Ne Hastalıkmış!

Bizim solumuza musallat olmuş bir hastalıktan söz ediyorum. Adına, kısaca ve türevlerini de kapsayarak, "chp'cilik" diyoruz. Biraz açmamız gerekiyor.

Önce, nasıl tanı konulacağına, başlıca belirtilerinin neler olduğuna değinmeliyiz.

Bir kez, rahatsızlığın, chp ile herhangi bir biçimde kurulmuş organik bir ilişkiden kaynaklanmaması gerekiyor. Böyle bir ilişki olabilir, hatta birçok örnekolayda, vak'ada, bunu gösteren bulgular apaçık ortadadır ama, hiçbirinde çıkış noktası o değildir varsa, organik bağ, şu ya da bu biçimde, sonradan kurulmuştur.

İkincisi, chp'nin programı, politikası, söylemi, eylemi, şusu busu ile bir akıl ya da gönül bağının söz konusu olmaması gerekir daha doğrusu, böyle bir bağın hasta tarafından yeterli bir güvenilirlik ve kesinlikle reddedilmesi şarttır. Hatta, emekçi sınıfların hak ve çıkarlarına sempatiyle bakılmakta, birçok durumda da düpedüz sosyalist ülkü ve söylemler savunulmaktadır.

Üçüncüsü, hastanın, chp'nin yöneticilerini, en azından başkanını, onun en yakınındakileri, üst yönetim organlarını hiç beğenmediğini, beğenmek ne söz, onlardan nefret ettiğini ve bunu içtenliği kuşku götürmeyecek bir biçim ve biçemde dile getirdiğini gösteren nesnel veriler var olmalıdır. Örneğin, hemen hemen bütün önde gelen yöneticilerinden genel başkanına kadar chp'den ayrı düşünülemeyecek kişiler durumuna gelmiş politikacıların merdiven inip çıkmasından kürsüde atıp tutmasına kadar her şeyinden düpedüz "gıcık" olmak, bu kapsamdaki en sık rastlanan belirtiler arasındadır.

İlk üçüyle birlikte, dördüncüsü, herkesin tavrının tek tek hesaba katılacağı bütün önemli durumlarda chp'nin desteklenmesidir. Elbette, bu durumların, en sık ve belirgin biçimde ortaya çıkışı seçimlerle olmaktadır. Tanı amaçlı incelemeye konu edilen, her türlü seçimde, bazıları artık standart kategorilere sokulabilmekle birlikte, zaman zaman şaşırtıcı bir yaratıcılığın da ürünü olabilen gerekçelerle chp'ye oy vermekte çoğu durumda, oy vermekle de kalmayıp oy verilmesini şu ya da bu düzeydeki bir militanlıkla savunmaktadır. Tanı koyma çabamızın son yol gösterici işareti budur.

İşte bu belirtileri ya da bulguları bir arada saptayabilmek mümkün oluyorsa, "chp'cilik" tanısını koymakta herhangi bir çekince gösterilmemelidir.

Bu hastalık, solumuzdaki her bireye, "sokaktaki vatandaş" konumunda olandan çeşitli akımlarla örgütlerin "kadro" niteliğindeki mensuplarına kadar herkese musallat olabilmekte, hatta zaman zaman bireysel olmanın ötesine geçerek kolektif bir nitelik kazanmakta ve "toplu cinnet vak'aları"na dönüşebilmektedir.

Hastalığın tarihçesine bakılacak olursa, 1960'lı yılların ortasında, Türkiye İşçi Partisi'nin düzeni şaşırtan yükselişinin hemen ardındaki "İsmet Paşa çözümü" ile bir bağ kurulabilir. Paşa, kendi partisinin çıkarları da herhalde etkili olmakla birlikte, asıl, düzeni ve devleti koruyup kollama misyonunun bir gereği olarak, "ortanın solu" söylemini ileri sürmüş ve Ecevit'in o yönde gelişip geliştirilmesinin yolunu açmıştı. Bunun, başlangıç noktası değilse bile, hastalığın tarihsel seyrinde önemli olduğunu söyleyebiliriz. Başlangıç noktası diyememek, daha önceki tarihlere ilişkin itirazların yapılabilecek olmasıyla ilgilidir. Örneğin, o dönemden de aşağı yukarı bir otuz yıl daha geriye gidildiğinde, uluslararası sosyalist hareketin etkisiyle ortaya çıkmış chp destekçiliği hatırlanabilmektedir.

