Hans'tan Komşu'ya: "Beter olun!"

Kuşadalılar Kuşadası sözcüğünü pek kullanmaz, "Ada" kısaltmasını tercih ederler dört tarafı denizle çevrili olmasa da, yerlisi için bu kent "ada"dır. Bu yüzden, Rasim Kütahyalı'nın -üzerine bir tutam Nietzsche, bolca da Adolf serpilmiş- bir ecnebi versiyonu olan Alman vekiller Yunanistan'a "ya adanı, ya ananı" şantajı yapınca biraz üzerime alındım açıkçası, bizim "Ada" da bu patırtıda kimvurduya gider mi diye...

Ve ilerde, Türkiye ekonomisinin muhtemel bir büyük krizinde, "kardeş Almanya"nın toprak taleplerini "İh möhte: Ayn, Gökçeada'nızı, svay, Bozcaada'nızı, dray, Kuşada'nızı!" biçiminde sıralama ihtimalini düşünerek...

Üstüne üstlük, Almanların tiraj canavarı Bild gazetesi (*) vekillere tam destek verince ve Berlin'i ziyaret etmekte olan Yunanistan Başbakanı'na bir mektup döşenip içine bir adet de -"alın şu hamam parasını..." mealinde- posta pulu ilave edince, sinirim tepeme çıktı ve karşı adalardaki komşularımız adına yanıt verme ihtiyacı duydum. Mektubun çevirisi, büyük italik harflerle aşağıda parantez içindeki yorumlar ise bana ait. ( Almanca mektubun orijinali için http://www.bild.de/BILD/politik/wirtschaft/2010/03/05/
griechenland-bild-schreibt-pleite-premier/brief-verweis,property=Download.gif)
SAYIN BAŞBAKAN,

(...) ŞU ANDA ALMANYA'DASINIZ.

ALMANYA'DA İNSANLAR 67 YAŞINA KADAR ÇALIŞIR. (Biraz zor çalışır: Resmi rakamla 3,5 milyonluk işsiz ordusuna sahip ve yeni kanunlarla işçi çıkarmanın daha da kolaylaştırıldığı bir ülkede, gençler iş bulamazken, bir işverenin "zırt pırt hastalanan" 60'lık kıdemlileri istihdam etmesi için faşingde birayı fazla kaçırmış olması lazım. Misal, 2005'te Çalışma Ajansı'na iş başvurusunda bulunan ve kendisine genelevde -evet resmen genelevde- "muhasebecilik" teklif edilen Berlin'li kadın topu topu 25 yaşındaydı hoş, genç kadın kendisine sunulan "cazip iş"i beğenmeyip Ajans'a hakaret davası açmıştı ama, 50'sini 60'ını devirmiş teyzeler o teklifi de bulamazdı demek istiyorum!)

BURADA MEMURLARA YUNANİSTAN'DAKİ GİBİ 14 AY MAAŞ VERİLMEZ.
(Verilmez, doğru, hatta AKP sayesinde ünü tüm dünyada 4-4-2'yi bile geride bırakan 4-C'nin ve bilhassa "10 ay maaş neyinize yetmez" maddesinin en kısa zamanda Alman Anayasa'sına konmasını da bekleyebiliriz.)

BURADA KİMSENİN, HASTANEDE YER BULABİLMEK İÇİN 1000 AVRO RÜŞVET VERMESİ GEREKMEZ. (Orasını bilemem, ama Alman işadamlarının, ihale kapabilmek için, değil bin, milyar avro bile vermesi gerekebiliyor. Bugün dünyada rüşvet denince ilk akla gelen isim Siemens oluyor: Dile kolay, bu safkan Alman kurdunun beş kıtada, tam 4 bin 283 vakada -her güne bir vaka düşüyor- tam 1.8 milyar dolar rüşvet verdiği belgelenmiş, ki bu belgelenebilen kısmı. Ha unutmadan, hastanede rüşvet vermemekle övünen Almanların bir diğer "şişman kedi"si Mercedes hakında da okkalı bir rüşvet davası açılmış bulunuyor. Bkz: Guardian, 24.3.2010)

