Eyvah, Gene mi Turist Rekoru!

KENTİN SESİ - KUŞADASI Yazıları

Artık kabak tadı veren turist-sayısında-rekor manşetleri, nasıl oluyor da, kıyı beldelerini hâlâ aynı düzeyde heyecanlandırabiliyor?

Tamam, turist kellelerini dövize tahvil etmede uzmanlaşmış acente-otel-AVM takımı her turizm-patlaması haberiyle şampanya patlatmakta haklı olabilir ama ayranı-yok-içmeye pozisyonundaki bir dar gelirli kasabalının sırf bol turist gelecek diye iş ve aş hayalleri kurmasını, hatta hızını alamayıp tek-turist-getirenin-40-yıl-kölesi-olurum düzeyinde bir şükran hissine kapılmasını anlamak mümkün değil. ("Ya 4-C'li ol, ya ananı al, defol" tebligatını cebinde taşımasına rağmen direnişe katılmamış bir Tekel işçisinin, gazetede tütün üretiminin bu yıl rekor kıracağını okuyup "yırttık paçayı" iç-sesiyle umutlanmasına benziyor. Veya, Burj-Dubai inşaatında karın tokluğuna çalışmış ve inşaat biter bitmez işten çıkarılmış bir Filipinli köle-emekçinin, açılış törenini televizyondan izlerken "en yüksek bina rekorunu nasıl kırdık ama" yollu -kelalaka- teselli bulmasına...)

50 yıl önce limana yanaşan ilk vapurun turistlerini "bunlar kesin Yunan casusudur" paniğiyle karşılamış olan Kuşadalılar, bugün gemi sayısı patlayacak diye kamu limanının peşkeşine, zengin turist gelecek diye aynı limanın lüks mağazalarla işgaline, yatak sayısı artacak diye Ofer'in tam 12 katlı lebiderya otel projesine zımni onay verebiliyorlar "çok turist eşittir az sefalet" sloganını gerçek zannedebiliyorlar.

Çeşmelerden-bile-turist-akıtıyoruz-daha-ne-istiyorsunuz-ulan savunmasını, hunhar sahil cinayetlerinin hafifletici sebebi sayabiliyorlar.

Oysa ziyaretçi rekorlarının, refah getirmek bir yana, bilakis, kent ekonomisini tarumar edebildiğini -deneyerek- öğrenenler de var.

Çok turistin -kelimesi kelimesine- çok b.k anlamına geldiğini söyleyenler de var.

Şöyle: Demre'nin iki dönemdir seçilen belediye başkanı, memleketine her yıl gelen tam 500 bin turistin yüzüne karşı "yetti gari, gelmeyin" diyerek, asırlık turist-olsun-çamurdan-olsun tabusunu sarsmış bulunuyor: "Para bırakmıyorlar, ben onların b..k..nu temizlemeye hevesli değilim, bu şekilde gelmesinler, istemiyoruz." (http://www.gazeteport.com.tr/YASAM/NEWS/GP_602533)

Kendisi de turizmden başka kuş tanımayan, hatta seçimi "Turizm Cenneti Demre" sloganıyla kazanmış olan Süleyman Topçu, turizmcilere bodoslama giydiriyor. Topçu, turizmin kaymağını büyük acentelerin yediğini, tur ile Demre'ye gelen turistlerin ilçe ekonomisine (b.ktan başka) hiç bir katkısının olmadığını anlatıp ayrıntıları veriyor: "Noel Baba Kilisesi ile Myra Antik Kenti'ni yılda yaklaşık 500 bin turist ziyaret ediyor. Geliyorlar, müzeyi gezip çekip gidiyorlar. 3 liraya yemek yiyorlar. Esnafımız zararına çalışıyor. İlçeye hiçbir katkıları yok. Gelip gidiyorlar, bize pisliklerini temizlemek kalıyor." (*)

Daha ne desin!

Tütün sektöründeki "büyüme"nin bir içbükey mercekten geçip Tekel işçisine yoksullaşma olarak yansıması gibi, acenteleri semirten turizm ciroları da lağım borularından geçirilip sahil kasabalarına dışkı ve idrar formunda ulaşıyor.

