Güncel Bir Portre

Aslında niyetim bu değildi bir haftayı aşkın süredir memleket siyasetini uğraştıran "Genelkurmay'daki irticayla mücadele belgesi" konusundan hareketle birtakım genellemeler yazmaya çalışacaktım. Bu niyetimden vazgeçmiş değilim, sadece biraz ertelemiş oluyorum. Gerçi burada dikkat çekmek istediğim portre ve belki de, yazının gidişinin zorlayacağı bazı ek notlar, güncelliğini epey bir süre kaybetmeyeceği anlaşılan bu konuyla doğrudan ilgili dolayısıyla, sonraki yazı için bir girizgâh sayılabilir. Portrenin kaynağını da en başta açıklayalım: Ne zaman yaşadığı kuşkulu olmakla birlikte, gazeteciliğin öldüğünü ilan edenlerin haksız ya da acımasız sayılamayacağı ülkemizde bize haber vermeye çalışan az sayıda kaynaktan biri durumundaki "odatv"de okudum bunları. Gündemdeki sanal belgenin altında imzası bulunduğu ileri sürülen ve Genelkurmayda görevli bir denizci kurmay albay olduğunu öğrendiğimiz kişinin portresinden söz edeceğim. Söz etmesine edeceğim de yazdığım her cümle, ne kadar uzatırsam uzatayım, gerçeklere yeterince uygun görünmüyor. Örneğin, önceki cümlede bile yığınla güçlük var ve bunları gidermeye uğraşırken söz uzadıkça uzuyor. O belge var mı yok mu, varsa nerede hazırlanmış ve kim yazmış, belgenin altındaki imza o kurmay albayın mı değil mi, böyle bir rapor yazması yönünde bir talimat almadan bu işgüzarlığı bir albay neden ve nasıl yapabilir, hepsi karmakarışık.
Bütün bu ve benzeri sorulardan gelecek yazının konusu olacakları bir yana bırakıp devam etmek durumundayız.
Yalçın Küçük, yine aynı kaynakta, böyle ilkel ve aptalca bir belge olmaz, böyle bir belgeyi Türk ordusunda hiçbir albay hazırlamaz, dolayısıyla bunun sahiciliğine inanmak da ahmaklıktır, diyor. Oysa, üstadın kurmay konumundaki kişilerin yeterlilikleri konusunda son yıllarda yapmış olduğu haklı uyarıları da hatırlıyoruz. Bununla birlikte, o uyarıların daha çok üst komuta kademesindeki kimselere ilişkin olduğunu da hatırladıklarımızın yanına katarsak, değerlendirmelerimiz biraz daha zengin bilgiye dayanma şansına kavuşabilir.
Nitelikli bulduğunu söyleyen daha çıkmadı da, böyle bir belgenin bile günümüzdeki sivil bürokraside oldukça seyrek görüldüğünü, ortaya çıktığında ise ortalama düzeyin üstünde kabul edildiğini rahatlıkla öne sürebiliriz. Aklı başında insanların niteliksizliğinde birleştikleri bu belge, bugün sivil bürokraside albaya tekabül edebilecek bir orta düzey yönetici için hiç de küçümsenmeyecek bir başarı göstergesidir. İnanmayan ve imkânı olan, her gün yüzlercesi yazılmakta olan raporlara bakabilir.
Ama bir kurmay albay için böyle bir raporun, ayıplanması gereken bir düzey düşüklüğünün belirtisi sayılabileceği ileri sürüldüğünde de itirazım olmaz hele hele, kaynağımızda sunulan bilgiler dikkate alındığında... O bilgileri aktarmadan önce, şunu da belirtelim: Aynı Taraf gazetesi, bir süre önce "Koç da andıçlandı" diye bir haber yapmış ve oradaki haberin konusu olan belgenin de aynı subayın imzasını taşıdığını ileri sürmüştü. Demek, bu gazete ve onu besleyen haber kaynakları, bir maden bulduklarını düşünüyorlar ve hep onun üstüne gidiyorlar!
