Akılcılığın sınırı

O sınır, sahip olunan ya da savunulan ideolojinin temellerinin izin verdiği, hoşgördüğü yere kadardır. Sınırın aşıldığı, daha doğrusu, tümüyle kaldırılmadan belli ölçülerde genişletildiği de olur.

Akılcılık ise burada bir öğreti olarak “rasyonalizm” anlamında değil, güncel konuşmalardakine yakın bir anlamda kullanılıyor. Ancak, hurafeleri, boş inancı, oralardan kaynaklanan değerlendirmelerle yargıları kökten kaldırıp çöpe atmaktan söz etmiyoruz kesinlikle; anlatmak istediğimiz, onların açık etkilerini taşımakla birlikte, yer yer onlardan uzaklaşıp akıl yürüterek birtakım sonuçlara ulaşabilmektir. Söz ve eylemlerde az çok kabul edilebilir bir tutarlılık, bilimden ve ortaya koyduğu sonuçlarla kolaylıklardan yararlanma konusunda olumlu bir tutum ve benzeri özellikleri, buradaki anlamıyla akılcılığın gerekleri arasında belirtmek mümkün.

Bu iki paragrafın AKP iktidarının genel olarak tutum ve davranışlarından, özel olarak da şu içinde bulunduğumuz zaman diliminde en son yaşanan, ama sona ermeyeceği besbelli kayyum kararlarından hareketle üç beş laf etmek için yazıldığı hemen belirtilmeli. Kayyum kararları yerine ya da o iki sözcüğün hemen öncesinde “demokrasi yıkıcısı” benzeri bir niteleme de kullanılabilirdi. Bunu bir eleştiri, kınama ya da yergi olarak almamalı; nesnel, yan tutmayan bir saptama saymalı. Bir burjuva iktidarı demokrasinin kurallarını gücü yettiği, kimi kez de yeter sandığı kadar değiştirir, yıkar, bozar, yeniden kurar. Bunlarda şaşılacak, beklenmedik bir yan aranamaz. Şaşılması gereken, bu yap bozların demokrasiye aykırı olduğunu düşünmektir. 

Öyledir; çünkü, her ne kadar aykırı olduğu ısrar ve aymazlıkla ileri sürülüp dursa da, bu söylemi haklı ve geçerli kılacak herhangi bir evrensel, standart, herkesin bilinçle ve gönül rızasıyla kabul ettiği bir demokrasi yoktur. Toplumsal sınıfların ve onların içindeki bireylerin kabul ettikleri etmedikleri, beğendikleri beğenmedikleri demokrasilerin varlığından söz edilebilir olsa olsa. Bu yüzden, burjuva iktidarlarına kendi demokrasileri içinde şu ya da bu sıklıkta, şu ya da bu kadar tekrar ederek yaptıkları düzeltme ve değiştirmeleri nedeniyle siyasal olarak yahut başka türlü saldırmak, özünde, saçma bir yaklaşımdır. 

Hâlâ egemenliğini sürdüren burjuva sınıfının kendi düzenini yönetmekte, aynı anlama gelmek üzere, kendi demokrasisinde yaptığı kural değişiklikleri ve hiçe saymaları karşısında şaşırmak gerekmez. Bunların demokrasi kuralları dışında olduğunu öne sürerek yergilere girişmek ve durmadan bunları tekrarlamanın ötesine geçmemek, hatta bunların kendileri açısından da akıllıca olmayan yaklaşımlar olduğu iddiasıyla o sınıfın iktidardaki örgütleri ile kadrolarına akıl vermeye kalkışmaktır asıl şaşırılması gereken tutum.

Bu tutum, burjuva sınıfının henüz iktidarda yahut iktidar ortağı olmayan kadrolarında ortaya çıkıyorsa, şaşırmak yerine nedenleri üzerinde durmak, olup biteni kavrayarak tutum belirlemek bakımından yerinde olabilir. O çevrelerin dışındaki, hatta öznel niyetlerine bakıldığında, karşısındaki siyasal örgütler ile kadrolarda da biraz daha farklı şaşkınlık belirtileri ve tepkileri ortaya çıkabilir sık sık. Bunları ciddiye alıp değiştirmeye çalışmak ise, genellikle, boşunadır.

