Tanrının müziğe hediyesi: Demir Leydi

Demir Leydi öldü, ezber bozuldu. Ne badem gözlü oldu, ne de arkasından söylenmedik laf bırakıldı. Teessüf ediyorum, sadece İngiliz pop müziğine yaptığı katkılar bile bu yapılanların haksızlık olduğunu ispata yeter.

Sorarım size, Demir Leydi’nin 1979’daki zaferi, pop müzisyenlerinin muhalif duygularının kabarıp solculaşmalarındaki en önemli esin kaynağı olmadı mı? Birkaç adım evvelini hatırlasanıza, Frank Sinatra Roosevelt’i, Allman Brothers Carter’ı falan desteklemiyor muydu?

Margareth Thatcher önceleri eğitim bakanıydı ücretsiz süt dağıtımını iptal edince adı “süt hırsızı” oldu, ardından partisine başkan, derken İngiltere’nin ilk kadın başbakanı. Tez elden kamu kuruluşlarını özelleştirirken, serbest piyasanın yolunu açınca adı “neoliberalizmin imparatoriçesine” çıktı. Kapitalizmin Robin Hood’a yanıtıydı devleti küçülterek fakirden aldı zengine verdi. Sendikaları grev yapmaya tövbe ettirdi. İşte Demir Leydi, böyle Demir Leydi oldu.

İlk önce eski İsrail Başbakanı Golda Meir’e takılmış bir lakap olmakla beraber, asıl bunu hak eden İngiliz olanıydı, tabii ki. İsim babası ise Polonyalı bir gazeteciydi. Tamam, tepki mepki, Iron Maiden bile adını ondan esinlendi.

***

Müzisyenlerin düzenden medet ummamaları gerektiğini bu insanlara ilk öğreten Demir Leydi değil miydi? Onun başbakanlığında müzisyenler (hippi zamanlarını aratmayacak kadar) gözlerini sistem dışına çevirdi. Ve insanları bu noktaya taşıyan süreçte ilk adım Demir Leydi’den gelmişti inkâr etmeyelim beyler.

Rüzgârı dinmekte olan Punk’lar, klişe tekrarlarla kıvranırken, işsizlik ve GSMH rakamları skandal rakamlara ulaşmasaydı nice olurdu müziğin hali, düşünebiliyor musunuz? Ya “toplum diye bir şey yoktur, sadece birey vardır” demeseydi? Öyle bir zamanlama yapmıştı ki, tam da pop müziğin toplumsal hassasiyeti yelkenleri suya indirmek üzereydi, çünkü narsizmin şahikasına oturan Yeni Romantikler ve ellerindeki parlak sintisayzırlar, tüm dünyada gençlerin gözlerini kamaştırıyordu. Yılmaz savaşçı Tom Robinson bile bıkmış, inzivaya çekilmek üzere Doğu Almanya’ya doğru yola çıkmıştı.

Muhafazakâr seksenler tam bayrağı tepeye dikecekti, neyse imdada Demir Leydi koştu. Onun işçi sınıfına yönelik muamelesi, rock müziğinin inzivaya çekilmiş challange ruhunu diriltmiş uyuyan devi uyandırmıştı. Dünya İnsan Hakları ve Af konulu etkinlikler örgütlenirken, İngiliz işçi sınıfına kendini yakın hisseden müzisyenler de, saha kenarında oyuna girmek için ısınma hareketleri yapan yıldız futbolcuları andırıyordu.

***

Tanrının müziğe hediyesi oldu Demir Leydi, yeni bir bolluk ve bereket döneminin habercisi gibi inmişti yeryüzüne. Sorarım size üzerine topladığı öfkeyi, Atılgan uzay gemisi tüm güçlerini devreye soksa da, tek başına taşıyabilir miydi?

Ska’dan punk’a, rock’tan, new wave, reggae’den popa her türden müzisyen üzerinde yaratıcı öfkeyi körükleyen politikalarıyla, hiçbir müzik prodüktörünün yapamayacağı işler becerdi. Hatta elektronik müzik bile listeye sokulabilir Demir Leydi, Bristol gibi güzel bir şehri sanayi bölgeleri ve ruhsuz iskânlarla kuşatıp dünyanın en depresif yerine dönüştürünce iyi müzik için gereken iklim oluşmuştu. Massive Attack, Portishead, Radiohead ve daha yüzlercesi bu şahane topluluklar güzel müziklerini hep Demir Leydi’ye borçlu değil mi?

