Room Orkun

Gözlerimin içine bakarak, kararlı bir ses tonuyla konuşuyordu, çünkü elindeki plağa yürekten inanıyordu:

- Abi mutlaka al bu plağı…

Aslında telkine çokta gerek yoktu, insanı denizlerin altında ya da bulutların üzerinde hayal mahsulü bir dünyaya sürükleyen incecik çizgilerle örülmüş kapağını görür görmez ikna olmuştum zaten. Sadece biraz konu hakkında laflamış olmak için uzatıyordum. 

- Ne ki bu? Hiç duymadım, bilmiyorum.

- Colleen abi, tek başına bir kadın, çok uçuk. İlk plağı, çok yeni, bir iki ay önce çıkmış. 

Plağın yedeği yoktu, satıldığı için tek kalmış falan değildi, son ithal ettiği partide sadece bir tane getirmişti. Zaten tüm dünyada -sonradan öğreniyoruz ki- topu topu 1500 adet limited basılmış.

Cecile Schott adında 26 yaşında bir kadının dünyasıydı bu, Parisli. Ama başka bir dünyadan gelmiş gibiydi. Kapı gıcırtılarını andıran seslerle örülü, gizem yüklü, kahredici bir mükemmelliğe sahip bu ambient plak, günün hangi saatinde dinlerseniz dinleyin, sizi hemen gecenin karanlığına çekiveriyordu.

Keserek değil sanki yırtarak elde edilmiş formlar, karanlık, kısır döngüler, kördüğüm haline getirilmiş melodiler, uğultu klavyeler, akor dışı gitarlar, dibe vurmuş bir ruh halinin çaresiz sesleriydi. Çiziklerle dolu, hışırtılı bir plağın sessiz bölümlerini dinliyormuşsunuz intibaı yaratan albüm, kısa ama sersemletici bir kâbustan uyanmışçasına etki bırakıyordu bittiğinde. Kötü hissettiğiniz halde çıkmak istemiyordunuz o yıkık dökük dünyadan.

Sonu bir plak alımıyla biten bu konuşma, açıldığı yıl Room Recordings’te Orkun (Tunç) ile aramda geçmişti. Colleen’in “Everyone Alive Wants Answers” albümünün bir talip bile bulamaması, aslında “bilgi çağının internet toplumunda” krallar gibi yaşadığı yanılsaması içindeki -çoğu işçi sınıfından gelen- kılabır kuşağının hali pür melaline delaletti. 

***

2003 sonbaharında açılmıştı Room Recodings, Taksim’den Cihangir’e inerken sağdaki Güney İşhanı’nın yanındaki Sıraselviler Pasajı’nda. Aynı pasajda Roland Türkiye Bayii, karşı sokakta ise -toplumsal statüye önem veren beyaz yakalı müzik dinleyicilerinin favori takılmalık mekânı- meşhur Roxy vardı. Şimdilerde İstanbul’un bazı semt ve sokaklarında karşımıza çıkan modern butik plakçıların ilham verici arkaik örneklerinden biriydi.

Orkun ve ortağı olarak kardeşi Mustafa; kardeşten ziyade kafadar; hani derler ya doğuştan girişimci ruhlu insanlar diye, işte onlardan.

Aslında bu dükkânı -olmayan parayla- açma konusunda onları en çok cesaretlendiren şey, 2003 Rock’n Coke Festivali olmuştu. Festival -Orkun’un davulcusu olduğu- punk topluluğu Rashit ile açılmıştı ve alternatif sahne -sahiciliği belirsiz bir sponsor rüzgarının eteklerine tutunarak- yükselişe geçmişti.

O kesitte büyüyen kuşak, bugünün hipsterlerinin abileriydi. Orkun ise, Rashit topluluğundan dolayı Punk camiasının içindeydi ve sayısız yurtdışı bağlantısı vardı; buraya gelmek isteyen hardcore punk topluluklarına önayak oluyor, mihmandarlık yapıyor; bu arada havayı, piyasayı kokluyordu.

