Badem Gözlü Kör

Bazen abartırız da abartırız. Hepten kötü niyetimizden değil, bazen duygusallığımızdan bazen gerçekleri görmek istediğimiz gibi tarif ettiğimizden.

Yalan söylediğimiz iddia edilemez çoğu kez, hep bir tarafını kalın çizdiğimiz için meselenin eksik kalışından kaynaklanır. Eksiklik de çoğu kez yanlış algı ve yanılsamalarına neden olur.

İnsan hayatı da öyle bir şey acısıyla tatlısıyla, ekşisiyle tuzlusuyla… Her tarafından bakılmayınca eksik kalıyor, eksik kalınca yanlış oluyor. Kim bilir belki de kör ölür, badem gözlü olur lafı da buradan geliyor…

Tüm bunları düşünmeme neden olan şey, Rolling Stones’un tekinsiz gitarcısı Keith Richards’ın “Hayat” adını taşıyan otobiyografisi.

***

Rock dünyasından çıkmış en dürüst otobiyografi “Hayat” ya da en azından okuduklarım arasında... Çünkü kimseyi korumadan kayırmadan, allayıp pullamadan, bahane bulmadan, mazeret öne sürmeden, yapmacık ifadelere tenezzül etmeden, trajediden efsane yaratmaya çalışmadan, zayıf taraflarını gizlemeden aktarıyor mevzuyu Keith her şeyden önce de kendisini… Tam bir rock’n roll ruhuyla, jargonuyla, raconuyla...

Yani anlayacağınız Keith’in gerçek hayatıyla “Hayat” kitabı arasında hiç çelişki yok öyküleri komik, trajik, korkunç, dramatik, renkli, hüzünlü, ama baştan sona tutarlı.

Görkemi samimiyetinde, çarpıcılığı sadeliğinde, etiyle kemiğiyle gerçek dünyevi bir insanı anlatırcasına…

Makyajsız bir portre buruş buruş cildindeki sivilcelerini bile teker teker sayabiliyorsunuz, satırlar arasında. Hırıltılı sesiyle anlatmaktan çekineceği hiçbir şey yok bu gelmiş geçmiş en büyük rock’n roll korsanının, eteğinde taş bırakmamacasına...

***

Öğrenciliğinde atmayı yiyerek öğrendiği dayakları, Mick Jagger ile ilk şarkılarını kapının üzerlerine kilitlendiği mutfakta yazışlarını, topluluğu cepten olmayan paralarla ayakta tutmaya çalışırken insan yerine konmadıklarını, Anita Pallenberg’i Brian Jones’un elinden alışını, aynı kadını (sevgilisinin Rus ruleti oynarken kendini vurduktan sonra) kaybedişini soluksuz okuyorsunuz.

Eroini keşfini, uyuşturucu tedavilerini, kanundan kaçışlarını, ölmesi muhtemel insanlar listesinin başında yer almasına rağmen listedeki herkesin helvasını yiyişini, baba oluşunu, oğlunun ölümünü, kaburgalarının kırılışını yüzünüzde acı bir tebessümle öğreniyorsunuz.

Toplumun genel geçer burjuva ahlak değerleri karşısında “ayıplanması”, “yerin dibine sokulması” icap eden sayısız davranışın, Keith’in bir müzik adamı olarak önemini zerrece gölgede bırakmadığına tanık oluyorsunuz.

Yediği sayısız haltın, bilinen ritim gitar çalma tekniklerini (tesadüfen de olsa) zorlayarak, standart akorları elinin tersiyle kenara iterek yazdığı “Satisfaction”ın, elektrik gitarı beş telle ve açık akorlarla çalmayı keşfettiğinde yarattığı (en güzel örneğini “Brown Sugar” ve “Start Me Up” adlı parçalarda dinlediğimiz) riff’lerinin onda biri bile etmediğini anlıyorsunuz.

***

Sigara firmalarının bu kontratsız reklam yıldızı… Gitar riff’lerini keklik gibi avlayan maceracı müzisyeni… Sürmeli bakışlarını Karayip Korsanları’nın Korsan Jack Sparrow’una ödünç veren meczubu… Lemmy Kilminster gibi bir iflah olmazın bile yaşam tarzı karşısında boyun eğdiği çılgını… Tıp adamlarına göre yaklaşık 20 yıl önce ölmesi gereken bu “içine bir tutam şeytan katılmış dürüst adam”ı bize o kadar çok şey öğretiyor ki… Öğreten adam edasını takınmadan, kimseciklere tepeden ve uzaktan bakmadan konunun ne köre ne de badem gözlüye intikal etmesine mahal vermeden… Hepsi “Hayat” adlı bu tuğla kitapta…

[email protected]