Dip sahaf Volkan

Deniz Pınar’ın Narmanlı Han’daki efsane dükkânının bir sonraki kuşaktaki temsilcisiydi Dip Sahaf. Ne manada mı? İnsanların hiçbir çıkar gözetmeksizin gidip sohbet edecekleri, (yandaki ocaktan söylemek ya da Tekel bayinden alıp getirmek şartıyla) çay, kahve, bira içebilecekleri, içerde kendini bir şey almaya mecbur tutulmuş bir müşteri gibi hissetmediği, hem bildiklerini kendi gibi insanlarla paylaşabileceği yanı sıra da bilmediklerini öğrenebileceği bir plakçı dükkânı manasında.

Burası İstanbul’un her iki yakasında da farklı zamanlarda faaliyet göstermiş, özellikle yerli rock, her çeşit fantezi pop, arabesk ve Anadolu pop plaklarının en hararetli geyiklerinin döndüğü, bir dönem, meraklısının kalbinin en hızlı çarptığı yerdi. Hiçbir yerde bulamayacağınız plakları görmenin hazzı bir yana; bir de bunlara cebinizdeki paranın yetmesi ve akşam eve giderken bindiğiniz otobüste ikide bir poşeti aralayıp yan gözle kapağını süzmenin mutluluğu size bir hafta boyunca yeter de artardı bile.  

Dip Sahaf’ın bu kadar sıcak, samimi olmasının, insana kendini evdeymişçesine rahat hissettirmesinin ilk sebebi tabi ki sahibi Volkan (Özboz) idi.

***

1974 doğumlu İstanbul çocuğu Volkan, Üsküdarlı. Kendinden üç yaş büyük abisinin kasetlerini dinleye dinleye kapılmış müziğe. Onları Tünay Akdeniz diye itibarlı bir abinin dükkânında doldurulduğunu öğrenince hemen yolu tutmuş, girmiş içeri:

- “Dünya Listeleri 5 var mı?”

İçerde oturan uzun saçlı abiler gülmeye başlamışlar, ama bir yandan da “bizde olmaz öyle şeyler” diye söze girişerek tatlı tatlı başlamışlar anlatmaya, aralarına alarak. Bu ilgi üzerine dükkânın düzenli müşterisi olmuş. Kanları kaynamaya başlayınca da abisi basgitar, kendisi de davul çalmaya heveslenmiş. Uzun süre çabalasalar da iş -hayat işte, bilirsiniz- ciddi bir boyuta varmadan noktalanmış.

Liseyi bitirip üniversiteye hazırlanmaya başladığı yılın yaz tatilinde Kadıköy postanesinin arkasında kitap satıp üniversite arifesinde cebe biraz harçlık koymak amacıyla tezgah açmaya başlamış. İkinci el kitap peşinde koşturup, evlere mal bakmaya gittiğinde karşısına kitaplar kadar plaklar da çıkıyormuş. Onları aslında sadece şanslı arkadaşının evlerinde görmüş, daha önce. Bir de yıllarca kayıt yaptırdığı o dükkânın vitrininde. Oysa gün gelip bunları alıp satacağını hiç düşünmemiş bile.  

Eh mal almaya gittiği evlerde plak olur da, pikap olmaz mı? Kapmış bir tane Dual, şöyle temizinden, güzelinden. Tam o esnada pazara giren Rus ve Bulgar baskı plaklar piyasayı epey hareketlendirmiş. The Doors’undan The Beatles’ına; az ekmeğini yememiş bu plakların.

***

Bakmış ki kısa sürede plak satışı kitap satışını sollamaya başlamış, o zaman ver elini Taksim. Fahri’nin başını çektiği Karga kardeşlerin yanına eklenmiş, AKM’nin karşısına kurulmuş, başlamış ciddi bir plak satıcısı olma yolunda ufak tefek adımlar atmaya.  

Açık havanın yağmurundan çamurundan, belediyesinden hırsızından bıkıp usanınca, Aslı Han’da dükkân sahibi bir arkadaşının yanına geçmiş; biraz takılıyor, yerleşik esnaflığa geçmenin yollarını araştırırken biraz da plak satıyormuş.

Tam o esnada Anabala Han’da bulunan Çalıntı Suat’tan dükkânı boşaltacağı haberi gelince; tutmuş ortak olmuşlar, yanlarına okuldan birini daha alarak üç arkadaş. Girmişler 19 numaralı hücreye 1994 yılında; içerde yarısı kitap, yarısı plak…

Dip Sahaf’ın üç kişilik orijinal kadrosu çok uzun süre yaşamamış. İlk ayrılan Ali Fırat olmuş, okulunu bitirdikten sonra mesleği olan avukatlığı sürdürmeye karar vermiş. Bir vakit sonra da Ümit Kılıçgedik ayrılmış, kendini organik tarıma vermiş. Nihayetinde artık yalnızdı bu işte Volkan, esas oğlan olarak.

Bu işi uzun süreli bir iş olarak düşünmemiş aslında Volkan. Zira bu memleketin şartları düşünüldüğünde hiçte insanı geliştiren bir iş değildi bu. Tam tersi insanın ufkunu karartıyordu. Ancak şimdi hayatının sonuna kadar bu işi yapacağını o da iyi biliyor. Ha bundan sakın ola ki işini sevmeden yaptığı sonucunu çıkarmayın; tam tersi bu işi layığıyla yapanların başında geliyor.