Bir de Pasaj Müzik adına Yalın’ın (hani şu Açıkhava konseri öncesinde VIP davetiye olarak kullanılan) plağının Çek Cumhuriyeti’nde basılma işini üstlenmiş, müzik endüstrisini yakından tanımaya başlamıştı.

Eh, bir müteşebbis olmak için insan daha neyi bekler ki?

***

1977 İstanbul doğumlu Orkun, Fındıkzade çocuğu. İnşaat mühendisi baba, Bayındırlık Blok’ları işini alınca 1988’de maaile Merter’e taşınıyorlar. Yeni semtindeki heyecanlı gençlerin hafta sonu aktığı yer Bakırköy. Ekseriya PTT’nin yanındaki Burak Stüdyo’ya takılıyorlar, en çokta orada çalışan (tedavisiz avangard elektronikçi) Batur Sönmez ile sohbet etmek için. Akşamları ver elini Eloy Kafe; kay-kay merakıyla heavy metal müziğinin enteresan bir sentez halinde birlikte yaşadığı günler…

Belki de o günlerde düşüyor aklına böyle güzel bir dükkâna sahip olmak; hem müzikle iç içe yaşamak, hem geçimini severek yaptığı bir işten temin etmek. Bir de sohbet tabi, olmazsa olmaz. Bir plakçıda mekânının bilgisi ve mallar ne kadar değerliyse, her şeyden evvel bir sohbetçi olarak varlığını sürdüren müşteriler de o kadar kıymetliydi. İşte buydu gönlündeki dükkân. 

Büyüklüğü mühim değildi. Topu topu 10 metrekarelik dükkânda, dört kişi birden geldim mi, ikisi kapının önünde pineklemek mecburiyetinde kalıyordu, ellerindeki çay bardaklarıyla. Her gözü dolu olmayan tek sıra bir CD reyonu, hemen arkasında plakların dizildiği raflar; karşınızdaki duvarın önünde üzeri dağınık küçük bir masa… Bir de asma katları vardı mal koydukları, incecik bir merdivenle güçlükle tırmanılan, ama orası da üç-beş koliden fazlasını almıyordu.

***

1994-95 yazlarında Deniz Kitabevi’nde çalışmıştı, oradan tanıyordum Orkun’u, Narmanlı’nın son günlerine tanık olmuştu, ama asıl muhabbetimiz bu dükkânda ilerlemişti. Indigo’nun müzik direktörlüğünü yaptığım ilk yılında, birlikte epey iş yapmış; Team Plastic, Vanishing, Dopplereffect, NicEndo, Computer gibi yakası açılmadık isimleri getirmiştik.

Indigo’ya getirdiğimiz sayısız isimden biriydi Cobra Killer. Ablalar (Gina ile Annika) bir gün önce gelmişti İstanbul’a, o akşam Ortaköy’deki favori kılabır mekânı Crystal’e gitmek istediler, bir arkadaşımızla buluşacağız diye. Şaka mı bu? Eğer öyleyse hiç hoş değil, arkadaşlarının adı Martin Gore imiş! Evet, evet Depeche Mode elemanının ta kendisi. Birkaç saat sonra Gore ile aynı bara tünemiş votka içerken buldular kendilerini. Bununla sınırlı kalmadı, arkadaş sayılırlardı artık, kartvizitlerini uzattılar, gece ayrılırken. Ertesi gün dükkâna geleceğini rüyalarında görseler inanmazlardı. Tüm bu olan bitenin ardından, ertesi akşam bu kadar şaşırmam için artık bir neden yoktu; önüme gelen Cobra Killer konser davetlileri listesinde Martin Gore + 6 satırını görünce…

Dükkâna ayak basan bir başka ünlü Jonathan Richman oldu. Vox’ta verdiği nefis konserden bir gün sonra uğramış, oralet içmişlerdi karşılıklı. O esnada anlatmıştı Cameron Diaz’ın “There’s Something About Mary” filminde neden oynadığını, biraz da pişmanlık içinde. Boş versene! Jonathan’ı daha da ünlendiren, ikinci bahar yaşatıp tüm plaklarının yeni baskılar yapmasına neden olan şey, o film değil miydi?

