Çeyrek asırlık metal ağacı

Akmar Pasajı’na 1991 yılında geldiklerinde bir yanlarında Pentagram, öte yanlarında Laterna, üç dükkân sağlarında Atlantis, karşılarında gerçek bir alt-kültür yuvası olarak Villa Kafe vardı. Pasajın en bilindik yeri ise akademideki resim öğrencilerinin ve ressamların favori malzeme tedarikçisi Tualsan idi.

Önceden Akbaba’nın menajeri Tuncay Özkınay’ın işlettiği tarot açan, fal bakan bir kafe olan 12 numaralı dükkâna gerçek geliş sebepleri, olaylı -daha doğrusu gerçekleştirilemeyen- Sodom konseri sonrasında rock-metal dinleyicilerinin tepkilerine maruz kalmaları, hatta bir adım ötesinde Çakıroğlu’ndaki dükkânlarını protesto ederek gelmemeleri olmuştu.

Tatsız muhabbetlere neden olan bu konserin tarihini 12 Eylül 1990 olarak organize etmişler, ancak davulcunun konsere yetiştirilememesi sebebiyle iptal etmek zorunda kalmışlardı. Topluluğun davulcusu Witchhunter lakaplı Chris Dudek, bir haymatlos idi. Vatansızların bir ülkeye giriş-çıkış yapabilmeleri için kanunen bir vatandaşın nüfusuna -geçici olarak- kaydedilmeleri gerekiyordu. Bu işlemler, devlet yetkililerinin çıkardığı zorluklar nedeniyle çok uzadı ve gereken vize zamanında alınamadı; artık yapılacak tek şey satılan biletlerin parasını iade etmekti.

Her mevzu gibi bu da camia içinde muhtelif kışkırtmalara bahis oldu ve neticede intikam organizatörlerin mekânından ayak kesmekle alınmaya çalışıldı.

Onlar da “madem bu müziği dinleyen insanlar buraya gelmiyorlar, o zaman biz onlara gidelim” dediler, bir yıl kaldıkları Çakıroğlu Pasajı’ndaki dükkânı terk ederek Kadıköy’ün en izbe ve derin dehlizlerinden birine göçtüler. Hammer Müzik’in bu protestolara yer değiştirerek verdiği yanıt, birkaç yıl içinde tüm alternatif camia ve özellikle de heavy-metal kitlesi için hayırlara vesile olacaktı.

***

Geldikleri Çakıroğlu, eski İstanbul kültürü ile yıkanmış tam bir klasik pasajdı. Buradaki Hammer bir mabet gibiydi; loş ışıklı, etrafa saçılmış Metal Hammer, Kerrang gibi dergilerin bulunduğu, duvarlarında posterler ve albüm kapaklarının asılı olduğu, tıka basa çekim kasetlerin bulunduğu bu 20 metrekarelik yerde, az da olsa satılık plak da vardı.

Dükkânlarının mülkü Hammer Müzik’i kuran üç ortaktan birinin babasına aitti. Üçü de heyecanlı birer metal fanıydı; hayatlarının devamının da o an okudukları lise günlerindeki gibi eğlenceli ve bu gürültülü şarkılardaki kadar şenlikli olacağını sanıyorlardı. Hâlbuki ne kadar da güzel bir açılış yapmışlar; kendileri gibi birer liseli (daha sonra da Athena’yı kuracak) olan Gökhan ile Hakan kardeşlerin çaldığı gitarlar eşliğinde kesmişlerdi dükkânlarının kurdelesini.  

Ne var ki -biri mülk sahibinin oğlu olmak üzere- ikisi kısa süre sonra ayrılmak zorunda kaldı; ailelerinin onlara verdiği yaramaz çocuk olma mühleti dolmuştu, okullarına devam etmeleri gerekiyordu. Geriye kala kala aradığı şeyleri bulamadığı için bu işe bodoslama dalan Haluk (Ataklı) kalmıştı.

