Güncel Bir Yazı

Şu sıralarda “güncel yazı” deyince, bir de “siyasi” olması beklentisi varsa, ne anlaşılır? Son günlerde açığa çıkan Amerikan sızdırmalarını hesaba katmazsak elbette.

Amerikan elçiliğinin kapısında dedikodu kuyruğuna girmeler, en yakın mücahit kardeşini yahut evladını gâvura gammazlamalar, karşısında tir tir titrediği sultanın arkasından saydırmalar ve benzeri yığınla marifetin bir bir ortaya dökülüşü güncel olmayacak da hangisi olacak? Belki de, epeydir, güncellik kazanması, gündemin başına yerleşmesi şaşırtıcı olmayan bir madde o sıraya yerleşti, desek yeridir.

Öyleyse, bu başlığın geçici olacağını varsayarak, zaten gündemde arka sıralara doğru yolculuğa çıkmış durumdadır, o olmasaydı ve onun çiğnenmesi tüketildikten, hatta üniversiteli gençlerin ergenekoncu olduğu müthiş bir keşifle ortaya çıkarılmış asiliklerinden de sonra, gündemin başına yerleşecek konu ne olurdu? Daha doğru bir anlatımla, her zaman ya güncel ya da birkaç yirmi dört saat içinde güncel olmaya aday yazı deyince ne anlaşılır?

Biraz chp’nin bir türlü adam olamayışından, biraz bununla da bağlantılı demokrasi eksikliğinden, en az bunlar kadar da akepe’nin nasıl bir, bir, bir… benzemezlik, şans, aslında kimsenin tam anlayamadığı bir özgünlük… falan olduğundan dem vuran bir yazı… Günlük siyasetten söz edilecekse, bizde her zaman güncel sayılacak konu aşağı yukarı bunlara benzemek durumundadır. Hiç de kısa sayılamayacak bir süredir böyle olmuştur.

Adı böyle konduğuna göre, bunların bazılarına, kuşkusuz burada tiye alarak yazdığım bağlamlarda olmamakla birlikte, değinmeyi ihmal etmeyen bir yazı olsa fena olmaz, demektir.

Madde bir, chp’nin akepe karşıtlığı. Hele genel seçim de yaklaşmışken, hiç de küçük sayılamayacak bir olasılıkla, o seçimin sonunda ülke tarihinin aralıksız üst üste hükümet kurup devam ettirme rekorunu kırmaya adım atacak bir siyasetçinin başında bulunduğu parti olarak akepe karşıtlığının olağandışı yaygınlık kazanması, sekiz yıldır yapıp ettikleri hiç hesaba katılmasa bile, çok doğaldır. Bununla birlikte, birincileri küçük harflerle de olsa kendi resmi adlarına uyarak yazdık madem, ikincilere de aynı yöntemi uygulayalım ki herhangi bir ayrımcılık yaptığımız akla gelmesin, chp’nin akparti karşıtlığı neredeyse şuna dönüşüyor: O kaka, ben ciciyim. Bu kadar çocuksu bir edayla değil elbet büyük bir ciddiyetle ve şöyle: Onlar kötü, biz iyiyiz. Neden? Bir yığın neden sayılıyor sayılmasına, ama, aslında, bir yığın değil tek bir akla yakın neden bile söylenmiş olmuyor. Örnek olsun, şunlar demeye getiriliyor: Onlar türbanlı, şeriatçı, batı düşmanı, İran dostu, vb vb oysa biz modern, laik, batı yanlısıyız. Onlar takıyyeci, güvenilmez, gizli gündemli eksen kaydırmacı oysa biz hiç eksen meksen kaydırmayız, abd dostu, en sadık nato üyesi, sapına kadar Avrupalıyız, gündemimize ne konmuşsa onunla uğraşırız, ne denmişse onu yaparız. Onların kadroları doğuludur, dangıl dunguldur, badem bıyıklıdır batılı uygar insanların bilmedikleri, biliyorlarsa da hoşlanmadıkları, hoşlanmamak ne söz, burunlarının direğini kıran kokuları vardır oysa bizimkiler sinekkaydı tıraşlı, oturup kalkmayı bilen, tıpatıp gelişmiş batılılara benzer kokular sürünen ve sanki kendileriymişçesine hiç rahatsız olmadan yan yana oturabilecekleri kimselerdir. Onlar hesaplı hesapsız özelleştirir, özelleştirirken usulsüzlük, yiyicilik yaparlar biz de özelleştireceğiz kuşkusuz, ama usulüne uygun yapacağız… Uzatmayalım, aşağı yukarı bu kapılara çıkan farklılıklar işte…

Bir de, chp’nin aslında akparti’den hiç farkı olmadığını ileri sürme çabası var. Tuhaftır, bu çabayı gösterenler de yine kendileri. Ancak, küçük bir düzeltme yapalım: Biz de onlardan aşağı kalmayız, demek istiyorlar. Nelerde aşağı kalmazlar? Namazda niyazda, çarşafta örtüde, bu aziz vatanın minarelerindeki çatlak sesli hoparlörlerden beş vakit ezan okunmasını temin etmekte, serbest piyasanın tıkır tıkır işlemesi ve küplerini dolduranların önüne çıkabilecek engellerin temizlenmesi için ne gerekiyorsa yapmakta, kuzu kuzu oturmayacaklarını belli eden gençlere ayar verip kara çalmakta, “hür dünya”ya tereddütsüz hizmette kusur etmemekte… Bütün bunlarda, akparti’den aşağı kalmadıklarını, daha doğrusu, olur da bir hükümet kurarlarsa aşağı kalmayacaklarını anlatmak ve anlatırken yeterince inandırıcı olmak için yeni yol ve yöntemlere başvurdukları gibi, henüz beceremediklerini bulup ortaya çıkarmak için de yüksek bilginlerden bilim kurulları oluşturup işe bile koşuyorlar.