***

Plak ithalatının en büyük derdi gümrüktü. Carcass’ın kapağı genital resimlerle dolu ilk plağı “Reek Of Putrefaction”ı memurun elinden zor kurtarmışlar; bir başka ithalatta kendilerine çok zorluk çıkaran memurenin elinden oğluna imzalı bir “Adam Olmak İstemiyorum” Rashit CD’si -bir annenin oğluna vereceği son albümü- vererek sıyrılmışlardı.

2007 yılında sektördeki küçülme hızlanmış, satış grafikleri yokuş aşağı dördüncü vitese geçmişti. Unkapanı’nda EMI müdürü rahmetli Mehmet Portakal ile sohbet ederken, depoyu kapatacaklarını öğrenince hemen muhasebecisini aradı ve kapama talimatını verdi. Yine havayı koklamış yaklaşmakta olan kara bulutları sezmişti.

Son demlerinde pikap satışları artmış, Doğu Bank’tan aldıkları Sony’lerden 200’ün üzerinde satmışlardı, ama zevahiri kurtarmaya yetmiyordu bunlar. Son ay kampanya yaptılar, genelde 30 liralık plak ve CD’leri 10-15 liralara satarak eritmeye çalıştılar, kalanları da toptan Zihni’ye verdiler.

Dişe dokunur bir para kazanmadılar, hatta yeri geldi zarar ettiler, ama bir metanın değerini öğrendi ve öğretti iki kardeş bu dükkânda. Birine onun bilmediği bir şeyi öğretme ve satabilme yetisi kazandılar. Bu manevi kazanç her ikisi içinde yolun sonraki kısmında en büyük kılavuzları olacaktı.

***

Booking’e o dükkânda başlamıştı Orkun, kafasındaki ampul özellikle -aynı zamanda iyi müşterisi- Roxy Kaan’ın teşvikiyle; aldığı CD’lerin sanatçıları için “neden bunları bize getirmiyorsun” demesiyle yanmıştı. 

Birbirine zıt ilgi alanlarına sahipti; ilk ucunda Fennesz, Matmos, Oval, Terre Thaemlitz gibi özellikle piyasanın çok uzağındaki bir avuç dinleyiciye hitap eden zor avangard isimler, underground sahne, ikinci ucunda piyasanın en ticari soundlarını üreten prodüktör ve müzisyenler vardı. Zamanla ilkini tamamen terk etti, dengeler piyasa müziğinden yana değişmişti.

Alkol almıyordu oldum olası, tek tük içtiği sigarayı da 2000 yılında geçirdiği kalpte kan pıhtılaşması rahatsızlığından sonra bırakmıştı. Çılgın piyasa ortamının hem göbeğinde, hem uzağındaydı. Gösterişsiz giyimi, kibirsiz halleri, alçakgönüllü davranışlarıyla aslında hiç benzemiyordu kalabalık kokteyllerde sınıf atlamış gibi boy gösteren zıpırlara. Lakin hiç eksik olmuyordu adı müzik camiasının VIP davetlileri listesinde. 

Geçmiş dosyasını külliyen kapatmış Orkun. Ortağı Doruk Öztürk Can ile Armageddon Turk adı altında popüler dans remiksleri ve piyasa prodüksiyonları yapıyor. İnanmayacaksınız ama geleceğin sesleri üzerine çalışan bir vizyoner olarak ne facebook sayfası var, ne de twitter ve instagram hesabı…

Zaten artık bana da Colleen gibi plaklar tavsiye etmiyor, onun yerine Madonna’nın son albümündeki mega soundları anlatıyor.


Murat Beşer ([email protected])