Derin

Bir zamanlar Yassıada mahkumlarının avukatı olduğuna, 12 Eylül'ün şamarını yiyip, siyasi yasakların kaldırılması için, her ne kadar sadece Demirel'i savunmakla sınırlı da olsa, demokrasi savunuculuğu yaptığına inanası gelmiyor insanın. Üstelik hukukçu bir kimliği de var.

AKP iktidarının yüzüne gözüne bulaştırdığı Ergenekon davasına olan itirazını dile getireyim derken öylesine bir mantık yürütmüş ki, şaşırmamak elde değil gerçekten. "Kurt" politikacı Hüsamettin Cindoruk'un şu açıklaması pek bir tuhaf doğrusu: "Derin devleti sokakta bile görmedim."

Çok tartışılan, üzerinde yıllarca konuşulan bir olguyu reddetmek için, "ben görmediysem yoktur" mantığını bir insan bu kadar rahat dillendirebilir mi? Kendisine çok önem atfediyor olmalı ki, Cindoruk yapabiliyor bunu. "Elit politikacı" hastalığıdır bu. Cindoruk'un kendisini çok önemli sanma tavrı, onun her söylediğinde inanılacak bir yan bulan seçmeninden kaynaklanır. Kendisini temsil etsin diye seçtiği politikacıyı neredeyse tüm yaşamı boyunca "otorite" kabul etmek bir "Anadolu seçmeni" tuhaflığıdır.

Şunu anlatırlar yakaladıkları balığın ne tür bir balık olduğunu bir türlü çözemeyen köylülerden biri, son çare olarak, "tepedeki falan kişiye soralım, o bilir" deyince, "balıktan anlar mı?" diye sorarlar. Yanıtı şudur: "Bilmem, ama emekli paşadır. O ne derse o'dur".

Otoriteyi, tepedeki adamda bile gidip bulan bir halkın siyasetçisi olarak Cindoruk'un "derin devleti sokakta bile görmedim" deyişi için ne düşündüğünü sorun seçmene, "o demişse doğrudur" diyecektir. Bu onaylama, siyasetçiye duyulan güvenden değil, seçmenin yerine düşünen, karara varan, o kararı uygulayan siyasetçinin, kendine göre biçimlendirdiği "seçmen"in, otorite kabul ettiği "siyasetçi"ye kayıtsız şartsız teslim oluşundan kaynaklanır.

Bir seçmen tipi vardır ki, yıllar geçse unutamam. Demirel'in AP'si, dönemin iktidarının Meclis'ten çıkarmak istediği Mal Beyanı yasasına yurt çapında mitinglerle karşı çıkıyordu. O mitinglerden birinde, üstü, başı yoksulluktan dökülmüş ihtiyarca bir amcanın elinde tuttuğu dövizde "Mal Beyanı'na Hayır" sloganı vardı. "Ne malın var ki beyanına karşı çıkıyorsun" diyen olmuş mudur o "seçmene", bilmek isterdim doğrusu. Türkiye sağı, kendi seçmenini yaratmada harikalar yaratmış bir sağ'dır.

Cindoruk'un "Derin Devleti sokakta bile görmedim" cümlesi için ne düşünür insan? Özellikle sokakta görülmüyorsa o ülke demokratik demektir. Ne güzel. Cindoruk, "bile" diye vurguladığına göre, normalde "derin devlet" sokakta olmalıydı, ona göre. Öyle anlaşılıyor. Oysa "derin devlet"in iyisi kendisini sokakta göstermez. Yani herhalde göstermez. Herkesin varlığını sokakta açık seçik gördüğü Derin Devlet mi olurmuş?

İngiltere'de, Irak savaşına gerekçe olarak gösterilen "Irak'ın elinde kitlesel imha silahları var" iddiasını inandırıcı bulmadığı için, intihar süsü verilmiş bir cinayete kurban gittiğine inanılırdı David Kelly'nin. Savunma Bakanlığı'nın önde gelen uzmanlarından biri olan Kelly'nin, intihar etmediği, bir cinayete kurban gittiği açıklandı yakınlarda. Kimse yıllardır, - İngiltere'de de tabii ki var olan- "derin devleti" sokakta görmemişti.

Türkiye'de de, Cindoruk'un anladığı anlamda, sokakta görülmedi elbette ama işkencehanelerde, kahve taramalarında, kitlesel kıyımlarda, mezhep kışkırtıcılığında yanı başımızdaydı. Eğer, Ergenekon sanıklarını zor duruma düşürmek amacıyla söylemiyorsa, Özel Tim'ci Ayhan Çarkın'ın açıklamalarına kulak verin. Üçte biri bile doğruysa, korkunçtur söyledikleri. Ona bakılırsa, sokakta, sadece "derin devlet" varmış diye düşünebilir insan.

Cindoruk'un, sokakta "bile" göremediği Derin Devlet, bugüne kadar sokakta görünmemekle iyi etmiş demek ki. Baksanıza bir kere sokağa çıktı Susurluk'ta kamyon altında kaldı.

O kamyon kazası bize en azından şunu öğretti: Türkiye'de trafiği hesaba katmadan hiç bir iş yapılamaz. Darbe de, devrim de.