Özgecan’ı kim öldürdü?

Özgecan Aslan’ın yakılarak öldürülmesini hiçbiriniz unutmamışsınızdır. Şubat ayında gerçekleşen bu cinayet toplumsal bir öfkeye neden olmuş ve ülkemizde ardı arkası gelmeyen kadın cinayetlerine karşı ciddi bir tepki ortaya çıkmıştı. Açılan davanın ilk duruşması bugün gerçekleşecek. Mersin Barosu'nun davetiyle dosyayı inceledim ve duruşmaya gözlemci olarak katılacağım. Davanın seyri ile ilgili izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.

İddianame müthiş.

Şimdiye kadar çok sayıda kadın cinayeti davasına katıldım ve ilk kez olarak bu davada savcılık tarafından iddianamenin sadece iki ayda tamamlandığını gördüm. Bir kadın cinayeti davasında bu istisnai bir durum çünkü “normalde” iddianame hazırlama aşaması aylarca hatta bir yıldan daha fazla sürebilir. Şubat ayında işlenen cinayet nedeniyle ilk duruşma 12 Haziran'da yani bugün gerçekleşecek. Başka bir cinayet davasında 4 ay içinde soruşturmanın bitmesi iddianamenin hazırlanması ve üstüne duruşma tarihi verilmesi beklenemezdi.

İddianame Ahmet Suphi Altındöken, Fatih Gökçe, Necmettin Altındöken adlı şahıslar hakkında hazırlanmış. Bu kişilere yönelik suçlama ise “canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme,  bir suçu gizleme veya başka bir suçun delillerini gizlemek yada yakalanmamak amacıyla öldürme, başka bir suçu işlemekten kaynaklanan infialle öldürme, cinsel nitelikli saldırıya teşebbüs ve cinsel saikle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”.

İddianamede işlenen cinayet bütün ayrıntıları ile yer alıyor. Başka bir cinayet dosyası olsa soruşturma aşamasında bu kadar hızlı ve detaylı araştırma yapılarak cinayet ortaya çıkarılmaz, ancak bu dosyanın kamuoyunda yarattığı tepki nedeniyle düzen tüm kurumlarıyla dosyayı aydınlatmak için seferber oluyor ve hızlıca cinayeti aydınlatıyor.

Başka bir kadın cinayeti davasında da çeşitli kurumlara örneğin adli tıbba dava ile ilgili müzekkere yazılır, kadının neden öldürüldüğü, nasıl öldürüldüğüne ilişkin görüş istenir. Ancak hiç bir dosyada Adli Tıp’tan bu kadar hızlı yanıt gelmemiştir. Aynı durum Emniyet için de geçerli: Özgecan'ın alışveriş merkezinin önünde minibüse bindiği andan itibaren yollardaki tüm kameralar araştırılmış ve birçok kamera görüntüsüne ulaşılmış. Başka bir kadın cinayeti davasında mobese kameralarının görüntülerine ulaşmak istesek adalet makamı tarafından taleplerimiz kabul edilmez ya da kabul edilse de Emniyet’ten bu kadar hızlı cevap gelmezdi.

İddianamede şöyle bir detay dikkatimi çekti:

Özgecan ile Suphi arasında çıkan boğuşmada Özgecan kafasını minibüsün demirliklerine çarparak yere düşüyor ve bayılıyor. Suphi, Özgecan'ın kendisinden para çalmaya çalıştığını bu nedenle boğuştuklarını söylüyor. Suphi'nin Özgecan'a cinsel saldırıda bulunduğuna dair açık bir delil bulunamamasına rağmen savcı iddianamede durumu, “Öncesinde herhangi bir olumsuzluk olmadığı halde farklı yoldan gittiği için araçta yolcu olarak bulunan bir insanın araç sürücüsünün yüzünü tırnaklamasının ve biber gazı sıkmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı,  şüphelinin kaçamaklı bu savunmasının da aslında ikrar içerdiği yine olaydan sonra maktülün ellerinin kesilmesi ayrıca cesedin yakılarak ortadan kaldırılması da göz önüne alındığında maktülün araç içerisinde cesetin daha sonra yıkılması nedeniyle ne aşamaya kadar gittiği tespit edilemeyen, bu nedenle en azından teşebbüs aşamasında kalan cinsel saldırıya maruz kaldığı ve gece sayılan bir vakitte araçta yalnız olan maktülün şüpheli Ahmet Suphi Altındöken tarafından cinsel amaçlı olarak alıkonulduğunun kabul edilmesi gerektiği” şeklinde değerlendiriyor. Yani açık ve net (sperm örneği gibi) bir delil olmamasına rağmen şüpheli aleyhine yorum yapılmış. Başka bir cinayet dosyası olsa kadının o saatte neden minibüse bindiği, kadının gerçekte para çalmaya çalışıp çalışmadığı ve benzeri şekilde sorgulamalar yapılarak şüpheli kurtarılmaya çalışılırdı.

Diğer taraftan savcı tarafından iddianamede hiçbir ceza indirimi talep edilmemiş ve en ağır cezalar istenmiş. Başka bir dosyada katilin sadece çocuk sahibi olması, iş güç sahibi olması dahi göz önünde bulundurularak bu kadar ağır ceza taleplerinde bulunulmazdı ve iyi hal indirimi talep edilirdi.

Ayrıca olayın gerçekleştiği andan itibaren düzen valilik, kaymakamlık, kolluk, adalet yürütücüleri gibi tüm kurumlarıyla davaya müdahil olmuş, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından davaya müdahil olunması için hemen bir avukat görevlendirilmiş. Valilik, Mersin'deki sivil toplum örgütleri ve Mersin Barosu ile görüşerek onları davada birlikte hareket etmeye çağırmış. Başka bir kadın cinayeti davasında Baro’nun Kadın Hakları Merkezi’nin müdahilliği bile reddedilirdi.

Kısacası bu iddianame ve düzen kurumlarının tavrı “sahalarımızda görmeye alışık olmadığımız” türden. Peki neden? Şimdiye kadar kadın cinayetleri davalarında katil potansiyel olarak haklı, maktül muhtemelen suçlu olarak görülürken ve kurumlar bu önyargı ile hareket ederken şimdi ne değişti?

Biz değiştik. Cevabı bu kadar basit. Toplum Özgecan’a sahip çıktı, cenazesini yerde bırakmadı, öfkesini örgütledi, sokağa çıkardı. Yıllardır hayattan koparılıp eve tıkılmaya çalışılan kadınlar ses verdi, kadınlara yapılan bu zulmü kabul etmeyen erkekler omuz verdi. Bazen bir cinayet bile bir toplumu değiştirebilir, iktidar bunu gördü.

Peki bu davada savunma nasıl davranmalı? Bu cinayetin sadece canavarca bir hisle işlenmediği ortaya konmalı. İktidarın ellerini bu üç adam üzerinden yıkaması engellenmeli. Bu cinayetin son 13 yıllık AKP iktidarı süresince gittikçe yoğunlaşan toplumsal gericileşme, kadının o saatte evde oturmasını   bekleyen, kadını her an saldırılabilir, tecavüz edilebilir zayıf güçsüz bir nesne olarak gören zihniyet nedeniyle işlendiği özellikle belirtmeli. Kadın cinayetlerinin münferit kişisel meselelerin değil politik tutumların sonucu olduğu anlatılmalı. Aksi takdirde kadın cinayetlerini faili sadece erkekler olarak kalacaktır. Bu sonuç kabul edilemez. Özgecan Aslan’ı AKP iktidarı öldürdü.