Dükkân öncesinde epey bir tecrübe de biriktirmişti aslında, Akmar Pasajı’nın arka kapısının önünde ve PTT’nin önünde açtığı tezgâhlarla. Efsane komşulara sahipti o zaman; Olcay ve ortağı Metin Amca bir yanında olurdu, Atlantis Tansel, Allaha Şükür Blues Metin, Balıkçı İhsan ve Yaşlı Selahattin, Çarşamba pazarı esnafları gibi dizilmişlerdi diğer yanına, yerlere atılan bir muşambanın üzerindeki kasetlerle plaklarla. Ne çok şikâyet olurdu haklarında, neredeyse zabıta baskını yemedikleri gün yoktu.

***

O da artık çocukluk ve ergenlik günlerini geride bırakıyordu; Akmar Pasajı’na geldiği ilk gün anladı Haluk, hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını. Zaman herkes için hızlı akmaya başlamıştı; doğan boşluklar gösteriyordu ki kaset doldurup satmanın çok daha ötesinde, ilerisinde bir şeyler yapmak gerekiyordu.

İlk iş olarak Slayer topluluğunun “Hell Awaits” albümünü lisansladılar. Albüm dünyada çıkalı beş yıldan fazla olmuştu ama olsun varsın, müziğe ulaşmanın zor olduğu günlerde hiç kimse bulamıyordu ki bunları. Ayrıca çekme kasetlerle bugüne kadar idare etmiş olan fanlar neden orijinal kaset ya da CD almasın?  Derken hemen arkasından bir de Cultus’ın “Bodhisattva” albümünü bastılar. Farkındalardı ya da değillerdi bilinmez ama independent hadisesinin (yani o bağımsız plak şirketleri dediğimiz fırtınanın) yerli versiyonunu başlatmışlardı.

Ok yaydan çıkmıştı bir kere, frene basmak ya da vites küçültmek söz konuş olamazdı artık. Athena’nın -hani kapağında o Mohawk kafalı resimlerinin bulunduğu- ilk albümü “One Last Breath”i çıkardılar. Ardından gelsin Antisilence’lar, Death Project’ler…

Konuları sınırları belliydi, metal onlardan soruluyordu. İthalat işine çok hızlı girdiler; dünyanın en önemli metal şirketleri ile anlaşmış, CD getiriyorlar, kaset basıyorlardı. Napalm Records, Earache Records, Relapse Records, Roadrunner, Metal Blade gibi underground metal müziğinin devlerini takdim ederek, memlekette yıllarca bu müziğe abazan kalmış bir kalabalığı doyuruyorlardı.

***

Bir yandan da Müslüman mahallesinde salyangoz sattıklarının farkındalardı. Yurt dışına açılma ihtiyacı duydukları an bir internet sitesi kurdular ve buradan sınır ötesi satışlara başladılar. Almanya’nın Köln kentinde yapılan ve alternatif müziğin -o zamanki- en büyük endüstriyel festivali Popkomm’a gitti Haluk, dükkânda çalışan Radical Noise Emre ile birlikte. Şehir o kadar doluydu ki, otellerde yer bulamadılar. Neyse ki uçakta Kod Necati’ye rastlamışlardı, onun orada yaşayan bir arkadaşının evine sığındılar, bir kaç günlüğüne.

O kadar bereketli yıllardı ki müzik piyasası için, onlar da eteklerine tutundukları rüzgârla yükseliyor, önüne geçilemez bir hızla büyüyorlardı. Toys ‘R Us mağazalarının içine açtıkları dükkânlarda çalışanlarla beraber tam 22 kişi olmuşlardı, Hammer Müzik çatısı altında.

1999 yılının fuarına da hazırlardı. Hatta burada dağıtmak için bir toplama albüm bile planlamışlar, ama Sony Avusturya “burada deprem oldu, bunlar şimdi para ödeyemez” türünden bir kaygıyla CD’yi basmamıştı.

