Tramvayda trompet çalmak: Donald Byrd

Bugün parayı bastırıp Amerika’ya giden ya da iki sınavı geçen herkes konservatuvarda caz eğitimi alıyor, ancak geride bıraktığımız yüzyılın ilk yarısının sonlarında durum pek böyle değildi. Racon öğrenmeden, ezilmeden bu hayatı tanıyamazdınız. Hatta torpil dilenmek ayıplanır, babanızın ait olduğu sınıf geçer akçe sayılmazdı. Caza heveslenenler müziği bir hocanın yanında çıraklık ederek, çalgı taşıyarak ya da sahne arkasında içki doldurarak öğrenirdi. Devlerin çoğu bu şekilde yetişti ya da birilerini yetiştirdi. Sözünü ettiğimiz meşreple yetişen insanlardan biriydi, 4 Şubat 2013 tarihinde 80 yaşında yaşama veda eden trompetçi Donald Byrd.

Yoksa tesadüf değildir, bir büyük ustayı sıradan insanlar arasında, halk tramvayında trompet çalarken gösteren o siyah beyaz fotoğraf.

***

Tipik Detroitliydi, gençliğinde askeri bandoda çalmıştı. Ellilerin ortasında Jazz Messengers’a katılmıştı. Zarif, parlak tonluyla kısa sürede ustalık payesi almıştı yakın çevresinden. Ustaları arasında John Coltrane, Thelonious Monk, Sonny Rollins ve Eric Dolphy sayılabilir. Özellikle Clifford Brown’ın 1956 yılında trafik kazasında ölümünden sonra yürüdüğü yolda yalnız kalmıştı, eğer Freddie Hubbard’ı saymazsak.

Cazda Detroit’ten Philadelphia’dan çıkıp New York’a gelerek klasik kafalılara kafa tutan genç müzisyenlerin arasındaydı. Eski kuşaklara göre avantajları müzikal armonilerinin ve tekniklerinin yüksekliğiydi. Yanı velhasılıkelam, ellili yıllarda icra edilen o güzelim dinamik soundlu cazın baş sorumlularından biriydi. O zamanları Avrupa’da festivalleri ve kulüpleri turlayarak geçirdi, Amerika dönüşünde de akademik yaşama adım atarken, tenor saksofoncu Hank Mobley ile yakın bir üslup bağı kurdu.

Akademik kurumlarda hayatının geçirdi, ama bir trompetçi olarak mesleğini alaylı gibi yaşadı. Önünde iki büklüm olduğumuz sayısız usta onun dergâhından geçti. Bir kuşağın şekillenmesinde önemli bir rol oynadı mensubu olduğu Art Blakey Jazz Messengers bile onun sanatından etkilendi. Etkisi cazla sınırlı kalmadı şüphesiz Public Enemy’den Ice Cube’e kadar uzanan bir muhitte saygın bir yer edindi.

***

Müzikle matematik arasındaki ilişkiyi gençlik döneminde en çok kurcalayanlardandı, bu meşgale ilginç bir şekilde cazın pop ve soul etkisine girmesiyle sonuç verdi müziğinde. Başkanlığını üstlendiği müzik bölümü öğrencilerinden oluşan bir funk topluluğu kurmuştu, Howard Üniversitesi’nde. Bir okul niteliğindeki Blackbyrds topluluğuydu bu. En iyi albümlerinden biri olarak kabul gören 1973 tarihli “Black Byrd” işte bu iklimden çıktı ve best seller olmasıyla onu dünya çapında büyük bir yıldız yaptı. Piyasa albümleri ve ticari başarıları bazılarına dudak büktürse de, onlar bile bu hayıflanmalarının yanına duydukları saygıyı eklerlerdi.

Bir noktaya takılıp kalacak insanlardan değildi Byrd, nitekim devamında be-bop’un hareketliliğini sonradan cool’a tahvil etmekte de tereddüt geçirmedi. Evet, inkâr edilemez bir şekilde modaya ayak uydurmaya teşneydi ve bu da eleştirmenler tatsız ve sığ olarak kınamasına neden oluyordu. Hiç umursamadı seksenli yıllarda piyasa sounduyla tınlayan albümlerinde ilginç biçimde entelektüel enerjisini öne çıkarmayı başardı.

Kubbede hoş bir seda bıraktı mı, bıraktı. Yarının sınıfsız toplumunda da yankılanacak mı?

[email protected]