***

Her şey iyi güzel de, bu iş sıradan bir esnaflık değil; bakkallık yapmaya ya da meyve sebze alıp satmaya benzemiyor ki! Dükkâna gelenlerin hepsi bir başka âlem; alayı olumlu manada cins, alabildiğine muhabbetçi... Plak almaktan ibaret değil ilişkileri; geldiler mi (tamam plak alıyorlar ama) üç-beş saatten önce çıkmıyorlar dükkândan. Hatta pasaj kapanmasa orada yatacaklar!

Gitar çalan Gökhan Aya, orgun başına oturan Münir Tireli, elinde kaset ve plak torbasıyla gelip DJ’lik yapan Pink Murat gibi müzik âşıklarının cirit attığı bir “tımarhaneye” dönüşmüş bir müddet sonra.

İşin kültürel alış-verişi, muhabbeti, sıcak dostluklara sebebiyet veren paylaşma duygusu ticaretin önüne geçmeye başlamış. Derken o ana kadar pek malumat sahibi olmadığı Türk müziği ve Anadolu pop-rock külliyatını öğrenmiş; öğrendikçe sevmiş. İnternetsiz bir dünyada bir yandan öğrenmeye, öte yandan öğrendiklerini öğretmeye başlamış; hem de öyle kuru kuruya değil.

İçeri adımını atan herkes istisnasız artık bir parçasıdır o küçücük dükkânda kurulan fantastik dünyanın. İnce hayatınızı bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçiren eski sinema afişleri karşılar sizi. Ardından kısa bir gezinti yaparsınız yakın tarihimizin popüler kültürlerinin kült nesneleri arasında. İçerideki geçmiş zaman kokusu ve efsunlu kimya kısa bir süre sonra kapılacağınız zihinsel sarhoşluğun ilk kadehleri gibi tesiri altına alır. Ve derken Volkan’ın davudi sesi ile senaryo tamamlanır:

- “Naber Abi hoş geldin, ne içersin?”

***

Plak bulmak zorlaşınca, herkese istediği plakları temin etmekte güçlük çekince 45’lik plaklardan topladığı eski kayıtları, kendi sıralamasıyla CD’ler kaydetmeye başlamış Volkan. Öztürk Serengil şarkıları, Türkçe Twist toplamaları, eski Türk Filmleri müzikleri gibi başlıklarda albümler derlemeye ve bunları gelen sevdiği insanlara hediye etmeyi adet edinmiş. Kendisiyle özdeşleşmiş bu müzikler. Onun sayesinde yükselmiş biraz da bu furya.

Bir gün Arda Uskan gelmiş, hoşbeş etmiş, ne güzel işler yapıyorsunuz demiş, giderken de Öztürk Serengil toplamalarından birini almış. Mamafih birkaç gün sonra yazmakta olduğu Radikal gazetesine bu olaydan bahsedip, yazının sonuna da “bazı uyanıklar bu yolla paralar kazanıyor” yollu bir “gazetecilik” cümlesi eklemesin mi! Bizimkiler çok rahatsız olmuş, kendilerini suçlu gibi hissetmeye başlamışlar. Gökhan Akçura vasıtasıyla telefonunu edinmişler Uskan’ın ama ulaşamamışlar.

Başları derde girmemiş yasal olarak çok şükür, ama bu hadise onların bu konudaki tüm heveslerini kırmış, sadece bir gönüllü olarak çoğalttıkları CD kopyalama işinden soğutmuş, caydırmış. 

2003 yılında askere giderken Anabala’daki dükkânı kapatmak zorunda kalmış, malları bir depoya konmuş. 2005 yılında döndüğünde o aralar revaçta olan internet ticaretini denemiş ufak çapta. Beş yıl kadar bir şeyler satmış küçük çapta. Kadıköy’ün bu işlere henüz bu kadar hazır olmadığı günler; Akmar ve Moda Pasajındaki müzik dükkânlarında plak yok denecek kadar az.

***

2010 yılında “dipsahaf” adını taşıyan bir site açmış; resmi açılış yapmış, vergi mükellefi olmuş. Siteyi orijinal kılmak için de elindeki koca dergi arşivinden ilginç ve komik resimler tarayıp koymaya başlamış; elinde gitarıyla denize giren Erol Büyükburç, Cem Karaca’yı yanağından öpen Edip Akbayram, Fenerbahçe-Beşiktaş maçının başlama vuruşunu yapan Dalida, Ayhan Işık’ın karakalem otoportresi, Hamiyet Yüceses’e rakı şişesi fırlatan Erol Taş haberinin kupürü, takma bıyıklı Zeki Müren, basket oynayan Hulusi Kentmen, burnuyla org çalan Rıza Silahlıpoda gibi…

Şaşırtıcı bir ilgiye uğramış bu az rastlanan, pek bilinmeyen resimler arşivi, takipçi ve üye sayısını kısa zamanda onlarca kat arttırmış.

Bu avantajı sadece internet gibi insanları görmediği, sohbetlerine nail olmadığı yabancılaşmış bir ilişkiyle sınırlı tutmak istemeyen Volkan, dükkancılığı da hiçbir zaman bırakamayacağını o vakit daha iyi anlamış. 

Şimdi bir Kadıköylü olarak Moda Caddesi üzerindeki dükkânında plaklarını bir yandan dinleyip öte yandan satarken gelenlere sohbetini ve bilgisini hiç esirgemiyor. İsterseniz bir uğrayın, göreceksiniz; -banka ve tefecilerin aksine- burada açtırabileceğiniz bir “al sonra getirirsin” hesabı, hiçbir şekilde faiz içermez; ne maddi, ne manevi.  

[email protected]