Buna rağmen çok hazırlardı, mamafih -elinin sıkılığıyla ünlü- Alman Konsolosluğu anlaşılmaz bir nedenle Haluk’a vize vermedi. Tüm elemanlar gitmiş, patron kalkan uçağın ardından bakakalmıştı.

Ne var ki çok uyanık bir ekibe sahipti Hammer Müzik. Elemanlar stantlarına açtıkları bir pankartla Sony Avusturya’yı protesto edince, ertesi gün Sony’nin orada bulunan bir yetkilisi ellerinde CD kolileriyle yanlarına geldiler. Hem özür dilediler, hem de bir gecede bastırdıkları albümü takdim ettiler. Bu olay tüm dikkatleri üzerlerine çekmişti.

***

Sonraki yıllarda MIDEM fuarına katıldıklarına herkesin gözü onlardaydı ve yaptıkları tekliflere sempatiyle yaklaşıyorlardı. Şimdi metalin dışına çıkarak, daha geniş bir alana ayak basmanın tam zamanıydı. İşte hayatlarının fırsatını tam da bu esnada kaçırdılar ya da kaçırmak zorunda kaldılar. Cartel adında gurbetçi bir hip-hop topluluğu teklif edilmişti kendilerine. Akıllarına yattı, ama gereken maliyeti denkleştiremedikleri için bu albümü yapamadılar. Müteakip aylarda uzaktan kahrolarak seyrettiler; Cartel’in kendi adını taşıyan bu albüm milyonlar sattı, altın plak ödülü aldı.

Teselliyi bizim hip-hop’çılarda ararken, o sıralar Kod Müzik tarafından çıkarılan “Yeraltı Operasyonu” adlı toplama albümde yer alan birkaç isimle albüm çalışmalarına giriştiler. Nefret ve -ekürisi askere gidince yalnız kalan- Ceza, Silahsız Kuvvet ve sonraki ismiyle Sagopa Kajmer ile albümler yaptılar. Albümünü yaptıkları sanatçılarla sayısız konsere gittiler; farkına varmadan organizatör olmuşlardı.

Ceza MTV’nin “en iyi rapçi” ödülünü alınca aynı kuruluşun Hip-Hop Festivali’ne davet aldılar. Ardından “Yerli Plaka” adını taşıyan bu albümü Hakan Kurşun vasıtasıyla EMI’a lisanslayıp tüm dünyaya dağıttılar. Hiç yakın oldukları bir tür olmamasına rağmen, Sema’nın ilk albümünü 25.000 sattılar, Unkapanı’na şube açıp TDK distribütörlüğü yaptılar. 

Olan bitende birazcık müzik türleri konusunda esen rüzgârların yön değiştirmesinin de rolü yok değildi. Eskiden metal müziği lokomotifti, ama şimdi hip-hop’tan kazandıkları parayı metale yatırıyorlardı.

Uluslararası prodüksiyon da yaptılar; İsveçli topluluk Captor ile Avusturyalı Dawn of Dreams'in albümleri ilk kez Hammer Müzik etiketiyle basıldı ve tüm dünyaya buradan dağıtıldı. Orphaned Land’in İsrail dışındaki ilk konserleri Hammer Müzik tarafından gerçekleştirildi. Buraya -Overkill, King Diamond, Sepultura gibi- konser için getirdikleri topluluklar, paradan ziyade ülkeyi merak ettikleri için geliyorlar, koşullarında da büyük esneklikler gösteriyorlardı. Bunlara rağmen ülke şartları salyangoz ticareti için pek müsait değildi; bazı konserlerden kaçınılmaz olarak zarar ettiler. Üstüne üstlük bir de organizasyon piyasasında 1000 doları aşmayan isimlere sadece rekabet olsun, karşıdakini paramla ezeyim diye olmadık rakamlar teklif eden Hacı Baba’lar türeyince işin iyice tadı kaçtı.