Kurmay albay Dursun Çiçek, 1960'ta Tokat'ın Reşadiye ilçesinde doğmuş. Orta ve lise öğrenimini parasız yatılı olarak tamamlayıp Sivas Yıldızeli'ndeki Pamukpınar Öğretmen Okulu'nu bitirdikten sonra 1976'da Kara Harp Okulu'na giren Çiçek, bu okuldan 1980 yılında devre üçüncüsü olarak mezun olmuş. Çeşitli birliklerde komutanlık görevleri yapan bu subayın 1988'de sınavlarını kazanarak başladığı "Kara Harp Akademisini ve Silahlı Kuvvetler Akademisi" eğitimini de devre ikincisi olarak tamamladığını yine aynı kaynaktan öğreniyoruz. Bir de, kaynağımız tarafından arada atlanmadıysa eğer, bu kurmay subayın geçmişinde önemli sayılabilecek bir NATO görevinin bulunmadığı anlaşılıyor.
Elimizdeki bilgilere bakıldığında eğitim gördüğü kurumları hep derece ile bitirmiş ve sicili parlak görünen bu kurmay subayın, Çukurova Üniversitesi'nde doktora çalışması yaptığını da aynı yerde okuyoruz. Albay Çiçek'in doktora tezi ise "Örgütlerde Motivasyon ve İş Yaşam Kalitesi: Bir Kamu Kuruluşundaki Yönetici Personelin Motivasyon Seviyelerinin Tespit Edilerek İş Yaşam Kalitesinin Geliştirilmesi Üzerine Bir Araştırma" olarak belirtiliyor.
Burada bir ara verip doktora konusu üzerine iki üç laf edebiliriz.
Bu tür konular, bir yandan, "küreselleşme" döneminin, daha düzgün bir adlandırmayla, emperyalizmin yeni döneminin moda konuları arasındadır. Moda demekle belki biraz küçümsemiş oluyoruz ama, önemini inkâr ettiğimiz sanılmamalıdır. Bunlar, insanı ezmek hususunda, kafasını basbayağı koparmaktan tutun, ondan beter olmak üzere, bomboş etmeye kadar her yolla ezmekte tarihin kaydettiği en ileri aşamalara ulaşmış, yine de "tek dişi kalmış" türü çocuksu betimlemeleri haklı kılan bir uygarlığın parçalarıdır. Ayrıca, bu modaların tümünün tepeden tırnağa kötü olduğu da sanılmasın. Nitekim, buradaki "iş yaşamının kalitesi" genel başlığının sosyalizmin açık etkisiyle ortaya atılmış ve geçen yüzyılın 60'lı, 70'li yıllarından kalmış olduğunu, dolayısıyla, modasının geçmeye yüz tuttuğunu da ekleyebiliriz. Bir yandan da, şu saptamayı yapmış benim gibi konunun ilgilisi sayılabilecek bir yığın insan vardır: Bu konulara "meraklı" olanlar, onları böyle tez konusu seçecek kadar önemseyenler, genellikle, "patlatırsın ensesine..." söyleminin çok ötesine geçmiş, en azından belli ölçülerde birikimli, zaman zaman "rafine" sıfatıyla anılmayı hak eden kimselerdir. Oysa, bu belge midir, rapor mudur her neyse, onu hazırlayıp yazan birileri varsa eğer, ortalıkta dolaşan düpedüz sıradan bir provokasyon ürünü değil de bir biçimde görevlendirilmiş kişilerce hazırlanmış bir metinse, onu hazırlayanlar ile kendilerine sunulduğunda kabul edip onaylayanların sözcüğün bilinen anlamlarıyla "kurmay" niteliği taşımadıkları besbellidir. Tamam, günün kahramanı olan yetişkin bir kurmay subaydır da, bu neyi yanlış çıkarır, diye itiraz edenler olacaktır. Şöyle de devam edeceklerdir muhtemelen: İyi yetiştirilmiş bir darbeci kurmay subay, gizlenmek ve ters bir durumla karşılaştıklarında kendilerini temize çıkarma imkânlarını çoğaltmak için, mahsus böyle bir yolu seçmiş olamaz mı? Bile bile, hiç de yetkin görünmeyen, yetkinlik ne söz, düpedüz ilkellik kokan bir rapor yazmış olamaz mı?
Olabilir, neden olmasın, şu sıralar her "şey" olabilir. Zaten, kimsenin akıl erdiremeyeceği kadar "cins" ve iyi yetiştirilmiş Ergenekoncuların da hem Uğur Mumcu'yu öldürtmüş hem Maraş ve Madımak toplu kırımlarını gerçekleştirmiş, hem PKK ile Hizbullah'ı parmağında oynatmış hem de Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterini düşürmüş olduklarını her gün anlatıp durmuyorlar mı insanlara?