Demre, aynen Kuşadası gibi zenginleşme umudunu turizme bağlamış, ilçenin Kale olan eski adı bile daha prezantabl ve daha turistik görünsün diye Demre'ye dönüştürülmüş, ama gelin görün ki biçare Reis, turizmden para değil, bol bol insan pisliği kazandıklarını haykırıyor.

Turist-gelsin-isterse-kafama-şeyetsin kompleksiyle turizm çukuruna dalan ahali, turistin gelip de (kafamıza değil elbet, keneflerimize) şeyetmekten başka bir halt eylemediğini görünce, geleneksel Türk misafirperverliğini denize fırlatıp bayramlık ağzını açıveriyor: "Turizm bizi memnun etmiyor. Belediyeye yarayan hiçbir yanı yok. Turizmciler 'hep bana hep bana' diyor. Büyük otellerin hiçbiri bu ilçeye bir çivi çakmadı."

Daha ne desin Reis, turizm kentindeki tahribatı, doğrudan haris acentelere ve dev otellere bağlıyor. Kuşadası'nda ve diğer tatil yörelerinde bir nevi işsizlerin-beyaz-atlı-prensi sayılan şaşaalı zincir otellerin, Demre halkına (WC işletmecileri hariç tutulursa) tek kuruş koklatmadığı anlaşılıyor. Biz-de-İspanya-gibi-turizmle-köşeyi-döneriz fantezisi, tekellerin döviz, halkın ise katı ve sıvı atık biriktirmesine dayalı postmodern işbölümü modeliyle kabusa dönüşüyor.

Demre Reisi, acente-otel-AVM koalisyonuna karşı öylesine öfke dolu ki, "Biz buraya tur satılması taraftarı değiliz, hatta firmalar, 2010 turlarından ilçemizi çıkarsınlar" diyebiliyor. Kuşadası'nın turizm-lobisi turist çekme uğruna sahillerini beton tesislere boğarken, bıkkın ve kızgın Demreliler "aman kalsın, biz turist murist almayalım" diyecek kadar radikal davranabiliyorlar.

Turist-sayısında-rekor haberlerinin, bundan böyle alkışla değil, "eyvah, gene mi b.k" tepkisiyle karşılanacağı anlaşılıyor.

Memleketinin çok turist çekmesiyle hava atan her belediye başkanının "ee, b.klardan n'aber" sorusuyla şapa oturması muhtemel görünüyor.

Aynı mantıkla, Ofer'in İngilizce broşürlerindeki gemi-sayısı-patladı böbürlenmesini, "lağımlar patladı" (piyasa diliyle, "kentsel b.k stoğu zirve yaptı") şeklinde Türkçe'ye çevirmek gerekiyor.

Yeni-Sezon-Kataloğu denen acentelerin kutsal kitabına dahil olmak için "beni al, onu alma" yollu birbirini yiyen beldelerin evvela kanalizasyon sistemlerini sıkı bir kontrolden geçirme zorunluluğu doğuyor.

Zira, kılavuzu turizm olan kentlerin burnu b.ktan kurtulamıyor Demre'nin anlattığı budur.

-------------------------------------------------------------------
(*) Reis'in "çekip gidiyorlar" deyişi yanlış anlaşılmasın. Turistler yurt dışına falan gitmiyor sadece acentenin şehir dışındaki otellerine ve shoppingcenter'larına kaçırılıyorlar. Şehiriçi, acente için müşterileri küçük esnafa kaptırma riski demek. (Aynı risk, turistin taksiyle "bağımsız" gezme tercihinde de söz konusu. Yabancı basındaki "Türkiye'de asla taksiye binmeyin, soyulursunuz" tavsiyelerinin ve 12.11.09 tarihli Milliyet'teki "Yalnız turist kadına bir saatte üç teklif" türü abartıların, turistleri tek başlarına ve taksiyle değil, grup halinde ve "güvenli" acente otobüsleriyle dolaşmaya zorlamak amacıyla pompalandığı pekala söylenebilir.)