Küçük Dev Adam: Serdar Kadakal

Serdar Kadakal, Kadıköy’ün köklü konser mekânlarından Shaft’ın 12 yıllık tonmaysteri 13 Eylül Cuma gecesi işyerinde kalp krizi geçirdi ve yaşama veda etti.

35 yaşındaydı, 1996 yılında ufak tefek bedeniyle ters orantılı kalbinin kapakçıkları değişmiş ve düzenli ilaç kullanmaya mahkûm olmuştu.

Evi ile işi birbirlerine çok yakın olduğu için, son üç gününü yoğun gaz saldırısı koşullarında geçirmişti. Gaz nedeniyle giderek fenalaştığını söylüyor, özel durumuna istinaden duyulan kaygıya karşılık, eşinden “burası çok fena gazlı, istersen annene git bu gece” uyarıları alıyordu.

İlk müdahaleyi yanındakiler yaptı, ama ambulans çevredeki kuşatma yüzünden bir türlü gelmek bilmiyordu. Biber gazından hayatını kaybettiğini ileri sürmek ne kadar tartışmalıysa, toplumsal olaylardan uzakta ve sadece hastalığı nedeniyle aramızdan ayrıldığını iddia etmek de o kadar güç. Belki de en makulü, birinin diğerini tetiklediği telaffuz etmek bilimsel olarak iddialar sağa ya da sola yaslanana kadar...

***

Herkese sonuna M harfi ekleyerek hitap eder, sevgisini öne çıkararak sahiplenirdi Serdar. Baş harfini bilinmeyen bir nedenle değiştirdiği ve “Külay’ım” dediği karısının banka kredisiyle ev alma niyetini, taksit süresinin korkutuculuğundan “benim o kadar ömrüm yok” diye karşılamıştı.

Hayatı sevdiği kadar, ölümle şakalaşmaktan da vazgeçmez işin içine nihilist esprileriyle kendini katmaktan geri durmazdı. Kih kih kıkırdayan, nevi şahsına münhasır bir gülümsemesi vardı, yaramazlık yaparken yakalanmış haylaz bir çocuk gibi.

Para pul işlerinden hem sıkılır, hem çakmazdı o nedenle de korkardı. Ne zam isteyebilirdi, ne de iş icabı bindiği taksilerin parasını. Sigara isterken bile utanır, ama kendinden istenen her şeyi sorgulamadan verirdi.

12 yıl içinde arada sadece 6-7 ay ayrı kaldı Shaft’tan, Beyoğlu Alt caz kulüpte çalışmaya başlamıştı. Shaft’ın patronu Sururi Bey, tilkinin kürkçü dükkânına döneceğinden o kadar emindi ki, giderken muhasebe çıkışını bile yapmamıştı.

***

Analog kafalıydı, dijital masalara bir türlü ısınamamıştı. Kullandığı masaya da bir sigorta unsuru olarak araba lambası koymuştu. Buna bağlı olarak müziği plaktan dinlemeyi seviyordu.

Shaft’ın pek de son moda olmayan sistemiyle bir müzisyen ordusunu ihya etmeyi biliyordu.

Tüm sokağın, mahallenin jokeriydi, kimin ne teknik sorunu olsa, ilk “imdat” dedikleri adamdı.

Elinde havyası eksik olmazdı, bu nesneyle özdeşleşmişti. Sıkı Behzat Ç’ci olarak, elinin çabukluğu nedeniyle bazıları Tiktak Serdar diyordu.

Bilgisini tutkusunu küstahlığa çevirenlerden biri değildi. Hoşgörüsü aşağıdan yukarıya çalışırdı, kibirden muaftı. Eğlence hayatı bataklığındaki nadide güllerden biriydi. Sesini yükselttiğine kimse tanık olmamıştı.

Müzisyen ile tonmayster arasındaki kan davasından muaftı mevzu-bahis onun titizliği, neşesi, muhabbeti olunca, sadece müzisyenler mi? Barmeni, güvenlik görevlisi, müdavimi herkes tarafından sevilirdi.

İşinin zorluklarını aşkla aşar, aynı aşkla bulunduğu ortamın tansiyonunu düşürürdü. Alaylı olduğundan kabinde pineklemeyi sevmez, öyleleri için “kulaklık tonmaysteri” der, sahada her yere ayak basardı.

Tatildeydi, sistemle ilgili bir sorun nedeniyle bir iki soru sormak için aramışlardı mekândan. İçi rahat etmedi, gözüne uyku girmedi, tatili kesti, kalktı geldi işini başına.

***

Her daim tutkularıyla yaşamıştı, bir vakitler Counter Strike oynarken bilgisayarını dağıtmıştı.

Eğer gece çalışmamışsa, mevsimlerden balık zamanıysa o sabah oltasıyla birlikte olmayı tercih ederdi. Bir ara eski Amerikan arabalarına sardırdı. Kendine bu konuda yol gösterici olarak seçtiği gitarcı Gür Akad ile saatlerce konuşmaktan kendilerini alamazlardı. Nihayetinde dayanamayıp aldığı Buick marka otomobilin bakımına gücü yetmemiş, bir süre sonra bu sevdadan caymıştı.

Uzaktan kumandalı bir maket teknesi oldu sonra, bazı sabahlar onu yüzdürürdü kıyıdan açığa doğru. Bir gün maketi kumandanın geri çağıramayacağı kadar açıldığında kıyıdaki balıkçılardan yardım istedi: “teknem açıkta kaldı, kurtarabilir miyiz” diye. Birlikte açıldılar, ona ulaştıklarında balıkçılar şaşkındı: “Ula bu mu senin tekne?”...

Tutkular hanesine eşinden ve işinden sonra eklediği son halka Suzuki Intruder marka bir motosiklet olmuştu.

***

Dünyanın özellikle bas sesler üzerine kurulduğuna inanır tonlamalarında bu inançla davranırdı. Rock müzik denince, Camel topluluğunu, gitarcılardan da Eric Clapton’ı tek geçerdi. Her gece konser öncesi playlistinde mutlaka Yavuz Çetin bulundurur saygı icabı canlı müzik öncesindeki son parçayı (her ne ise) asla yarım kesmezdi.

“Hayatımda geçirdiğim en güzel doğum günüydü” dediği şey, soluk aldığı son doğum günü, Gezi Direnişi sırasında parka gittiği 5 Haziran oldu. Ardından da her zaman sahip olduğu önseziyle şöyle yazmıştı: “allaam!! beni geri dönüşümlü yarattıın için sana binnerce şükür... kimbilir hangi sedir aaçlarına gübre olcam selvi selvi.. belkide boy boy güller açıcak üzerimde mis kokulu..”

[email protected]