Tehlikeli Buluşma

Solculuk ya da genel olarak sol, en azından onun önemli bir bölümü, halkımızın AkP’den hoşnut olmadığını az çok dile getirmeye başlamış kesimi, hiç değilse onun büyük bir bölümü ile bir noktada buluşmuşa benziyor.

Ancak, bunun hayırlı bir buluşma olduğunu söylemek imkânsız çünkü, o noktadan hayırlı ya da iyi bir yere, kestirme bir anlatımla, ileriye gitmek mümkün görünmüyor. Olsa olsa, solcular için “teslimiyet”, halk için “tevekkül” sözcüklerinin uygun düşebileceği bir durum ortaya çıkabilir.

O buluşma noktasına “halkımız” diye andığım taraf, kendisindeki bazı özelliklere, örneğin çok büyük bir kalabalık oluşturma, tutum ve davranışlarına akılcı gerekçeler üretmeyi önemsememe/becerememe özelliklerine uygun biçimde ulaşıyor. Bizim muhayyel ve mutasavver, düşsel ve tasarlanmış büyük koalisyonumuzun epeydir ortağı AsP’yi kaderine razı bir konuma getirmiş görünen bir numaralı üyesi AkP, cesareti gücünden çok cehaletinden gelen adımlar attıkça, “Tamam işte, iyiden iyiye yerleştiler kim söküp atacak bunları!” diye tasalanıyor bu halk kesimi. Tasalanmayı ise “Allah sonumuzu hayreylesin!” yollu umarsız dualar izliyor.

Hiç hayırlı sayamadığımız buluşma noktasına ulaşan öteki taraf ise çok daha küçük bir kalabalık oluşturuyor. Hatta, niceliğinin küçüklüğü bu kalabalık sözcüğünü kullanmayı bile biraz tuhaflaştırıyor. Buna karşılık, nitelik açısından daha gelişkin olan, kuşkusuz, bu taraf. Bir yandan, derin çözümlemeler yapmaya meraklı, daha ciddi söylersek, tarihsel ve kolektif edinimleri bakımından çözümleme yapmadan adım atamıyor bir yandan da bu olumlu özellik, çözümlemenin derinliklerinde soluksuz kalma ile bozuluyor. Bu soluksuz kalıp boğulma durumu şöyle açılabilir: Çözümlemede çok fazla derinlere dalındıkça soluksuz kalınan süre uzuyor. Bu uzunluk, beynin sağlıklı çalışmasını, büsbütün durdurmamışsa, büyük ölçüde engelliyor. Böylece, hiç de kötü başlamış sayılamayacak çözümleme süreci, düpedüz yanlış, yanıltıcı, hatta ölümcül derecede tehlikeli sonuçlara yol açabiliyor.

Bir genelleme biçeminde yazılmış şu son satırların kaygıyla sözünü ettiğimiz buluşma ile bağlantısı hiç de kapalı görünmemekle birlikte, bir en az açıklama yapmadan da geçmeyelim.

Şu ya da bu ölçüde önemli bürokratik kadrolardan siyasetçilere kadar ülkemizin şimdiki yönetenlerini, bunların AkParti ile bağımlı-bağlantılı olanlarını demek istiyorum, imamlar, imam tayfası, imam kafalılar türünden aşağılama işlevi “idare eder” olsa da açıklayıcılığı çok yetersiz adlandırmalarla anmak bir yarar sağlamaz. Yararı şurada dursun, böyle bir kolaycılık, çok yayılır ve kanıksanırsa, karşı çıkılan ya da mücadele edilen tarafın herhangi bir kayda değer niteliğinin bulunmadığı ve sergilediği güç ile gelişmenin içi kof bir görüntüden ibaret olduğu sanısı ortaya çıkabilir. Bunun sakıncası açıktır. Birincisi, bu kadar kolay bir hedefin nasıl olup da hâlâ ciddi bir biçimde sarsılamadığı sorusu yanıtsız kalarak mücadele edenlerde moral bozukluğuna yol açar. Dolayısıyla, ikincisi, küçümsenip durulan bir hedefe karşı verilen mücadele, kesin sonuca ulaşmak bir yana, kalıcı ilerlemelerin bile kaydedilemediği, bunun geçerli yollarının bulunamadığı bir başarısızlıktan kurtulamıyor demektir bunun nesnel açıdan da yeterince tuhaf bir durum olduğu açıktır.

Bütün bunlar doğrudur. Ancak, bu yazının yazılışına neden olan talihsiz buluşmaya yol açan, bunlardan çok farklı, daha doğrusu, bunların karşıtı konumundaki değerlendirme ve çözümlemelerdir. Şöyle de anlatılabilir: AkP’yi herhangi bir kimliği ve kişiliği, en küçük bir inisiyatif alma ve kullanma becerisi bulunmayan kukla bir özne olarak algılamak, çok ayrıksı koşullar dışında, her türlü toplumsal-siyasal özneyi böyle algılamak kadar yanlıştır. Ama, bu genelgeçer saptamadan daha önemlisi, Türkiye burjuvazisinin aşağı yukarı elli yıldır belirginleşmiş olan “çapsız siyasal kadrolarla işi götürme” eğiliminin yahut çaresizliğinin en son aşamasını temsil eden AkP’ye, onun liderine ve kadrolarına, hiçbir zaman sahip olmadıkları, sahip olmalarına tarihsel ve güncel olarak imkân bulunmayan bir akıl izafe etmek, bir düşünce geliştirme yeteneği yakıştırmaktır. Böyle bir yaklaşım, o buluşma noktasına gelen taraflardan biri olarak resmettiğimiz halk kesiminde hem burada anlatıldığı açıklıkta ortaya çıkmamaktadır hem de onlar için az çok bağışlanabilir bir durumdur. Oysa, buluşma noktasına öbür yandan gelenler için, solculuk için böyle bir yanılgıda bağışlanabilirliğin kırıntısını bulmak bile epeyce güçtür.

Hele buradan, çok fazla da zorlamaya gerek kalmadan, sınıf karşıtlarına bir tür yenilmezlik, o kadarı çok abartılı görünüyorsa, yakın gelecekte bileği bükülmezlik yakıştırması çıkabiliyorsa, “bağışlanmaz yanılgı” demek eksikli bir anlatım olacaktır. Daha ağır bir nitelemeye ise kimin dili yeter ya da eli varır?