Hepsi bunun

"Benim muhtarım hangi evde kim var? Gelecek gayet uygun ve sakin bir şekilde kaymakamına, emniyet müdürüne bildirecek" deyişinin bir muhbirlik çağrısı olduğu tabii ki çok açık. Bunun ne kadar vahim olduğunu söyleyecek değilim. Öyle olduğunu bilmeyen mi var?

Muhteremin dili artık iyice vıcıklaştı. Bu sözleri ilk duyduğumda, içerdiği vahametten çok bunu düşündüm. Kafasında ne kadar plan/kurgu/niyet varsa bunu başkalarıyla paylaşma kurnazlığı diline öyle yansıyor ki, “benim” sözcüğüyle Saray’ında ağırladığı muhtarı bir anda fikrinin/icraatının ortağı yapıveriyor.  Beyefendi bizatihi “devlet” olduklarından ötürü, Saray misafiri muhtar buradaki “benim” sözcüğünden bir eşya derekesine indirildiği sonucunu çıkarmıyor elbette. Ne de olsa devletin en küçük birimini oluşturuyor muhtar. Haliyle beyefendinin “benim” sözcüğünden devleti kast ettiğini sanabilir de. Beyefendi doğruluğuna fena halde inandığı düşüncelerinin ortağı yaparak muhtarları “onore” de ediyor bir anlamda.

Recep bey, inanmadığı demokrasinin bir cilvesi olarak başına geçtiği devlet ile birlikte kendisini de egemen sanan biri.  Başkanlık ile kişiliği birbirine geçmiş durumda. Bu çok da doğal, çünkü bu iki pozisyonu birbirinden ayırmasına muhteşem kibri engel. Baş olmak için yaratılmış biri olduğuna inanıyor, çok açıktır ki. Dolayısıyla “benim” diyerek muhtarların devlete ait olduğunu vurguluyor değil bana sorarsanız. İnancının komutanı (!) olarak, memleketin doğal “ideolojisi” olan imanın sahibi herkesi “kendisinin” sayması anlaşılabilir bir durum.

Solun söyleminde “benim” sözcüğü geçmez. “Benim emekçim” diyen solcuya rastlanmaz pek. Çünkü  aidiyet olarak yanlış adres göstermek demektir bu.  Solcu emekçiye aittir çünkü, emekçi solcuya değil.  Ama Recep bey bir “egemen” olarak “benim” sözcüğüyle seslendiklerini  kendisinin bir parçası haline dönüştürüyor. 

Bunu ilk kez yapıyor da değil.  İktidarını sergilemekten, her fırsatta dile getirmekten haz alan bir tarafı olduğu için başbakanken “bakanımla görüştüm”, “valime talimat verdim” dediğini duyduk sık sık.  Yakın bir zamanda da “meclis başkanımla konuştum” demişliği vardır. Hakimiyet duygusunu frenleyen bir zat olmadığını biliyoruz. Seçilmiş bir kul tavrı içinde olduğunu da söylemeye gerek yok.  Kibrinin kaynağı bu.

Dincisi, muhafazakarı fark etmiyor, sağın dili böyle. Demirel “benim işçim, benim köylüm” diye diye işçinin, köylünün çanına ot tıkadı. Rüşveti memleketin en has gerçeği olarak “benim memurum işini bilir” cümlesiyle onaylamıştı Turgut Özal. Ağababaları Menderes’in de dili aynıydı. Yani Recep bey bir geleneği sürdürüyor. Onlardan keskince ayrılan tarafı “bakanım, valim, muhtarım” derken lütufta bulunur bir ton kullanması.

Muhtarları muhbirliğe çağırırken, onları sıradan bir “jurnalci” ye indirgemekten alıkoyan bir yanı da var “benim” sözcüğünün. Bu sözcükle sahiplendiği sadece muhtar değil, muhbirlik dahil muhtarın yaptığı/yapacağı her şey oluyor.  Koca Cumhurbaşkanı insan gammazlamayı “benim” dediği muhtarın işlerinden biri yapmakla, toplumca hoş karşılanmayan “jurnalciliğe” devlet katında sahip çıkıyor.
Bunu yapması için ortam da çok uygun. Mademki “söz konusu vatansa gerisi teferruattır”  o halde  “jurnalcilik” doğal, gerekli bir vatandaş eylemidir. “Söz konusu ahlak”ken göreve(!)  çağrılan “benim esnafım”dan iyi sonuç almıştı Recep bey. Meslektaşımız Nuh Köklü beyefendinin “esnaf”larından biri tarafından koparılmıştı hayattan.

“Öteki” gördüklerine yönelik topyekun bir kalkışma çağrısı yapıyor uzun zamandır Saray sakini. Muhtarlardan istediği bu çağrıyla bağlantılı. Çağrı için gerekli olan “milliyetçi hassasiyet” de bolca mevcut.

“Benim esnafım”, “benim memurum”, “benim muhtarım” bu zatın dilinde, tek cepheli bir Türkiye’yi işaret ediyor. Bunların hepsi gerçekten de bu zatındır. Bunların hepsi “benim milliyetçiliğim”e, “benim dinim”e bağlıdır çünkü. Ayrımcılık, “bölücülük” üzerine inşaa edilmiş milliyetçi, dinci dilden ancak bu çıkabilirdi.

Umarım muhtar her gün saraylarda ağırlanmayacağını fark eder. Çünkü nereye giderse gitsin dönüp geleceği yer bellidir: “Benim mahallem”.

Hatırlatırım…