Burada hastalığı çözümleyici değil betimleyici bir yaklaşımla ele alıyoruz. Dolayısıyla, birkaç betimlemeye daha yer verebiliriz.

Hastalığın en şiddetli biçimde seyrettiği dönemlerden biri, 1970'li yılların ortalarıydı ve Ecevit'in Haziran 1977'deki "seçim zaferi"ne ulaşmasında ciddi katkıda bulunarak izleyen yılın hemen başında, Demirel'in yakıştırmasıyla, "Güneş Motel hükümeti" ile son bulmuştu. Daha doğrusu, son bulmak değil de, solcuların yanı sıra sola bulaşmış olan insanların da yığınlar halinde öldürülmesiyle en üst aşamasına varmıştı. O sıralar, yukarıda sayılan hastalık göstergelerinin tümünü bir arada saptayabilmek çok kolaylaşmış sağaltım açısından çaresiz bir tür hekimlik, neredeyse çocuk oyuncağına dönmüştü. Örnek olsun, chp ile ne program ne organik bağ ne kişisel sempati anlamında ilişkilendirilemeyecek bir yığın solcu militan, birbirlerini devrim davasına yeterince hizmet etmemekle suçlamakta en sert yöntemleri kullanmaktan kaçınmazken, seçimler geldiğinde dağa taşa "Umudumuz Ecevit" sloganını yazıyorlardı.

Hastalığa yakalananların, chp'ciliği, bunu kimse sahiplenmeyeceğine ya da itiraf etmeyeceğine göre, seçimlerde chp'yi desteklemeyi diyelim, gerekçelendirme konusunda hatırı sayılır bir yaratıcılık gösterdikleri teslim edilmelidir. Gerçi, süre çok uzadığı için, yaratıcılıkta gözle görülür bir gerilemenin ortaya çıkmaya başladığı da belirtilmeden olmaz. Ancak, hemen hepsinde, ortak bir yan vardır: Seçimlerde oy ya da destek, hep, bu kez ya da son kez olarak verilmektedir. Bu kez ya da son kez de olsa, verilecektir çünkü, ne yazık, başka çare yoktur. Ne için başka çare yoktur? O sırada iş başında olan siyasal iktidar, hangisiyse artık, halkın yoksulluğunu, ezilişini, sömürülüşünü, ülkenin bağımlılığını ve gerileyişini dayanılmaz boyutlara çıkarmıştır chp de bir matah olmamakla birlikte, o berbat iktidarı, halkımıza ve ülkemize görülmemiş kötülükleri yapmakta olan iktidarı alaşağı etmek, atılması gereken ilk adımdır.

İşin tuhafı, yaşanmış örneklerin hiçbirinde de, chp hemen ya da doğrudan hükümet olamamış hükümet olabildiği durumlarda ise ya siyasal islamın temsilcileriyle ya da Türk ve Kürt siyasetinin en geri unsurları ile koalisyon kurarak, onların kendi başlarına yapamayacakları kötülükleri yapmak üzere hükümet olmuş ve o kötülükleri gerçekleştirmiştir.

Şimdi de öyle bir seçim ortamına mı giriyoruz? Herhalde. Ne yazık, öyle görünüyor!

Nasıl olabiliyor peki? Yukarıda özetlenenler, o kadar eski değil, sadece son kırk küsür yılın olaylarından yapılmış bir derleme. Hepsi birden nasıl unutulabiliyor?

"Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür." demekten bıkmış olmalıyız artık. Hiç değilse, insan belleğinin unutuş ile sakatlanmış olduğunu kabul etsek bile, biraz daha inandırıcı ve daha az teslimiyetçi açıklamalara ihtiyaç var.