Eğlenceli Bir Yazı MESUT ODMAN

Şu sıralarda eğlenceli bir değil bir yığın yazı yazmak ve okumak iyiden iyiye sıradanlaştı. Öyle zamanlar olur "tam Aziz Nesin'lik" sözünün bir deyim olarak dilimize yerleşmesi öyle zamanların ve durumların sıklığı ile ilgilidir. Zaten, büyük yazarımız da "benim yazdıklarımı bu toplumda yaşayan pek çok insan yazabilir" anlamında sözler etmiştir. Burada, tevazudan çok gerçekçiliğin ağır bastığını düşünmek yerindedir.

Benim bu yazıda konu edinmek gibi bir niyetim yok da, Van'ın bir köyünde Obama için, 44. ABD Başkanı olmasından mülhem, 44 koyun kestiren ve galiba aynı sayıda büyük fotoğrafının her birindeki suretinin alnına kurbanların kanından birer parmak çalan köylü yurttaşlarımız var, örneğin. Aziz Nesin üstadımız sağ olsaydı, buradan dillere destan bir öykü çıkartırdı. O arada, atlamayalım, burada "Sabah Sabah" yazan isimsiz arkadaşlarımız da pek güzel bir deyiş uydurmuşlar doğrusu: " Obama ya da Obamama, işte bugünkü bütün mesele budur."

Eğlenceli yazılara esin kaynağı olabilecek olay ya da durumların hatırı sayılır bir çoğunluğunu AkP ile başkanının yarattığını ileri sürmekte ise hiçbir haksızlık görünmüyor. Böylesine değerli bir hatip, şiirsever, hatta kim bilir, şairin ta kendisi iken cümle alemin huzurunda şairleri karıştırması haklı bir unutuşla bağışlanan T. Erdoğan, bir yandan ülkeyi terk etmeye davet ederken bir yandan da kökenleri farklı yurttaşlarının tüfekleri ile tehdit ettiği Kürtlerin, son olarak, partisi içindeki şefini de tasfiye etti. Ardından da, bunun ne yolsuzluklar ne de görüş ayrılıkları ile ilgili olduğunu, dolayısıyla tasfiye ya da uzaklaşma sayılamayacağını ima ederek, "sağlık her şeyden önemlidir" dedi ve hem belirginlik, hem inandırıcılık açısından eşi benzeri çok görülmüş bir açıklama ile eğlenceye yeni bir katkıda bulunmuş oldu. Böylece, kısa bir süre önce kanıtlı belgeli yolsuzluk suçlamalarına konu edilmiş bir genel başkan yardımcısından sonra yine benzer suçlamalarla karşı karşıya bulunan bir ikincisi göz önünden çekiliyor. Oysa, her ikisinin de bu partinin en önemli yöneticileri arasında yer aldığını, dolayısıyla başkanlarıyla birlikte üçünün o yollarda beraber yürüyüp, yağmurlarda beraber ıslandıklarını bilmeyen yoktu.

Eğlenceyi bir an için kenara bırakıp eklersek, bunların ve en az bunlar kadar ciddi dertlerin yığılmasıyla AkP iktidarının yedinci yılının epeyce farklı olacağı besbellidir. Kapitalist dünyadaki finans krizinin uzayan bir iktisadi bunalıma evrilmesi, bunun Türkiye'yi sallaması, ABD'nin olası yeni açılımları, vb. etkenler ise zaten herkesin aklındadır.

Madem daldan dala atlayarak ilerliyoruz, öyle uzak değil, bitişik bir dala atlayabiliriz şimdi.

Kemal Okuyan 31 Ekim tarihli Sol dergisinde, bugünkü iktidar partisinin inişe geçip geçmediğini irdelerken, şunları yazmıştı:

"(...) Bütün devlet kurumlarını ya teslim alan ya da kuşatan, öldürücü politikaları büyük bir toplumsal tepki ortaya çıkmadan hayata geçiren, solun sokak gücünü belli ölçülerde paralize eden bir iktidardan söz ediyoruz. ABD ve Avrupa Birliği tarafından hâlâ 'en tercih edilir' özne olmayı sürdüren bir partiden, sermaye sınıfıyla olan fırtınalı ilişkisini bir cepheleşmeye götürmeden o sınıfın iç yapısında da istediği düzenlemeleri yapan bir hareketten...

"(...) Ve bir yerden sonra, inişe geçmiş bize ne! Aynı zihniyet AKP-MHP koalisyonuyla sürecekse, iniş bir yuvarlanmaya dönüştüğünde bu kez bir MHP-CHP ikilisi başımıza bela olcaksa...

"Mesele AKP'yi geriletmek ve bunu emekçi sınıflar adına yapmaktır."

Doğrudur, bu geriletme ve indirme işi emekçi sınıflar adına ve onların eli de karışarak yapılabilirse, ondan sonrası için Kemal'in sözünü ettiği ve şimdikinden daha az kötü olmayan olasılıklarla karşı karşıya gelmeyiz.

Ancak, bizim halkımızın sözcüğün kötücül anlamıyla bir uyanıklığının bulunduğunu da bugüne kadar öğrenmiş olmalıyız. Ne yapar halkımız? Çözümlemeye girişmeden sadece betimlemekle yetinirsek, şöyle diyebiliriz:

Uzun süreler boyunca, en ağır kanlı olanımızı bile çileden çıkaran bir tevekkül ve umursamazlık içinde davranır uygun, uygun derken, en az çabalar yasasının gerektirdiği ufacık bir kıpırdanmayla yol alabilmenin mümkün göründüğü anlamında uygun zamanı kollar, bu kıpırdanmanın çoğu kez pek de beklenmeyen bir oy verme davranışı ile belirişine tanık olmuşuzdur, ondan sonra da ortaya çıkan sonucun kendisine getirdiği marjinal kazanımların keyfini sürmeye bakar. Artık nasıl bir keyif sürmekse!

Demek istediğim, şu AkP iktidarının da, altı yıllık şaşaalı dönemindeki şaşırtıcı becerisine hiç uygun düşmeyecek bir sonlanışa doğru yol almaya başladığını söylemek, ona güç yetiremeyen siyasal muarızlarının kapıldığı boş bir iyimserlik olmaktan çıkmıştır öyle sayılamayacağını gösteren işaretler belirmektedir. Şurası da unutulmadan elbette: O muarızlar da halkımızın bir parçasıdır. Amma ve lakin, parçası olmasına parçasıdır da, şu anda kimin imzasını taşıdığını da hangi şair için yazıldığını da hatırlayamadığım, üstelik araştırıp bulma ve kaynağını belirtme imkânımın bulunmadığı bir şiir yazısına öykünmeden bitirmek hiç olmayacak:

Parçanın, zaman zaman, bütünden uzaklaşarak ona bir kozmonotun dünyayı seyrederken duyduğu yürek çırpınışları içinde bakabilmesi mutlak gerekliliktir.