Refikimizi selamlarken

Eskiden böyle derlermiş. Selam kısmını söylemiyorum, yeri geldiğinde o da olurmuş herhalde, ama asıl şu “refikimiz” sözcüğü… “Refik”, arkadaş, dost, yoldaş anlamlarına geliyor daha doğrusu, birkaç anlamı arasında sözlüklerde ilk başta verilen, en yaygın anlamı bu. Bir başka gazeteden söz ederken, aynı yolun yolcusu olduğumuz arkadaşımız, diyerek başlamak gibi bir adet varmış demek. Bugünden bakıldığında pek şaşırtıcı görünüyor doğrusu. Kimileyin tiksindirici ölçülere varabilen bir ikiyüzlülük barındırsa bile, yine de, bugüne hiç yakışmayan bir incelik, efendilik, kibarlık işte…

Artık bu tür inceliklerin ikiyüzlüsü bile kalmadı.

Bir haftadır “günlük gazete soL”u okudukça, bu Pazar yazısında bir yandan bir selam göndermeli, bir yandan da onun çıkışına uygun “bir şeyler” yazmalı, düşüncesiyle oradan oraya dolanır, birtakım kitapları karıştırırken, Nâzım Hikmet’in bir yazısına rastladım. Büyük şairin, çoğu Orhan Selim takma adıyla ve gazete yazıları olmak üzere, pek çok düzyazısı bulunduğunu biliyoruz. Bunların en eskisi 1924, en yenisi 1962 yılında yazılmış.

Madem kıymetli refikimizin başlığında “Halka yalan söylemek suçtur” deyu yazılıdır, oradan mülhem, Şair Baba’nın ta 1935 yılından kalmış hoş bir yazısını okuyup okutmakta ne beis olabilir!

Akşam gazetesinin 24 Temmuz 1935 tarihli nüshası. İmza: Orhan Selim.

YALANIN KUVVETİ

“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye bir atasözü vardır. Mum yakılan devirde bu, belki böyleymiş. Fakat şimdi elektrik devrindeyiz.

Mum, eninde sonunda, eriyip kendi kendine söner.

Elektriğin düğmesini çevirmezsen, ampul, alabildiğine yanar, durur.

Yalan en büyük kuvvetini yayılmasından alır. Mum yakılan devirlerde, yalan, ağızdan ağıza, kulaktan kulağa yayılırmış.

Elektrik devrinde yalanın yayılması için telli telsiz telgraflar ve radyolar “elpençe divan” duruyorlar.

“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” Hayır. Öyle yalanlar var ki, bunlar, insanların daha mum ışığını bile bilmedikleri devirlerde söylenmiş ve bugüne kadar yaşıyorlar.

İnsanların ay ışığı, güneş, yıldızlar ve kuru ağaç kabuklarının birbirine sürtülmesinden çıkan ateş yalımlarından başka bir aydınlık bilmedikleri devirlerde söyledikleri kuyruklu yalanları bugün bile yıkmak güç oluyor.

Yalan, hor görülmemesi gerekli olan bir düşmandır.

Her düşmanın büyüğünden korkulur. Oysaki yalanın en korkuncu küçüğüdür. Küçük yalan göze görünmeden işini görür. Küçük yalan tek başına gelmez, gelince, kendisi gibi bir sürü ufak, miskin, aşağılık arkadaşlarıyla beraber gelir.

Her düşmanı göğsünden vurmak aksoyluluktur. Yalanı arkasından, her büklümü bir yılan kuyruğundan örülmüş saçlarından yakalayarak yere çalmazsınız, yenildiniz demektir. Yalan, bir karanlık kaledir ki, çevresi çevrilerek, aç ve susuz bırakılarak yıkılır. Bunun için ise büyük bir sabır, derin bir soğukkanlılık ve çelik gibi sinir sağlamlığı ister.

Yalana karşı yapılan savaşta sinirlenmek yenilmektir.