Doğrusu, her ikisinde de, hem akparti’den ne kadar daha ılımlı, daha hoşgörülü, onların yanında nasıl kötünün iyisi olduklarını, hem de onlardan herhangi bir kayda, beklemeye, tercih etmeye değer farklarının bulunmadığını göstermekte çok başarısız sayılmazlar. Hele seçkin bilim kurulları da iyice bir araştırıp keşfetsinler, daha neler, ne yollar yöntemler bulurlar halkımız da şaşar kalır ve sandık başına gittiğinde, akparti’ye mi onlara mı basacağına karar vermek için yazı tura atmaktan başka çare bulamaz.

Buna madde bir, demiş olduk.

Madde iki, Kürt sorunu. Yoksa, hikâyesi mi demeli? Denilebilir bir yandan, bu konuda her ağzını açan hikâye etmeye başladığına göre bir fiil olarak, bir yandan da konu artık ne anlaşılır ne de inanılır bir hikâyeye dönüştürüldüğü için bir isim olarak, böyle denilebilir.

Yukarıdaki chp-akparti benzerliği/karşıtlığı bağlamında ele alındığında ise şu vurguya yer vermek yerindedir: Chp’nin Kürtlere karşı soğukluğu, Kürt siyasetçilerinin tarzıyla, söylemiyle, şununla bununla değil, doğrudan doğruya Kürt halkının mücadeleciliğiyle sorunlu oluşundan ileri geliyor. Bu parti, akepe ile Amerikancılık ve Barzanicilikte yarışma konusunda tereddütlerini büyük ölçüde geride bırakmakla birlikte, berikilerin açık açık dile getirip uygulamaya giriştikleri din çimentosu yerine kendisinin neyi koyacağı konusunda kararını verememiş bir çözümsüzlük içinde görünüyor.

Madde üç, birçok bakımdan ana çizgileri aşağı yukarı belirlenmiş bir “yeni cumhuriyet”. Yeni chp, bunu da en önemli boyutlarıyla içine sindirmiş, benimsemiş, kabullenmiş bir izlenim yaratıyor. Art arda sıraladığımız bu üç deyiş arasındaki anlam farkı ne kadarsa, bu yargıya ancak o kadar itiraz edilebilir, sanıyorum.

Bir örnekle devam edilirse, sözgelimi, o ana çizgilerden biri olan uluslararası kapitalist ekonomi ile eklemlenme sürecine herhangi bir itirazı yok, varsa eğer, bunu kendine saklıyor. Bir zamanlar Erdal İnönü’nün yaptığı komiklik vardı, ona benziyor: Birkaç farklı konuda olmuştu, “Peki sizin çözümünüz ne?” diye soran siyasi muarızlarına, “pşşşıık” yaparak “Söyliim de siz kapıp uygulayın dii mi, yağma yok, iktidara gelince söyliycem!” demişti. Sözcükler bir yana, tam bu anlamdaydı, hatta, o tavrın ister istemez bizi uydurmaya zorladığı “pşşıık” dışında, bazı sözcükler bile aynıydı galiba. Kuşkusuz, o zoraki siyaset adamı bunu komiklik olsun, hep sıkıntılar ve acılar içindeki halkımız biraz da gülsün diye söylemiyordu, basbayağı ciddi bir politik demeç olarak açıklamıştı ama, hatırlayanlar çoktur, merhumun en ciddi konuşmaları bile komiklik sınırında gezinirdi.

Güncel müncel yazalım derken, laf döndü dolaştı nereye geldi! Okuyan da bir düşmanlığım yahut beğenmezliğim var sanacak oysa, Erdal Bey Hocamız bizim rektörümüzdü. Bundan kırk yıl önce, 12 Mart darbesine bir hafta kala, o zaman özel güvenlik yoktu, devletin güvenlik kuvvetleri yüzlercemizi spor salonuna tıkıp aç biilaç hapsettiklerinde, gecenin bir yarısı mıydı gün ağarmış mıydı yoksa, hepimize birer tas çorba dağıttırmış, bir de muhtemel akıbetimizin ne olabileceğine dair yarı resmi bir açıklama yapmıştı. Onu kandırıp siyasete bulaştırdıklarından sonra böyle bir iyiliğini görmüş değilim. Bu yüzden midir nedir, kırk yıl önce o yaptığını hatırladıkça, hep hayırla anarım.

Bu güncel yazıya da burada son verelim. Adamın biri, artık pek aşina olduğu İsviçre’de, bizdeki “hoop, bi dakka, bi dakka” dayılanması gâvur memleketinde öyle yapılır sanarak herhalde ve pekâlâ şirin sayılabilecek İngilizce talimlerine başlamışken birdenbire kalkıp gitmiş ve giderken de Türkçe homurdanarak “Bir daha da buraya gelmem!” diye postasını koymuştu ya, biz de, kuşkusuz posta koyma anlamında değil pişmanlık belirtisi olarak, “Bir daha da kendi tanımladığımıza uymayan güncel yazı yazmam!” deyip bitirelim.