VE BİZ GENERALLERİN KOCA BULAMAMIŞ KIZLARINA EMEKLİ MAAŞI ÖDEMEYİZ. (Ne demek istemişler pek anlayamadım fakat farketmez, nasıl olsa bu gidişle hiç kimseye maaş ödemeyecekler! Alman sermayesini çalışanlara göz-hakkı dağıtmak zorunda bırakan Demokratik Almanya Cumhuriyeti tasfiye olduğuna göre, sosyal devlet denen gayrımeşru bebeğin cami avlusuna terkedilme sürecinde, emekli maaşının ve doğum-yoksulluk-işsizlik yardımlarının tüm Almanlar için nostalji sayılacağı günler de yakın.)

BİZDE, HER BENZİN ALANA VE HER TAKSİYE BİNENE FATURA VERİLİR. (Ve o faturaların vergisi yoksullar tarafından çarçur edilmesin diye, Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesi Thilo Sarrazin'in utanmazca dile getirdiği gibi, "devletten aldıkları sosyal yardımlarla geçinenlerin tasarruf için soğuk suyla yıkanması" emredilir.)

VE ÇİFTÇİLERİMİZ -VAROLMAYAN- ZEYTİN AĞAÇLARI İÇİN AB'DEN SÜBVANSİYON HIRSIZLIĞI YAPMAZLAR.
(Ama AB patronu Almanya'nın Yunanistan'daki tarım altyapısını "şunu üret, bunu üretme" türü ayrıntılı emirlerle çökertip pazarı kendilerine teslim ettiğini de, Alman çiftçilerin hepsi bilir.)

ALMANYA'NIN DA YÜKSEK MİKTARDA BORÇLARI VAR, ANCAK BİZ BU BORÇLARI KARŞILAYABİLİYORUZ.
(Almanya'ya borçlarını karşılayacak paraları kazandıran faktörlerden biri de, Yunanlı tüketicilerin gırtlaklarına kadar Alman malına boğulmuş olmasıdır ki, bu alışkanlığın sürmesini Yunan halkından bilhassa rica ettiklerini ve "siz turizme murizme takılın, sanayi için, tarım için hiç zahmet etmeyin, biz sizin yerinize evelallah üretiriz" dediklerini, bu vesileyle, geçen ayki "Made in Germany boykotu"nun Berlin'de epey panik yarattığını tahmin edebiliriz. Şu boykot biraz yaygınlaşsın da görelim bakalım, Almanya'nın borç ödeme kapasitesi etkilenir mi yoksa etkilenmez mi!)

ÇÜNKÜ BİZ SABAHLARI ERKENDEN KALKIP BÜTÜN GÜN ÇALIŞIRIZ. ("Cırcırböceği ile Karınca" masalının Almanlar arasında pek popüler olduğu anlaşılıyor ama gene de çok erken kalkmamakta yarar var: Bilimciler, güneş doğmadan kalkıp çalışmanın, melatonin üretimini engelleyip kanser riskini artırdığını söylüyor. Hem ne yani, Almanlar tüm gün çalışırken, Yunan garsonlar Alman turistlere tek öğün ve tek kap mı yemek veriyor, Yunan otel görevlileri Alman turistlerin tuvaletini ayda bir mi temizliyor veya Yunan çöpçüleri Akropol'ü öğleden sonra mı süpürmeye başlıyor?)

ÇÜNKÜ BİZ KAZANCIMIZIN BİR KISMINI KÖTÜ GÜNLER İÇİN HEP TASARRUF EDERİZ.
(İyi ya, Yunanlılar da, tüm gelirini kuruşu kuruşuna Alman mallarına harcar. Ama yok istemiyorsanız, söyleyin harcamayıp biriktirsinler, siz bilirsiniz!)

ÇÜNKÜ BİZİM, ÜRÜNLERİ TÜM DÜNYADA ARANAN FİRMALARIMIZ VAR.
(Evet var, mesela, yeryüzünde satılan her 10 silahtan biri Alman firmalarınca üretiliyor ve Almanya ölüm makineleri ihracatında dünya üçüncüsü! Üstelik, bu ihracatın % 13'ü de Yunanistan'a en azından Grekler tarafından hakkaten de ''aranan'' bir ihracatçı yani!)