Buraya kadar değindiğimiz, sahip olunan ideolojinin temellerine göre konulmuş sınır idi. Bir de sınıfsal sınır var, daha doğrusu, sınıfın tarihsel ve güncel var oluş koşullarının belirlediği sınır. İkisi elbette birbirinden bağımsız değil. Ama ikincisi, sınıfın aşmakta fazla zorlandığı güçlükler içinde bulunduğu dönemlerde, ideolojisinin temelleri tarafından çizilmiş sınırları çok daha belirgin bir hoşgörüsüzlükle daraltabilir. 

Öte yandan, bütün bunlar, akılcılığın sınırlarını değil sadece, akıl dışı tutum ve davranışların da sınırlarını belirler. Egemen sınıfa ve onun somut durumlardaki yönetici kadrolarına lüks denebilecek genişlikte özgürlük sunabileceği gibi pek az sayıda karar seçenekleri bırakan aşırı daralmış sınırlar içinde devinme zorunluluğu da doğurabilir.       

Bu genel, dolayısıyla şu günlerde yaşamakta olduklarımızla pek az ilgili görünen satırlardan sonra, hep alışkanlık edinmeye çalıştığımız “somut durumun somut çözümlemesi” işine geçelim dersek, şöyle bir başlangıç olabilir: AKP iktidarı ya da devleti için bir meşruluk aranışının ne yapılabilirliği kalmıştır ne de o cenahta böyle bir isteğin ve umudun izleri vardır. Akılcılığın da akıl dışılığın da en geniş sınırlarının bu iktidarın nasıl kullanacağını bir türlü bilemediği ideolojisinin imkânları ve yetersizlikleri ile çizildiği gittikçe daha fazla açıklık kazanmaktadır. Buna karşılık, ülke içindeki çözümü kendi elinde bulunmayan sorunlar ile dışarıdan kaynaklanmakla birlikte önemli bir bölümü kendi eliyle ağırlaştırılmış karabasanlar, özgün ideolojisinin yüzlerce yıldır halk üzerinde oluşturduğu boğucu etkilerin sağlayabileceği üstünlükleri azaltmaktadır. Bu cümleye bir “hemen hemen yok etmiyorsa eğer” ekinin getirilmesi de, herhalde, aşırı iyimserlikle suçlanmayacaktır.

Biraz daha açılabilir belki: Alışkın olmadığı seçim yenilgilerini üst üste yaşamaya başlamış, bunları ve başka tür yenilgilerini önlemeyi ne yapsa başaramayan, gittikçe açığa çıkan iç karışıklıkları sonunda zaten yetersiz kadrolarını ya kaybeden ya da kalıcı ve onurlu olduğunu kimsenin iddia edemeyeceği yollarla saflarında tutabilen, ülke içi ve dışı müttefikleriyle arası açılırken yenilerini bulma ihtiyacı içinde çırpınan iktidar partisinden ne akılcılık beklenebilir ne de onun ürünü bir serinkanlılık.

Yaşama koşulları git gide dayanılmazlaşırken daha ağırlarının gelmekte olduğunun az çok farkına varmaya başlayan emekçi yığınlar açısından en kötüsü, hiç de haksız sayılamayacakları biçimde, bir çaresizlik duygusu içinde kapanıp kalmalarıdır. Öyle bir kapatılmanın, “iğneyle kuyu kazmak” diye küçümsenmeye elverişli uğraşlardan çok daha beter bir durum olduğunun anlaşılması ise hem o uğraşları sürdürenlerin iradeleri hem de onlardan bağımsız olarak gelişen nesnellikler sonucunda gerçekleşebilir.

Kendi zihnimizde oluşmamış bir açıklığı yazıya dökerek sorunu daha fazla kabalaştırmamak, tam boy bir vülgarizasyona yol açmamak için burada keselim. Üzerinde durulabilecek birkaç not düşülebilmişse, yeterlidir.