Remix İhsan

Yer: Fatih – Yavuz Selim, Bakkalzade Sokağı’nın köşesi…

Kapalı, alabildiğine puslu bir hava vardı, üstelik akşam da bastırmak üzereydi. Dört solcu arkadaş, az sonra başımıza geleceklerden habersiz evimizin bulunduğu sokağın köşe başında laflıyorduk. Sokağın iç tarafında toplaştığımız için, cadde yönünden sessizce yaklaşmakta olan -kendilerini İKO’cu (İslami Kurtuluş Ordusu) olarak tanımlayan- dört Akıncı’yı görmemiz olanaksızdı. Kafaları takkeli, yüzleri sakallı, bakışları karanlık, üstleri cüppeli, altları şalvarlı, elleri de silahlı…

Bizi gözlerine kestirdiklerini fark ettiğimizde kaçmak için çok geçti. Hedef doğruydu, ben zaten mimliydim, Pertevniyal Lisesi’ndeki siyasi faaliyetlerden tanınıyordum. Ellerindeki silahları kafamıza hafiften vurma hareketiyle birlikte dayayıp “siz misiniz lan o bildirileri burada dağıtan?” demeye kalmadan, karşı sokaktan ellerindeki akreplerle havaya saydıra saydıra gelen bir grup belirdi. Yıldırım hızıyla koşuyorken, bir yandan da slogan atıyor, tehditler savuruyorlardı.

Balat ve Draman’ın küçük bir kısmını, Küçük Mustafa Paşa’nın da tamamını ellerinde tutan Kurtuluşçular’dı bunlar. Akıncılar’ın silahlı devriyeler halinde semtimize doğru geldiğinin haberini almışlardı. Akıncılar yuvalandıkları medresenin yönünde kaçarlarken, onları kovalayanlar gözden kaybolduklarından emin olana kadar arkalarından saydırmaya devam ettiler. Bizler ise çoktan toz olmuştuk. 

Şayet gelmeselerdi o gün orada işin nereye varacağını kestirmek için müneccim olmaya hacet yok. Bizi ciddi sakatlıktan ya da en azından sıkı bir dayaktan kurtarmışlardı. Kim bilir belki de kurtardıkları şey hayatımızdı.

Bizi kurtaran ekibin en önünde koşan genç adam -mahalle arkadaşım ve aynı lisede benden önce okumuş büyüğüm- Remix İhsan’dı. 1979 kışında geçen bu hadisenin ardından Remix İhsan’ı yeniden görmek için aradan yılların geçmesi gerekecekti. 

***

Bir sonraki görüşümde, Emek Sineması’nın yanındaki Remix adlı minik plakçı dükkânındaki tezgâhın arkasındaydı. Askeri darbeden sonra yakalanmış, 33 ay yatmıştı, Kurtuluş davasından. 1983 yılının başında, dükkânın açılışından altı ay sonra tahliye olmuş; kardeşleri tarafından da burada çalışması istenmişti. 

Rizeli dört erkek kardeşlerdi, İhsan en büyükleriydi. İrfan, Ahmet ve İlhan kardeşler, abilerinin içeride bulunduğu zaman zarfında -DJ camiasının en eskisi olarak bilindiği ve 70 yaşında 2014 yılındaki vefatına kadar çaldığı için Yener Baba lakaplı- Yener Katırcıoğlu ile ortak olarak açmışlardı burayı. İsim babası -Unkapanı’nda yabancı karışık plaklar basan- Ahmet oldu, “Remix yapalım” dedi.

Daha önce yetmişli yılların başından beri faaliyet yürüten bir ajanstı burası, sahibi ise Nuri Tığlıoğlu adından bir manken. Ahmet yanında çalışıyor; şirketin tesisatını gerçekleştirdiği organizasyonlarda DJ’lik yapıyordu. Nuri Bey işi bırakma kararı alınca Ahmet ve biraderleri ustası Yener ile ortak oldu.

Yener kendi isteği ile 1985 yılında ortaklıktan ayrılınca, kardeşler de dükkânı külliyen İhsan’a bırakarak, Nişantaşı’na geçmeye karar verdiler. Abdi İpekçi’de Halil Bey Pasajı’na gittiler, orada DJ malzemeleri ve 12 inç dans plakları satan Simge Müzik’i açtılar.

***

Topu topu 10 metrekare bir yerdi Remix. Pek çok insan orayı isminden ziyade, “Emek Sineması’nın yanındaki plakçı” olarak tanıyordu, zira yer Emek Sineması bünyesindeydi, her ikisi de Emekli Sandığı’na bağlıydı. Sinema kiracıydı, bizimkiler ise kiracının kiracısıydı.

Plak getirip satıyorlar, ayrıca sipariş üzerine kaset dolduruyorlardı, ama her daim kendi yaptıkları karışık ya da albüm kaydı kasetleri mevcuttu. Hatta sipariş edilen karışık liste kasetleri yanlış doldurmakla da pek ünlülerdi. Yan ürün olarak poster ve orijinal çıkartma da bulunuyordu. Peşi sıra tişört, kolye, deri mont tasarlayıp üretiyorlar ve satıyorlardı. Aptül’ün üzerindeki kendisiyle özdeş deri mont bile buradan alınmıştı. 