SAYIN BAŞBAKAN, ŞU ANDA BİNLERCE TURİSTİ ARACILIĞIYLA YUNANİSTAN'A BOL BOL PARA TAŞIYAN VE HATTA ANTRENÖR OTTO REHHAGEL'LE SİZE AVRUPA ŞAMPİYONLUĞU VEREN ÜLKEDE BULUNUYORSUNUZ. (Yunanistan'a AB-içi işbölümünde "turizme bak, gerisini bırak" rolünü dikte eden, Almanya'nın ta kendisi değil mi? Ayrıca, bu turizm alışverişine tek taraflı bakamayız Yunanistan turizmden para kazanıyor, doğru, ama Yunanistan'ın cennet sahillerinde her yaz damardan aldıkları enerji ve moral dopingi olmasaydı, acımasızlıkta dünya şampiyonu sayılan o ünlü arbeit-macht-frei disiplinine hangi Helga veya hangi Hans kafayı yemeden tahammül edebilirdi, bir düşünün bakalım. Rehhagel'e gelince, Almanya'da görmediği kadar çok -Fatih Terim'den bile fazla- maaş alıyor ve o maaşı kuruşu kuruşuna memleketine transfer ediyor. Hem laf aramızda, CV'sinin Yunanistan kısmında yalnızca Avrupa şampiyonluğu yok, "Yunan milli takımlar tarihinde ilk kez Türkiye'den -hem de Atina'da- 4 yemiş olmak" da yazılı!)

BİZ YUNANLILARIN DOSTU OLMAK İSTİYORUZ ALMANYA'NIN AB'YE KATILDIĞINIZDAN BU YANA, ÜLKENİZE TAM 50 MİLYAR AVRO VERMİŞ OLMASI BUNDANDIR.
(Birincisi, o avrolar Elenlere Zeus'un yüzü suyu hürmetine verilmedi, tamamı siyasi rüşvettir, "bi dediğini iki etmiycez, sen yeter ki SSCB'yle flörtü kes" pazarlığıdır. Nitekim, artık SSCB yok, hibe de yok. İkincisi, dostluk için, "verilenler" yanında "alınanlar"a da bakmak adettendir. Bir bakalım: Yunanlılar çalışmıyor, üretmiyor, tasarruf da yapmıyor, ama kişibaşı 25 bin dolar gelire sahipler ise, bu ne demek, her bir Yunanlı ithal mallara onbinlerce dolar harcıyor demek! Eee böyle ballı bir pazardan, ihracat şampiyonu Alman şirketlerinin elde ettiği toplam kazanç 50 milyar avrodan az mıdır acaba? Yoksa bu ithalatkolik millet, bunca malı Almanya'dan değil de Patagonya'dan mı aldı?)

(...) BU VESİLEYLE SAYGILAR SUNARIZ.
"BİLD" YAYIN KURULU

NOT: BİZE YANIT YAZMAK İSTEYEBİLECEĞİNİZ İHTİMALİYLE, MEKTUBUMUZUN İÇİNE BİR ADET POSTA PULU KOYUYORUZ. HANİ, TASARRUF ETMENİZE BİR KATKIMIZ OLSUN DİYEREKTEN...
(Buna yorum yapamıyorum. Benim sahip olduğumdan daha geniş bir küfür literatürü gerektiriyor çünkü.)

--------------------------------------------------------------------------------------
(*) Kan-var-mı-kan patlaması yaptığı 90'lı yıllardaki Reha Muhtar'ın Alman vatandaşı olduğunu ve bir gazete çıkardığını gözünüzde canlandırın, Bild aşağı yukarı o gazete işte. Bu hakaret kendisinden beklenir yani. Hem Marmarisli Otelciler Birliği'nin (GETOB) hem de -"Adriana Lima'yla bile üç günde sıkılırım" diyen milli şıpsevdi Ali Ağaoğlu başta olmak üzere- müteahhitlerimizin "adalar kelepirse bize verin, itinayla betonlayalım" talebi ise, Bild'in mektubundaki utancı bile gölgede bırakıyor. Alman gazeteciler en azından "komşu" malına göz dikmemiş!