Modern zaman dervişleri Karagüneş

Dikkatinizi çekmemesi olanaksız epey bir kalabalık toplanıyor, her gün aynı akşamüzeri saatlerinde orada. Eğer yolunuz düşüyorsa, mutlaka en az bir kez siz de kulak vermiş, en azından durup bir üç-beş dakika dinlemiş hatta müziğin büyüsüne kapıldıysanız, üzeri elle yazılmış, sarılı mavili rengârenk zarflar içinde satılan CD’lerden bile bir tane almışsınızdır.

Tünel’de tramvay durağı ile banka duvarı arasındaki boşluk, bu aralar kalabalık bir sokak müzisyenleri topluluğunu ağırlıyor. Geçtiğimiz aylarda yasal bir albümleri bile çıktı (1), ama insanlar onlara daha ziyade sokaklardan aşina. İstiklal Caddesi’nin en kıdemli isimlerinden biri, Karagüneş…
***
Gezi Direnişinin ilk günlerinden beri parktaydılar yok zabıtasıydı siviliydi derken, ciddi saldırılara maruz kaldılar. Her ne kadar Taksim’de çöpçüden gayri resmi üniformalı insanın görünmediği direniş günlerinde nispi olarak rahatladılarsa da, müzik sevdaları mütemadiyen polisiye misali bir kaçıp kovalamacanın eşliğinde yaşandı.

Kâh amfiyle ve davullarla çaldıkları için saldırıda zarar gören Light In Babylon’a destek verdiler, kâh dayak yiyen diğer sokak müzisyenleri için toplanıp barışçıl eylemler yaptılar. Yeri geldi platformlar oluşturup, son dört beş yıl sokakta değişen belediye uygulamalarını protesto ettiler, arkadaşları hastalandı, yardımına koştular.

Gezi Direnişinin payı ve sonuçları oldukça etkili bunda, şimdilik Diyarbakırlı Kürt neyzen Mubin Dünen ile birlikte burada Tünel’deler, huzurlular…
***
İlk kez 1995 yılında Ankara’da çalmışlar, Yüksel Caddesi’inde, ardından ver elini İstanbul. İstiklal Caddesi’nde ilk performans Mis Sokak girişinde, SiyaSiyabend elemanı Bizon Murat ile birlikte.

İnsanları şaşırtan, alışkanlıklarını, yerleşik düşüncelerini altüst eden şeyler yapmayı seviyorlar. Örneğin sadece mekân tercihleri bile bu açıdan şaşırtıcı acelesi olanların bekleştiği bankada, yorgun bakışlı insanların gazete okuduğu vapurda, bürokrasi kokan bir işyerinde durup dururken çalmaya başlıyorlar, ama en fazla 10 dakika sonra etraflarındaki insanlarla aralarındaki yaşanan yabancılaşmayı kırıyorlardı. Bazen doğaçlamalarının aralarına güncel olayları konu edinen spoken-word’ler yerleştiriyorlar, böylelikle savaş-ekonomi-adalet-özgürlük gibi başlıklarda politik tercihlerini, isyanlarını ve itirazlarını da paylaşıyorlardı.

Santur çalarken bir kızın yanlarına gelerek, seksenlerin pop yıldızı Belinda Carlise’dan bir şarkı istemesi ne kadar komikse, santur hakkında ezberlenmiş sırasıyla sorulan üç favori soru da o kadar bıktırıcı olmuştu.

1. Bu çalgının adı ne?, 2. Hangi ülkenin çalgısı?, 3. Siz İranlı mısınız?

Artık cevap vermiyorlardı, çünkü yanlarına kocaman bir pankart açmışlardı: SANTUR –İRAN – BİZ İRANLI DEĞİLİZ yazan…
***
Sokakta çalmalarının anlamı, yersiz yurtsuz, kimsesiz olmaları değil tam tersi, sokakta çaldıkları zaman kendilerini sokakta bulunan herkesle birlikte büyük bir aile gibi hissetmeleri. Zaten bu tercihlerinin arkasında yatan dünya görüşü de buna paralel. Öncelikle yerleşik olmayı çok sevmiyorlar, her defasında rastlantısal bir kalabalığa, seçilmemiş, seçkin olmayan, olmayı reddeden sıradan insanlara, yani halka çalmayı seviyorlar. O nedenle de onları sokakta dinlerken para vermeniz bir mecburiyet ilişkinden geçmiyor sadece rıza ve gönül bağı yeterli bunun için.

Dadacı bir dünya görüşünden yola çıkarak yaptıkları performans, bir çeşit Happening (2). Ana fikirleri ise gezerken, çalarken kendini arama macerası. Altında ise bir çeşit özgürlük arayışı yatıyor. Bu yolculuk onları heyecanlandırıyor kendilerine, en yakınındakilere ve başkalarına değişik pencerelerden bakmalarını sağlıyor.
***
Burası yere kurulmuş açık bir sofra adeta arzu eden her müzisyen çöküp, paylaşarak yaşamanın tadına varabiliyor.
Müzikleri de yeniliklerden, arayışlardan payına düşeni alıyor. Santur, kontrbas, trompet ve daha bir dolu çalgı girip çıkıyor, bu notaların çok renkli, çok sesli sahnesine. Örneğin bir ara santur çok moda olduysa da, şimdi en azından eşitlerden biri olarak yerini almış durumda bu hakkaniyet sofrasında.
Sokaklarda ilk yakınlaştıkları insanlar, işçi sınıfına mensup olanlar, göç etmişler, berduşlar, yaşlılar, düşkünler, dilenciler ve ilginç bir biçimde çocuklar oluyordu. Örneğin İzmir Alsancak’ta yaşayan kendi halindeki kolonya içicisi Osman Abi bunlardan biriydi. Âşık Veysel türküleri söyler, söylerken ağlar, rakı teklif ederseniz geri çevirir, banklarda uyurdu, topluluğun yakın dostu olan ve birkaç yıl önce yaşama veda eden bu gönül adamı.
***
Patronları yok dostları var, iş saatleri yok özgürlükleri var, tanımlanmış bir mekânları yok üzerlerinden geçen sevecen yağmur bulutları var. Karagüneş’in ayak bastığı yer, hayatın insani değerlerden uzaklaştırılmasına karşı bir direnç alanı, yanı sıra yarınlar için taşınması gereken bir umudun yeşerdiği topraklar. Onlar için yerleşik resmi ideolojiye, zalim kapitalist sisteme, tüketim toplumuna ve yabancılaştırıcı pop kültürüne karşı bir yer sokak. Tüm güvenilmez şeylere, sinsi tehlikelere karşı damsız bir sığınak.
Evet, hazır şimdilik burada Tünel’de çalarlarken siz de yolunuzu düşürün, kulak verin onlara, çünkü yarın nereyi mesken tutarlar meçhul durgun su bayatlar, akan su tazelenir misali...
***

(1) Âşık geleneği ve tasavvuftan etkilenen bu albümün adı “Mevsimler Geçti”. Yalnızlığı, hüznü, sevdayı, arayışı, direnişi ve umudu besleyen duyguları öne çıkaran akustik soundlu özgün bir çalışma.

(2) Dadaizm’in tiyatral uzantılarından biri. Motto “her zaman, her yerde sanat” olarak özetlenecek olan gösterinin en önemli özelliklerinden biri, birden fazla yerde ve zamanda, tekrarı olmayan ve bir plan dâhilinde gerçekleşmeyen doğaçlamalar bütünü olması.

Murat Beşer ([email protected])