Bir kentin bütün tandırları

Bir kentin bütün tandırları aynı zamanda yandı geçenlerde. Tandırlarda pişirilen ekmekler Ezidilere gönderilmek üzere hazırlandı Hakkari’de. Bir kentin bir kent olarak hareket edebilmesi önemli günümüzde, veyahut başka bir şeyden bahsediyoruz, bir halkın bir halk olarak hareket edebilmesinden.

Ezidilere yönelik katliam çok daha geniş bir coğrafyada yankı bulsa da, Kürt halkının farklı bölmelerini ortak bir düşmana karşı birlikte savaşmaya itse de, bahsettiğimiz bir halk gibi hareket edebilme ruh hali yok. Güney’de yayın yapan, bölgesel hükümete bağlı Rudaw Tv’ye ateş püskürüyordu Türkiye’deki Kürt medyası geçenlerde. Şengal savunmasında peşmergeleri çekerken HPG ve YPG gerillaları sanki yokmuş gibi davrandığı için, neredeyse Ezidilerle ilgili hiçbir haberde gerillalara yer vermediği için. Yine güney Kürtleri, peşmergenin savaştaki başarılarına birkaç sembolik çatışma ile ortak olmaya çalıştıkları için kızgınlık duyuyorlar PKK ve KCK’ye. Kuzey’deki Kürtler ise Şengal savaşını, peşmergenin kaçtığı gerillanın ise Ezidileri koruduğu bir zafer olarak görüyorlar. Güney’dekiler PKK’nin kendine yer açmaya çalıştığını iddia ederken, kuzeydekiler Barzani’nin sırf ABD’den silah almak için Ezidiler’in katliama uğramasına göz yumduğunu söylüyor. Daha neler neler..

Birlikte ekmek pişirmek gibi değil maalesef bu işler. Bir halkın ortak bir düşmana karşı bile ortak bir ruh hali ile hareket edememesinde meselenin sadece halk ile değil başka kavramlarla da açıklanması zorunluluğu ortaya çıkıyor. Sınıf mesela, aklıma öylesine gelen ilk örnek olarak söylemiyorum elbette. Bu iki kavram, yaşadığımız zamanda yaşadığımız bölgede hele de emperyalizmin kimsenin gözünün yaşına bakmadan kan döktüğü ve döktürdüğü bir coğrafyada iyice karışıyor, harmanlanıyor ve ortaya bir bulamaç çıkıyor. Ama bu bulamaçta bile kritik zamanlarda kendisini öylesine hissettiriyor ki bu ayrım, üzerini örtmek mümkün olmuyor. Ezidi halkın silahlarını toplayan bir peşmerge ile (Mahmut Alınak’ın soL’daki yazısı) Ezidileri silahlandırarak ve eğiterek kendi topraklarını savunmalarını sağlayan gerillanın farkı sadece isimlerindeki ayrım değil. Biz sizi yeri geldiğinde savunuruz, yeri geldiğinde kaderinize terk ederiz diyen ile gelin birlikte savaşalım diyenler birlikte ekmek pişirmiyorlar, pişiremiyorlar. Yapılması neredeyse bir yıldır planlanan ama bir türlü yapılamayan Kürt Ulusal Konferansı işte bu ve bunun gibi nedenlerle yapılamıyor. Olmuyor işte, Şivan Perwer’le İbrahim Tatlıses birlikte şarkı söyleyince sınıfsal uçurumlar kapanmıyor.

Keşke iş bu kadarla kalsa ve farklı halkların içindeki sınıflar birlikte mücadele yolunu örebilse ama bulamaç dedik ya:

“Başkan Obama’nın hava saldırılarıyla destek verme kararı, Kürtler açısından moral üstünlük sağlamanın yanı sıra, IŞİD için de caydırıcı bir faktör olduğu gerçek. İçinden geçmekte olduğumuz bu kritik dönemde bu gelişme aynı zamanda Batı’ya, Kürtlerin, Ortadoğu’da güvenilir bir müttefik olduğuna ve desteklenmeleri gerektiğine dair bir mesaj da gönderiyor. YPG ise iki yılı aşkın bir süredir Rojava’da, şimdi de Irak’ta IŞİD’e karşı verilen mücadelede hayati önem taşıyan bir rol oynadığı için Batı’nın desteklemesi gerekenler arasında ön sırada yer alıyor.”

diye yazabiliyor kuzeyli bir yazar. Neresinden tutsanız elinizde kalacak bir emperyalizm güzellemesi. Daha kötüsü ise alanlarda yaşanıyor, Van’da KESK bileşenleri Ezidi katliamına yönelik olarak yaptığı basın açıklamasında, hemen beş dakika önce aynı yerde polisin müdahale ettiği ve plastik mermilerle yaralanan İşkur işçilerinden tek söz dahi etmeden basın açıklamasını sonlandırıyor, donuna kadar ıslanmış İşkur işçilerinin alkışlarıyla hem de…