Ecdat tapınması

Çanakkale savaşı kutlamalarının bu yıl öncekilerden daha görkemli olması, zaferin yüzüncü yıldönümüyle ilgili gibi görünse de, neden sadece bu değil elbette. Gelmiş geçmiş en büyük antiemperyalist direniş destanlarından biri olan Çanakkale savaşı özellikle son yıllarda gerici cenah tarafından berbat bir “ecdat tapınması”na dönüştürüldü.

Her şeyden önce Cumhuriyet öncesi devreye ait bir tarihi olgu olması hasebiyle, zaferi, işin içine, başta Mustafa Kemal olmak üzere, dönemin askeri iradesini karıştırmadan “İslam ordusu”na bağlamak, bununla da Osmanlı’yı kastetmek bu cenahın son yıllarda iyice gözümüze sokmaya çalıştığı bir “tebliğ” çalışması aynı zamanda. Dönemin Osmanlı ordularının başında Alman askerlerinin bulunması, emir komutanın Alman genelkurmayı izini taşıması buna engel olmamış haliyle. Zafer Almanlarındır demiyorum tabii ki, zafer kanları akan kimlerse onlarındır, belirtmiş olayım.

Bendenizi, “askeri komuta”nın hangi millete ait olduğundan çok, yaşamlarını yitiren o askerler ilgilendiriyor haliyle. Bugün gerici cenahın “Çanakkale ruhu” dediği kavram, sadece “İslam askeri”ni kapsıyorsa pek bir eksiktir bu. Çünkü Türk, Kürt, Arap neyse de gayrimüslimlerin de bu büyük savunmada yer aldığı sır değildir.

Çanakkale Savaşı gerici cenah için Kurtuluş Savaşı başta olmak üzere Cumhuriyet’i kuran iradenin başardığı her şeyin karşısında alternatif bir “başarı”dır. Bu başarının söz konusu cenah tarafından Osmanlı’nın “son zaferi” olarak değerlendirildiğini de unutmayalım.

Dönemin en parlak askeri Mustafa Kemal’in komutanlığının küçümsendiği Çanakkale Savaşı, gerici cenah tarafından “resmi tarihin” karşısına çıkarılmış durumda. Bu büyük savaştan sonraki muharebeleri görmemek, görülse bile onlarda bir “zafer”  bulamamak da ecdat tapınmasının doğal sonucu. Kurtuluş Savaşı’nda “ecdat”tan iz olmayınca neden benimsensin ki?

Ecdat Tapınması’nın ihtiyaç duyduğu “yakın dönem” zafer olarak Çanakkale savaşı çok uygun. Bir kere Padişah var, Reşat.  Başarı, “ecdat”ın. Ulema var, evliya var. Başarı, dinin, dolayısıyla İslam’ın, daha ne olsun.

Savaş sırasında Sultan Reşat ne yapıyordu ayrı mesele, ama gericiler “ecdat” deyince Osmanlının Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Ermeni, Rum, Yahudi askerlerini anlamıyor. “Ecdat”, yedi düvele, küffara karşı savaştığı sanılan egemendir çoğunlukla. İstanbul’u fethe giderken sanki gemileri karadan itenler arasında Sultan Mehmet varmış gibi böbürlenmelerinin nedeni budur. Bir “ecdat” ihtiyacında olsam, benimki kuşkusuz Spartaküs olurdu. Bizzat savaşmış bir isyankar olarak onun bunu daha fazla hak ettiğine inanıyorum.

Cumhuriyet’ten önceki son “ecdat başarısı” olduğu içindir ki Çanakkale gerici cenahın “gösteri alanı”. Bu alanda cumhurbaşkanından, başbakanına kadar bu cenahın “yeni egemenleri” elbette rövanşist bir duyguyla, kuşkusuz gülünç bir böbürlenmeyle buralarda boy göstermekteler.

Gerici cenah Kurtuluş Savaşı’nda kendisini görememektedir. Çanakkale’de ise olduğuna inanmaktadır. Ecdat’ını Çanakkale’de bulur ama Kurtuluş Savaşı’nda bulamaz.

Son bir kaç yıldır, kafileler halinde Çanakkale savaşının yıldönümlerinde savaş meydanına götürülen çoğunluğu imam hatip ya da kuran kursu öğrencilerine savaş sırasında evliyaların hangi cephelerde askere görülüp moral verdiği, güç kazandırdığı anlatılıyordu. Dolayısıyla zafer her ne kadar “askeri” gibi görülse de aslında “dini bir zafer”di. Şaka değil birine, “bak bir şarapnel parçası o sevmediğin Mustafa Kemal’in kalbinin üzerindeki saate gelmiş, demek Allah senin gibi düşünmemiş” demiştim. “O zaman Osmanlı askeriydi, Allah tabii ki koruyacak” oldu aldığım yanıt. Osmanlı askeri olmaktan çıktığı zaman ölmemesinin nedenini sormadım tabii.

Dönemin emperyalist güçlerinin paylaşım savaşına, Osmanlı’nın Enver gibi maceraperest paşalarının da gayretleriyle dahil olunduğu gerici cenahı pek ilgilendirmemektedir. O kazanılan zaferi Osmanlının 35. padişahı, 114. İslam Halifesi Reşat’tan bilmekle mutludur. Ecdat Tapınması budur.

Tamam padişahtı, süngü takıp cenge gitmeliydi diyen de yok ama, her milletten Osmanlı yoksulu “ana ben gidiyom düşmana karşı” derken “zıllullahı fil alem” efendimiz sarayındaydılar. Ecdat deyince bu tür güç sahibini anlar gerici.

Ne kadar korkak varsa kendisini “saray”ına kapar zaten. Bu bir ecdat tavrıdır. İleride ecdat olarak anılmayı hayal eden de böyle yapmıyor mu? Boşuna mı “Aksaray” yaptırdı kendine muhterem. Ecdat olmanın yolunu biliyor çünkü. Öyle ki, kendisi için de bir Çanakkale Savaşı yaratsın isterdi.

İnanıyordum gerçekten isterdi. Ama her Çanakkale Savaşı’nın içinde bir Mustafa Kemal çıkabilir.

Bunu isteyeceğini hiç sanmam.