İlerici müzisyen, devrimci ve insan: Kazım Koyuncu

Kardeşi Niyazi ile abi-kardeş hukukunu çoktan geride bırakmış olmamıza karşın, Kazım Koyuncu ile münasebetimiz merhabalaşmaktan ve kuru kuruya hal hatır sormaktan öteye geçmemişti.

İstiklal Caddesi’nin nemli kalabalığında vuku bulan rastlaşma, ortak dertleri ve umutları gizleyen birkaç cümlelik diyalogla sona erdiğinde, aynı yerde durduğumuzu teyit edercesine ayrılırdık.

Sıkılgan birisiydi, ama soğuk değildi. Yüzünden eksik etmediği ışığıyla gülümserdi hep. O ışık içinde bulunduğu topluluklara, yaptığı solo albümlere, şarkılarının yorumlarının her notasına yansımıştı.

Sekiz yıldır aramızda değil Kazım, ama sadece fiziken…

***

Dünyanın eşitsizliğinden kanser düşmüştü payına. Wilhelm Reich’ın kanser hakkındaki “coşkusal sönüklük ve umudun yok olmasından ileri gelen bio-enerjik bir büzülme” tanımının tersine, kavanoz dipli dünya onu büzmeye çalışmıştı.

Fiziğinin üzerinde bir direnç göstermiş elinden geldiğince gücünün son kırıntısına kadar sahnede kalmaya, şarkı söylemeye çalışmıştı.

Karadeniz müziğine yeni bir onur kazandıran bu talihsiz fidan, 25 Haziran 2005’de 33 yaşında amansız hastalığının pençesinde solunca, Karadeniz halkının geleceğini tehdit eden Çernobil felaketi, zamanında ekran karşısında çay yudumlayan pişkin devlet büyüklerinden aşağı kalmayan çirkin yüzünü bir kez daha gösterdi. Yokluğunu hicrana çevirmeden düşünelim şimdi Kazım’ı.

***

Eğer yaşasaydı göreceği 3 şeyden rahatsız olacağına şüphem yok…

Birincisi canı gibi sevdiği Trabzonspor’un bugün içinde bulunduğu durum... Şüphesiz Trabzonsporluluğunu sorgulamaz ya da rafa kaldırmazdı, ama eğer o hayatta olsaydı, beyaz Ogün Samast bereleri takan tribün kalabalığı ve iktidara açık el veren sağcı yeni başkan bu kadar rahat ve pervasız hareket edemezdi.

İkincisi Karadeniz müziğinin bugünkü durumu... Bugün onun açtığı yoldan gelen pek çok yeni isim var ki, içlerinde gayet düzgün olanları da mevcut. Ancak maalesef hiçbiri onun gibi titretemiyor gönül tellerini.

Üçüncüsü ise AKP iktidarı etrafında toplanıp medet uman liberaller ve sözüm ona sanatçılar ve akil adamlar… Bize bu noktada düşen, “müzik ilericiler tarafından yapıldığı sürece ilericidir” diyen Kazım’ı karanlık bir sömürü düzenine yamamak için ehlileştirerek tarif etmeye çalışan (ve çalışacak olan) liberallere müsaade etmemek.

***

Aynı şekilde eğer yaşasaydı Gezi Direnişine yapmış olduğu tanıklıktan büyük bir mutluluk duyacağından, hatta en önde yer alacağından şüphe duymuyorum.

Bugünlerde yeniden kan dökülüyor, üstelik de failleri meçhul değil. Yalanın bini bir para, hem de halkın gözünün içine baka baka, sırıta sırıta… Kazım’ın şarkılarındaki halkların kardeşliği, eşitlik, özgürlük, adalet ve insanlık mesajları halen güncel Laz’ı, Kürdü, Türkü, Hemşinlisi, Çerkez’i, Ermeni’si tek bir insan onun notaları karşısında...

Fırtına Deresi’ne yapılacak santralin protestosundan, insan hakları ihlallerine karşı çıkmaya kadar yer aldığı her etkinlik yol göstermeye devam ediyor Kazım, çünkü ilerici müzisyendi ama hepsinden önce devrimciydi bir de insandı tabii, hem de en güzelinden…

Uzun boyu onu iri göstermeye yetmese de, çelimsiz ve nahif bedenine denge olsun diye yaratılan geniş yüreği, güçlüden değil, haklıdan yana yatmış vicdanı müsaade etmezdi, yaşadıklarına sessiz kalmaya.

***

Dinmeyen ve Zuğaşi Berepe yılları her zaman bir umudun varlığını yeniden hatırlatmıştı insanlara hem müzikal olarak hem de yaşamsal.

Bu albümler yakın toplumsal tarihimizdeki acı, sevinç, umut ve mücadelenin yeniden gözümüzün önünden film şeridi gibi geçmesine neden olmuştu. Çünkü Kazım’ın adı Çernobil’den Karadeniz sahiline çekilen otoyola, termik santralden, her türlü gericiliğe kadar muhalefet etme konusunda hep liste başıydı.

Karadeniz uşağıydı, ama çivisi yerinden oynamış dünyanın kirli ilişkilerinin, hırsızın, uğursuzun uşağı değildi.

Şair ceketli çocuktu. Bu kısacık ömre sığdırabileceği başka ne olabilir ki? Hayatta olmadığı halde, yaşayanların bugününe yön, ilham ve ruh vermesinin başka ne anlamı olabilir ki?

[email protected]