sonra bir "strateji" olarak yaygınlık kazandı. Bu “ağlayana” her zaman yararlı olmuş bir strateji değil tabii. ABD'de Arizona Valiliği seçimlerinde favori adaylardan birinin seçim konuşması sırasında ağlamasının yarışı kaybetmesine yol açtığını hatırlarım. 2008 Başkanlık seçimleri için partisinin adayı olma mücadelesi veren Hilary Clinton'un, rakibi Barack Obama'ya yenildiğinde ağlaması kadın seçmenlerin bir kısmının sempatisini kazanmasına yol açtı ama seçmenlerin çoğunun kızgınlığını topladı. Londra'nın efsanevi eski belediye başkanı Ken Livingston'un da kendi seçim kampanyasıyla ilgili haberleri izlerken gözyaşlarına boğulmasının seçmenler üzerinde pek de sevimli bir etki bırakmadığı anlatılır.

İngilizlerin ünlü devlet adamı Winston Churchill'in parlamento konuşmaları sırasında hüngür hüngür, Demir Lady Margaret Thatcher'in partisi tarafından iktidardan düşürülünce burnunu çeke çeke ağlaması da unutulacak sahne değildir.

AĞLATAN ERDOĞAN
Onca gözyaşı dökmesine rağmen Recep Tayyip Erdoğan'ın son derece “ağlatan” biri olması tuhaf gelebilir. Ağlatmanın onlarca yöntemini bildiği kesin. Azarlayarak ağlatıyor ki, verilecek en iyi örnek Milliyet gazetesinde Öcalan-BDP görüşme tutanaklarının 'İmralı zabıtları' manşetiyle haberleştirilmesinin ardından gazetenin sahibi Erdoğan Demirören'i ağlatması olabilir.

Duygulara seslenerek ağlatıyor ki buna örnek çok. Ama biri çok çarpıcıdır. Cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklandığı bir toplantıda salondakileri, yerel seçimler için çalışırlarken destek için kendisine bileziklerini veren genç kızı anlatarak “ağlattı” örneğin. Bulduğu her kalabalığı bir “gözyaşı seansı”na dönüştüren Erdoğan'ın İstanbul Maltepe'de Gazze için düzenlenen bir mitingte katılımcıları “Seninleyiz Gazze” sözleriyle ağlatışı da unutulur gibi değil.

Ancak, Erdoğan herkesi Kaya'yı ağlattığı gibi “mutluluktan” ağlatmıyor tabii. “Çiftçinin anası ağlıyor” diyen köylüye “al ananı git” diyen de o, çocuğunu kaybetmiş bir anneyi, seçmenlerine yuhalatan da. Soma'da madenci yakınlarını tekmeleyen bürokrata sahip çıkarak madenciyi ağlatan da o, yapacağı köprüye Yavuz adını koyup Aleviyi ağlatan da. Ülkesini mahvettiği Suriyeli'yi gözyaşına boğan da elbette. Gezi Parkı direnişçilerini biber gazı sıkarak ağlatanın da o olduğunu söylemeye ne hacet?

Hüda Kaya'nın Balkon Konuşması'nda “gözyaşlarıyla” dinlediği Recep Tayyip Erdoğan'ın “milletinin yüzünü” güldürmekten çok ağlatan biri olarak siyasi tarihimizde gerçekten müstesna bir yeri var.Birileri Erdoğan'ın her lafında, tutumunda “ağlanacak” bir taraf bulabiliyor. Sadece gerçekte neye ağlanacağını bilmiyorlar, o kadar. Sanırım Hüda Hanım da bilmiyordu.