Cazın Peygamberi: Kürşat And

Her ölüm erkendir, ama bu bir başka erken oldu… Virtüöz basçı Kürşat And, 8 Ekim 2013 sabahı, 49 yaşındayken yaşama veda etti.

Kürşat, caz ve klasik müziğine yeterince değer verilmeyen bir ülkede kendi kendini yetiştirip, dünya standartlarına taşımayı becermiş bir basçıydı. Kerem Görsev’e göre “inanılmaz bir caz sanatçısı”, birçok müzisyen için “tartışmasız Türkiye’nin en iyisi” idi.

Çok değerli bir müzisyen olmasına rağmen, kıyıda köşede kalmasında ülke şartları karşısında caz müziğinin hak etmediği yeri kadar, bir devlet memuru olmasının zorlukları da yatıyordu.

Bugün piyasada bas çalan çoğu iyi müzisyenin de hocasıydı. Bilgisini paylaşmaktan zevk alıyordu, hiç öğretilmeyen şeyleri nokta atışlarıyla kavratıyordu insana. Çok iyi bir eğitmendi.

Ankara’da (kendisi gibi kuşağının en iyi müzisyenlerinden biri olan) trompetçi İmer Demirer ile aynı hastanede birer hafta ara ile doğmuşlardı. Ancak büyüdüğü yerin, yani İzmir’in (Raci Pişmişoğlu, Nezih Yeşilnil, Tamer Temel, Engin Recepoğulları, Nuran Şensesli, Yavuz Darıdere gibi) iyi müzisyen yetiştirme zincirindeki en iyi halkalardan biri olarak, akustik basta Selçuk Sun’dan sonra gelen kuşağın en ekol sahibi basçısı oydu. Ray Brown’ı aratmayacak kadar mükemmel bir tonu vardı. Her konuda emektardı, emekçiydi yakın arkadaşı Raci’nin ifadesiyle “pastanın kremasını değil, kek bölümünü çalardı”.

***

Klasikçi, cazcı ve modern müzik yönü iç içeydi. Onu bir hafta içinde bir gün İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nda kontrbas çalarken, ertesi gün küçük bir salonda caz çalarken, nihayetinde bir başka akşam içkili bir mekânda R&B ritimli popüler müzik caz çalarken görmeniz mümkün olurdu. Klasikçi hüviyetinin anti tezi caz sahnelerinde sırtından eksik etmediği tişörtüydü.

Köşeleri ve kalıpları yoktu. Ezbere çalmazdı. Her müziğe kolayca adapte olmasını biliyordu.

Caz konusunda tradisyonu son derece hâkimdi. Gönlünün en manzaralı mevkii akustik müziğe ayrılmış olsa da, elektrik bası da, popüler müziği de hakkını vererek çalardı. Kamburunu çıkararak üzerine eğilir, çalmakla sevmek arası bir vücut pozisyonuna girer, kontrbasıyla bütünleşmişçesine bir görüntü verirdi sahnede.

Sempatik ve espritüeldi Ortama çabucak uyum sağlayan, işler yolunda gitmese bile sorun çıkarmayan, yüzündeki gülümsemeyi ve arkadaşlarına en fazla moral veren esprilerini eksik etmeyen adam da oydu. İzmir’de lakabı “Cazın Peygamberi” idi.

***

Zor bir hayatı gülümseyerek ve kabullenerek karşılamıştı, başı dik bir halde. Bir yanda gece hayatına tahammül ederek müzisyenlik yapıyor, öte yandan ağır bir aile mesuliyeti taşıyordu. Her ikisinin altından yüz akıyla kalkıyordu.

İzmir’e âşıktı, ondan uzun süreli ayrılamazdı özellikle İstanbul’dan çokça teklif aldığı halde, çok rahat evet diyemezdi. Aslında bu özlemin ilk satırında ailesi vardı. İyi bir babaydı, iki kızı vardı, onlara hem annelik hem babalık yapmıştı erken ayrıldığı için. Kızlarından birini müzisyen olarak yetiştirmişti.

Kalp damarı tıkanıklığı nedeniyle rahatsızlanmış, ilk ameliyatını kapak değişimi nedeniyle olmuştu. Sonradan böbrekleri iflas etti. Geçirdiği son kalp ameliyatından çıkamadı.

Her ölüm erkendir, ama Kürşat için erkenden önceydi…


Fotoğraf: Aykut Uslutekin

[email protected]