***

Bırakın alternatif müzikleri, alt kültürleri, memleketin doğru dürüst bir mainstream dergisinin çıkarılamadığı, yaşatılamadığı günlerden bakınca bazı şeylerin kıymeti biraz daha çıplak görünüyor şimdi. 

Tam bu dönemde neredeyse eşzamanlı olarak iki yerli metal dergisi atılmıştı hayata, Akmar Pasajı’ndan. İlki Çağlan Tekil’in başını çektiği Non Serviam, diğeri ise Hammer Müzik çalışanı Enis Kızılkaya tarafından çıkarılan Enred.

İki dergi arasında belirgin farklarına karşın tatlı sert de bir rekabet vardı. Non Serviam daha ziyade Moonspell, Sentenced gibi gotik tabanlı güncel isimlere yer verirken Enred ince bir çizgide yürüyüp death metal ve grindcore üzerinde yoğunlaşıyordu. Non Serviam daha yumuşaktı ve metal dışı dünyaya açıktı, içinde Joy Division yazısı da vardı, Jeff Buckley ve Sonic Youth da, ama Enred sert metalden taviz vermiyordu.

İki dergi arasında ilginç bir fark ve benzerlik daha vardı; Non Serviam Zihni Müzik tarafından finanse edildiği için daha çok Zihni Müzik’in yayınladığı albümler ve temsil ettiği firmalara ağırlık verirken, Enred de Hammer Müzik’in çalıştığı topluluk ve firmalara öncelik tanıyordu. Aslında ticari bir amaçtan ibaret olarak görülmemesi gereken bir tutumdu, neden sonuç ilişkisiydi bu; çünkü her iki dükkân da sevdikleri şeyleri getiriyor ve satıyordu.

***

Hammer Müzik olmasaydı herhalde bugün dinlediğimiz birçok yerli metal, hardcore ve rap topluluğundan haberdar bile olamazdık. Doksanlı yıllarda, iletişimin ve müziğe ulaşımın bu kadar çok güçlü olmadığı dönemlerde hem yerli hem de yabancı albümleri lisanslayıp yayınlamak, hem de kitlesi sınırlı olan albümleri yayınlamak akıl karı bir iş değildi.

O yüzden Hammer Müzik kısa alternatif müzik tarihimiz içindeki en iyi direniş öykülerinden birinin sahibi olarak görülmeli. Metal shop mantığıyla kurulan Kiss Müzikevi, Pentagram, Saadeth ve niceleri bir bir kapanırken, Hammer Müzik’in her daim ayakta kalması, üstelik yakında da 25. yılını kutlayacak olması hiç küçümsenmemeli.

Bunda hiç içki ve sigara içmemesinin, ayrıca aikido, jiu-jitsu ve hapkido (Kore judosu) yapmasının etkisi var mı bilmiyorum. Ama çeyrek asırlık bir metal ağacı olarak Hammer Müzik’in arkasındaki savaşçı ruhlu kahraman şüphesiz Haluk. Risk almayı seven, bu inatçı ve çok çalışkan karakter dükkânı hep güvendiği kişilere bırakarak kendisi burayı besleyecek başka işler peşinde koştu. Ancak bu işi yaparken buraya emeği geçen insanlara da asla patron-işçi ilişkisini reva görmedi. Onlara sürekli arkadaşlık ve dostluk çerçevesinde davrandı. Ne de olsa kibar ve eğitimli bir Kalamış ailesinin çocuğuydu.

Zaten her ne kadar kendisi bu özgün hikâyenin baş mimarı olsa da, çok şanslı olduğundan da bahsetmek gerek. Çünkü her zaman çok tutkulu ve akıllı insanlar çalıştı burada. Antisilence Erdem Çapar’ından Radical Noise Emre’sine… Hele hele 16 yıldır bir de istikrar abidesi olarak dükkânın yüzü olan Enis var ki, sormayın gitsin.

 

Murat Beşer ([email protected])