İlk önceleri klasik müzik ve yerli pop dâhil her türü bulunduruyorlardı; ama zaman içinde pop, caz, funk ve özellikle hard-rock ve heavy metal üzerinde yoğunlaşır oldular. Tabi Beyoğlu’nun en güzel sinemasının yanında, çıkışında oldukları için her zaman çok sattıkları film müzikleri hariç. Nasıl olsa dönemin bir başka trendi olan elektronik müzikleri satan bir başka dükkânları da vardı.

Müşterileri ağırlıklı olarak sinema ve tiyatro sanatçıları, yazarlar, gazeteciler, karikatüristler, sanatseverler ve öğrencilerdi. Neredeyse yeni çıkan metal albümleri ilk getiren ve çoğaltarak satan dükkânların başını çekiyorlardı. Henüz işi büyütmemiş Zihni bile müşterileriydi. Seksenli yılların o şatafatlı albüm kapaklarını ilk bu vitrinde görmüştü bir kuşak; özellikle de Galatasaray Liseliler…

***

Quiet Riot’ın “Metal Healt” ve Iron Maiden’ın “Piece Of Mind” albümlerinin kapakları yan yana vitrindeyken, iki polis kıllanarak içeri dalmış, yarım saat abuk subuk sorular sormuşlardı, şüpheliyi sorguya çeken hafiye edasıyla.

Bu dükkândan plak almak pek öyle kolay bir iş değildi. Cebinizde yeterli paranın olmasıyla da alakalı değildi. Genelde her şey tek olurdu ve kayıt yapmak için kullanılırdı. Oradan yedeği olmayan bir şeyi çıkarmak için, ücretini ödemenin dışında bir de karşınızdakini samimiyetinize inandırmanız gerekiyordu ya da sipariş verip haftalarca bazen aylarca beklemeniz...

Metal Hammer, Kerrang ve Q dergileri de hiç eksik olmaz, güncel olarak takip edilir, göze kestirilen albümler yıldırım hızıyla getirilirdi. Fantastik müzik yapan Avustralyalı Oil On Canvas topluluğunu o dergilerden keşfetmişti. En çok sattığı albümlerden biriydi “Fruit”.

Bir gün Sinan Çetin geldi, 1989 Sinema Günleri çıkışında duyarak beğendiği bu CD’yi satın almak istedi. Satılık değil yanıtını alınca kasete razı olarak gitti. Ertesi gün -İhsan’ın çok iyi arkadaşı olduğunu öğrenmiş- yanında çalışan Zevan’ı gönderdi, belki ikna eder, CD’yi alır diye.

- “Zevan seni çok severim, ama bu CD’yi ona veremem. Bu parayla ilgili bir konu değil. Devletin parasını ve desteğini alarak, siyasi manipülasyon amaçlı o filmi çekmeyecekti” dedi. Kastettiği şey Prenses filmiydi.  

***

Sade’nin “Smooth Operator”u, Dire Straits’in “Love Over Gold”u, Supertramp’ın “Brother Were You Bound” albümleri… Cezaevinden sonra, dışarıda değişen değerler karşısında ilaç gibi gelmişlerdi Remix İhsan’a.

Kimler ayak basmamış buraya. Kimler çay içmemiş, kaset almamıştı o kıç kadar dükkândan?

Amadeus filminin oyuncusu Murray Abraham, Pedro Almodovar, Tılsımım Koru Beni filminin yönetmeni Roman Balayan, Nur Sürer, Okan Bayülgen, Levent Tülek, annesinin elinden tutarak gezdirdiği Kurban Deniz falan…

Remix 1999’da kapandı, daha doğrusu kapatıldı. Dükkânı boşaltmak zorunda kalmışlardı. Ticari unvanları “Girit Müzik Aletleri” idi. Bunu mazeret olarak kullanan Emek Sineması’nın sahibi tarafından “siz burada kâğıt üzerindeki işinizi yapmıyorsunuz” gerekçesiyle mahkemeye verilmişlerdi. Mahkeme bunu haklı bularak çıkardı onları. Oysa çıkarılmalarındaki gerçek neden başkaydı; daha çok öncelerden -1993 yılında- Kamer İnşaat’a satılmıştı burası. Yani bugün içimiz sızlayarak seyrettiğimiz Beyoğlu filminin ilk sahneleri çekilmeye başlamıştı bile.

Müzik dünyasından artık kopamazdı İhsan. Bir süre Âlem Dergisi’nde müzik söyleşileri yaptı. Kronik topluluğunun düzenli çaldığı zamanlarda da Kemancı’da DJ’lik. Maltepe’de meyhaneci, Beyoğlu’nda işletmeci oldu, ama hayatında müzik hiç eksik olmadı. Beyoğlu mekânlarının en bilindik simalarından biriydi İhsan o günlerde.

Kısa boylu ve tıknazdı, çok kuvvetli olduğu her halinden belliydi, yumruğunu yiyecek insandan bir daha hayır gelmeyeceği kesindi. Lüle lüle uzamış rasta saçları, boksörü andıran basık burnu, seyrek sakalı ile gittiğiniz her barda elindeki sigarasıyla oturan adam, her konserde en öndeki dinleyiciydi O.

Nerede bulunursan bulun; bu çivisi çıkmış toplumda namuslu bir adam olarak ayakta kalmayı en büyük devrimcilik sayıyor Remix İhsan. İşaret parmağını uzatan insanlar tarafından “eski solcu” olarak değil, “her zaman solcu” olarak gösterilmeyi en onurlu sosyalist mücadele olarak görüyor.

 

Murat Beşer ([email protected])