Özgecan kuşatma altında

Geçtiğimiz hafta Mersin Barosu tarafından 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Kadın Cinayetlerinin Hukuksal Boyutu” paneline konuşmacı olarak davet edildim. İlgileri ve konukseverlikleri nedeniyle Mersin Barosu’na ve meslektaşlarıma teşekkür ederim. Kadın cinayetleri davalarında haksız tahrik ve iyi hal indirimlerinin verilen cezalara yansımaları üzerine deneyimlerimizi paylaştık. AKP iktidarının yarattığı gerici atmosferin kadını nasıl sokaktan, yaşamdan uzaklaştırıp eve hapsetmek istediğini, nesneleştirdiğini ve saldırıya açık hale getirdiğini tartıştık.

Özgecan’ın da Mersin’de yaşamış olması toplantıyı ayrıca anlamlı kıldı benim için. Çünkü Özgecan’ın öldürülmesi kadınların Haziran’ını yarattı. Kadınlar ve tabi ki insan olan erkekler tüm ülkede bu durumu protesto etmek için sokaklara çıktılar, seslerini bu vahşete karşı birleştirdiler, AKP’nin kadını nesneleştiren ve şiddeti meşrulaştıran gerici politikalarına karşı omuz omuza verdiler. Tıpkı geçen yıl bugünlerde kaybettiğimiz Berkin Elvan’ın ölümüne sahip çıktığı gibi kadınlarımız ve erkeklerimiz tüm diğer kadın cinayetlerinden farklı olarak Özgecan’ı sahiplendi ve ayağa kalktılar. Özgecan tıpkı Berkin Elvan gibi katıksız masumiyetti. Okulundan dönerken, tanımadığı insanların ölçüsüz şiddetine maruz kalmıştı; Berkin Elvan’ın ekmek almaya giderken yaşadıkları gibi.

Bu ayağa kalkış sadece Özgecan’ı öldüren üç katile karşı değildi, katilleri doğuran, besleyen, serpilip gelişmelerini ve istedikleri gibi cinayet işleyebilmelerini sağlayan düzene karşıydı. AKP iktidarında kadın cinayetlerinin bu kadar artması tesadüf veya paralelcilerin bir komplosu olabilir mi? Hiç kimse istatistik biliminin bütün gücüyle AKP’nin başarılarını kanıtlamak üzere çalıştığı ülkemizde kadın cinayetlerinin onlarca kat artmış olmasını AKP’den bağımsız tartışmaya kalkmasın.  Kadına yönelik şiddet bütünüyle politik bir meseledir ve bu nedenle AKP iktidarının bu konudaki sorumluluğunu, gericiliğin rolünü örten her türlü yaklaşım sorunu derinleştirmektedir.

Mersin’de meslektaşlarla birlikte Özgecan’ın acılı ailesini de ziyaret ettik. Yaşadıkları travmanın etkisinden olsa gerek çok içlerine kapanmışlardı ve ciddi bir kuşatma altına alınmışlardı. AKP kadroları, kaymakamlar, savcılar, valiler hatta bizzat cumhurbaşkanının kendisi, karısı, kızları kuşatmışlardı Özgecan’ın evini. Hemen failleri yakalayarak akılalmaz bir başarıya imza attıklarını, en üst düzeyden ceza vererek aleme ibret olarak göstereceklerini zannediyor olmalılar. Bu ülkede sistematik olarak kadına yönelik şiddetin artması ve kadının okuldan, işten, sokaktan alınıp eve hapsedilmesinde hiç sorumlulukları yokmuş gibi yüzsüzce acı paylaşıyorlar. Berkin’in annesini yuhalatan malum zat Özgecan’ın ailesinin tavrına hayranlık duyuyormuş. Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl ilk kez verilecek Uluslararası İyilik Ödülü’nü Özgecan’ın babasına verecekmiş. Dedim ya dört bir yandan kuşatmışlar aileyi.

Gerici AKP iktidarı kadına yönelik şiddetin başlıca sorumlusudur. Kadına yönelik şiddet gericilikle malûldür. Tüm dünyada vahşi kapitalizmle birlikte gericilik arttığı için kadına yönelik şiddet artmaktadır. Berna Laçin’in geçtiğimiz haftalarda Küba ile ilgili yazdığı yazıda belirttiği gibi, Küba’da artık kadına yönelik şiddet, cinayet yoksa bu ilericiliğin, sosyalizmin başarısıdır.

Özgecan masumiyeti ve ona yaşatılan şiddetin insandışılığı, akılalmazlığı ile bu düzenin saçmalığının göstereni olmuştur. Bu düzen barbarlıktan başka bir şey değildir. AKP iktidarının kadına sunduğu iki seçenek kalmıştır. Rosa Lüksemburg’un deyişiyle “Ya barbarlık düzeni ya sosyalizm”.