Kefaret

AKP’nin Kızılcahaman Kampı’nda konuşan Manisa milletvekili Muzaffer Yurttaş, başbakan Erdoğan’ın yeniden aday olması halinde 30 gün kefaret orucu tutmayı önermiş. Nihayet Erdoğan’ı kutsallaştırmanın en çarpıcı örneğiyle de karşılaşmış olduk. İnandıkları dinin ritüelleri hiç bu kadar ayaklar altına alınmamıştı bu adamların.

Milletvekilinin derdi şu: Başbakan gelecek dönem milletvekilliğine aday olmayacağını açıklamıştı malum. Erdoğan’ın bu sözünden dönmesini istiyor. Bu dönme karşılığı kendisinin de aralarında bulunduğu milletvekillerinin, hem de 30 gün, kefaret orucu tutmasını öneriyor.

Tabii bu değerli milletvekiline, Erdoğan’ın o sözü allaha değil, millete verdiğini hatırlatmanın bir anlamı yok. Başbakanı için her şeyi yapma fırsatını bulmuşken, bunu yitirmek istemez haliyle. Ayrıca, sözünden dönenin ödemesi gereken “kefaret orucu”nu, başkalarının ödemesi de ne demek oluyor? Bildikleri ne kadar ticari kurnazlık varsa, bunu “inanç” alanında da aynen uygulamaktan çekinmiyor bunlar. İnandıkları allaha bir kasaba eşrafı muamelesi çekmektir bu yaptıkları. “Aramızda oruç biriktirdik, arkadaşın yerine biz ödeyeceğiz” demek yani. Hakkını yemeyelim, Erdoğan elbette bu “saçma” öneriyi kabul etmemiş tabii. Zaten muhterem milletvekili de kabul edilmeyeceğini herhalde bilirdi önerisinin. Maksat, Erdoğan’a olan “sevgisi”ni göstermek. Şöyle bir görünüp, çıkayım demiş belli ki.

İnananların inancıyla alay ettiklerinin farkındalar mı acaba? Verilen sözden vazgeçilmesi halinde, bağışlanmak amacıyla o sözün yerine geçecek bir ibadet demek Kefaret. Her yerine getirilemeyen söz için kullanıldığında anlamsız kaldığını söylemeye gerek yok tabii.

Biat kültürünün esasında, dirlik, düzenlik için “otoriteye” itaat vardır. Yani en azından başlangıçta “anlaşılabilir” bir gerekçe bu. Biat’ı, biat edileni kutsallaştırma tutumuna dönüştürmek “faydacı” yaklaşımın bir ürünü. Anadolu insanı buna “kaz gelecek yerden tavuk esirgememek” de der ki, bu türden “sevgi dolu” yaklaşımların ne menem yaklaşımlar olduğunu anlamamıza yarayan kılavuz vecizelerden biridir bu. Manisa milletvekilinin, partisinde Erdoğan çapında bir başka kişi olmayacağını ima etmesi anlamına gelen bu “kantarın topuzunu kaçırma” durumunun hiç bir itiraz görmemesi de “milli bir ayıp” olmalı.

AKP seçmenleri kimi seçerlerse seçsinler aslında topunun bir Erdoğan etmediğini “ille adaylığını koy sayın başbakanım” diyen muhterem milletvekili sayesinde anlamışlar mıdır acaba? Sanmamakla beraber, anlamalarını umardım. Anlamış olsalardı, imani vurguyu çok sık yaparak iktidar olan bir partide, “imani hayat”ı düzenleyen kavramların uluorta dile getirilmesinin ayıp olduğunu da anlarlardı.

Erdoğan sevgisi birçok olmazı “oldurdu”. Övgüde endazenin kaçtığına her kesimden örnek verilebilir. Herkes Erdoğan’ın neresine bakarsa orada hayran olacak bir yan görüyor. “Günahını ben alayım başbakanım” diyen Manisa milletvekili şahıs ile örneğin Bülent Ersoy adlı zat farklı farklı yönlerine “hasta“ iki “hayranı” başbakanın. Ersoy, “Tam bir lider edasında. Böyle vurduğu yerden ses getiriyor. Dönek değil. Bir lafı söyleyip ondan sonra 'Ay öyle demek istemedim de' demiyor. 'Dedim yine diyorum' diyor. Bir de hafif efe. Efeliği de var. Ve aslan gibi yani. Ben çok beğeniyorum. Lider vasıflı. Herkes lider vasıflı olamaz" cümleleriyle övüyor başbakanını. Milletvekili de, Ersoy’un “sözünde durduğu için” sevdiği başbakanı, verdiği sözü geri almaya davet ediyor. Yakında Manisa Milletvekili Yurttaş ile Ersoy saçsaça, başbaşa kavga edecekler göreceksiniz. Yurttaş, Erdoğan, sözünden dönsün diye “kefaret” ödemeye hazırken, Ersoy, “sözünden dönmeyen” “vasıflı lider”ine bu teklif yapıldığı için kızarsa haksız sayılır mı?

Bilmeden otoriteye davetiye çıkardıklarının farkında bile değiller bunlar tabii. Tek adamın “vizyonu” da, tek adamın “efe”liği de, bir halk egemenliğinde kullanılması günah sıfatlardandır.

Kendisinde olmayanlara sahip figürlere hayranlık duymak bir insanlık hali elbette. Hayatında kimseye “dayılanma” fırsatı bulamamış biri, başbakan Erdoğan’ın dünya devlerine (!) meydan okuyuşundan kendine pay çıkarabilir. Irak’ta başına çuval geçirilen Türk askerlerinin intikamının, Kurtlar Vadisi Irak filminde alınmasından (!), tüm “küffar” yenilgiye uğratılmış gibi sevindirik olan insan tipi bizim memlekettedir, unutmamak lazım. Milletvekili Muzaffer beyin sadakatinin yol açtığı sıkıntıların “kefaretini” de biz ödüyoruz bu arada, hatırlatırım.

Özal için de neler neler yazılıp çizilmişti, övgü anlamında. Tansu Çiller’in yalısının üzerine helikopterden çiçek yağdırmıştı, bir milletvekili adayı da. Hürriyet’in bu habere ilişkin attığı manşeti unutumam: “Yılın Yalakası”. Bu memlekette gazeteler her türlü sıkıntıyı yaşar ama asla yalakalıkla ilgili manşet sıkıntısı yaşamaz.

Doğru söylüyor muyum Muzaffer bey?