Müzisyenlere ilham kaynağı olma tahtında onu zorlayacak çok az rakibi vardı ki tarih hakkını teslim etti ve Demir Leydi hepsine fark attı. Kraliçe Elizabeth’i bile tahtından indirdi, şarkılarda.

***

Bakın kimlere kimlere ne malzemeler vermiş Demir Leydi, şarkılarda. Hiç azımsanacak bir katkı değil kültüre, sanata. Yüzlercesi binlercesi arasından seçilmiş bazıları şunlar:

Elvis Costello, “Tramp the Dirt Down” parçasında, Demir Leydi’nin mezarını kazar ve üzerinde tepindiğini hayal eder. Bir başka şarkısı “Shipbuilding”, Falkland seferinin arkasındaki ekonomik ve ahlaki tabloyu boyar. İngiltere’nin Taner Öngür’ü (ya da bizim Billy Bragg’imiz) Billy Bragg, “Thatcherites” şarkısında iktidardan sonraki enkazı ele alır. Morrissey, “Margaret on the Guillotine” şarkısında “İyi insanlar Margaret’i giyotinde görmek ister. Ne harika bir düş, çünkü onun gibiler, canımı çıkarıyor benim. Ne zaman öleceksin? … Lütfen öl artık!” diye yazmaktan kendini alıkoyamaz, İngiliz polisi tarafından soruşturulmaktan da kurtulamaz.

Pink Floyd’un “Not Now John” parçasındaki “go maggie”nin ta kendisidir (daha ne olsun). Bir başka şarkısında “The Fletcher Memorial Home”da, o bir tirandır. The English Beat, Demir Leydi’yi istifaya davet etmişti “Stand Down Margaret” şarkısında. The Specials ska klasiği “Ghost Town”da gençlerin toplum dışına itilmelerini eleştiriyordu. Poison Girls, Demir Leydi’nin makyajını tazelemişti “Another Hero” parçasında. “No Clause 28” şarkısının girişinde Boy George, önce ver Allah ver, ardından sayısız “tehdit ve hakaret” sıralar.

Veryansın ederken, işçi sınıfının mücadelesine vurgu yapan nadide şarkılardan biri Newtown Neurotics’in “Kick Out The Tories”i olmuştu. Benzer vurgu The Larks’ın “Maggie Maggie Maggie (Out Out Out)” şarkısında görülür. Ayrıca Sinead O’Connor da onu unutmamış, “Black Boys on Mopeds” şarkısında kendini aşarak sertliğinin sınırlarını zorlamıştı. Son gülen Hefner, “The Day that Thatcher Dies” adlı parçada, “Thatcher’ın öldüğü gün güleceğiz” demişti. Aynı isimde şarkı yapan Pete Wylie ise, “gitti ve kimse ağlamadı!” der. Şarkıları boş verin, Thatcher on Acid topluluğunu adı bile yeter.

Neredeyse tek dostu (karıştırmayalım Peter Gabriel dönemi değil) Genesis idi, bu talihsiz kadının. Demir Leydi, Phil Collins gibi tescilli bir işçi sınıfı düşmanının başını çektiği topluluğun kliplerinde boy gösterdi. Uzlaşmacı, kaypak ve ikiyüzlü tavrıyla prim yapan Collins ise, karısını terk edip yarı yaşında bir kızla İsviçre’ye tüyerken, iktidarı biten Demir Leydi’ye vefa borcunu “işçi partisinin iktidarda olduğu bir ülkede vergi ödemem” diyerek ödedi.

***

Sinemadan futbola, envaiçeşit parodi başka yazıların konusu biz Meryl Streep’in Margaret Thatcher’i canlandırdığı Iron Lady (Demir Leydi) filmi zikredelim, bir de en ateşli futbol müsabakalarının oynandığı Liverpool stadında yankılanan sedayı anımsayalım yeter “When Maggie Thatcher Dies”…

Eli bize bile uzanmış, Akbulut fıkralarının ilham perisi olmuş Demir Leydi. Netekim Kenan’ı, Tonton Turgut’u, Tansu Çiller’i saymıyorum bile…
Bazı “kendini bilmezler” , cenazesinde “Ding Dong The Witch is Dead” şarkısını çalmayı münasip görmüş, ayıp. Kahretsin, daha fazla tukaka etmeyin. Eğer müzikte yeni bir diriliş için ikinci bir Demir Leydi’ye ihtiyaç varsa da, uzaklarda aramayın! Güzel ülkemde yok sanıyorsanız, önermeyi unutun gitsin ya da olacakları şimdiden düşünmeye başlayın…

Murat Beşer ([email protected])