Yerli neo-conlar ve liberal palavranın sonu!

Türkiye sosyalist hareketinin liderlerinden Oğuzhan Müftüoğlu, 5 Ocak 2012 tarihli Birgün gazetesinde yayımlanan söyleşisinde, yakın geçmişte AKP iktidarına destek veren, ancak bugün kimi rahatsızlıklarını dile getiren Ahmet İnsel gibi sol liberallerin artık “emekli” olmaları gerektiğini belirtiyor. Müftüoğlu, “Çünkü onların istediği ileri ve sivil demokrasi artık gerçekleşmiş sayılır, yani arkadaşların misyonları tamamlandı” diyor.

İnanılmaz bir ideolojik, siyasal ve ahlaki baştan çıkmışlıkla, “militarizm tasfiye olsun, ülke sivilleşsin” gibi gerekçeler ileri sürerek AKP-Cemaat iktidarına destek olan, böylece halkın aldatılmasına katkıda bulunan Ahmet İnsel gibi liberaller “emekli” olmayı kabul eder mi bilemeyiz ama, Müftüoğlu’nun tespiti ve önerisi çok yerindedir. Çünkü söz konusu liberaller ve sol liberaller, bugün ülke ölçeğinde yaşanan gerici-faşizan polis terörünün gerçekleşmesinde ve aydınlanmanın bütün demokratik kazanımlarını tasfiye etmeye başlayan “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”nin kurulmasında “yapı harcı” işlevi gördüler.

Bugün ürkek ve utangaç şekilde AKP iktidarının kimi uygulamalarını eleştiren sağlı sollu liberal çevreler, deyim uygunsa işledikleri suçu örtbas etme ya da “hafifletici nedenler” bulma telaşında. Oğuzhan Müftüoğlu bu durumu şöyle değerlendiriyor:

“AKP iktidarının daha açık ve daha yoğun baskı politikalarına yönelmesinde bu çevrelerin de önemli bir sorumluluğu ve katkısı var. Referanduma sunulan anayasa değişikliklerinin yargıyı bütünüyle kontrol altına almayı amaçladığı sadece sosyalist ve devrimci çevrelerce değil, bütün aklı başında insanlar tarafından açıkça ortaya konulmuşken, onlar, ‘hükümetin elini güçlendirelim, darbecilerden daha iyi hesap sorsun, ülke sivilleşsin’ türünden safdil gerekçelerle iktidara destek oldular. Sadece iktidara destek olmakla da yetinmediler, bütün devrimci muhalefet güçlerini ‘darbeci ulusalcı’ diye yaftalamaktan da çekinmediler... Şimdi ortalıkta bunca rezillik yaşanıyorken onların bu durumdan şikayetçi olmaya hiç hakları yok.” (Birgün, 5 Ocak 2012)

***

Liberal-muhafazakar hegemonya önce ideolojik alanda kuruldu. Yapılan ilk iş şuydu kurulu düzene yönelik tarihsel bakımdan ilerici, kategorik olarak devrimci itiraz ile rejimin gerici eleştirisi bilinçli bir tutumla birbirine karıştırıldı. Bu liberal ideolojik hile, rejime yönelik her eleştirinin, gerici de olsa, demokratik bir itiraz gibi anlaşılmasına yol açtı. Örneğin, kadınların örtünmesine yönelik giderek siyasallaşan ve toplumsallaşan baskı ve kuşatma, liberallerin paha biçilmez katkısıyla, vesayet rejimine karşı “özgürlükçü” bir talep gibi sunuldu. Böylece kadını aşağılayan bu anti-demokratik dinci dayatmaya yönelik eleştirilerin büyük ölçüde geriye çekilmesi sağlandı.

Oysa AKP, islamcı genetiği ve tarihi kodları nedeniyle liberallerin varsayımları ve yükledikleri anlamın çok dışında bir “demokrasi” anlayışına sahipti. Kaba bir genelleme yaparsak eğer AKP’nin demokrasi anlayışının eksenini din-siyaset ilişkisinin yeniden tanımlanması ve düzenlenmesi olşturuyordu. Bu nedenle din-siyaset ilişkisi, din merkezli talepler bağlamında değerlendiriliyor, dini ifade ve örgütlenme özgürlüğünün savunulması da siyasal öncelikler arasında yer alıyordu. Bu yaklaşım, esas olarak aydınlanma ve modernitenin kazanımlarına, insan aklının özgürleşmesi ve bilimin yol göstericiliğine karşı olmak gibi, geleneksel islamcı tavırla buluşuyordu.

Çünkü, AKP-Cemaat iktidarının demokrasi ve hukuk devleti anlayışı, ılımlı da olsa islami hükümlerle uyumlu bir anayasal düzenden başka bir şey değildi. Bu model, ABD'nin "Büyük Ortadoğu"yu düzenlemek ve Washington'un küresel egemenlik siyasetine dünyanın kalbi olan bu bölgeden (Merkezi Avrasya’dan) yerel bir onay üretmek için geliştirdiği "ılımlı İslam" projesiyle hemen hemen aynı şeydi. İşte bu zemin, bizim "muhafazakâr demokratlar" ile Amerikan yeni muhafazakârlığının da buluşma alanıydı.

Öte yandan bizim ılımlı islamcılara göre, ekonomik bir programı bulunmayan dinler tek başına toplumu yönetmeye yetmez. Bu yaklaşımdan hareket eden AKP de, kuruluşundan beri, “Müslüman toplumların liberal ekonomi esaslarına göre de yönetilebileceği” tezini savunuyor. Böylece, ılımlı islamcı AKP, yeni liberalizmin kapısından içeri girmiş oluyor. Hem de islami referanslarla.

Durum böyle olunca karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor ekonomide sınırsız bir serbest piyasacılık, siyasal alanda otoriter/faşizan bir yapılanma, toplumsal yaşamda dinselleşme, ideolojik planda ise her türlü eşitlikçiliğe karşı muhalefet ve anti-komünizm...

***

AKP'nin "muhafazakâr demokrasi" kavramıyla ifade ettiği ideolojik-politik çizgisi, Avrupalı muhafazakâr partilerden çok, ABD'deki yeni muhafazakâr (neo-conservative) hareketle paralellik taşımaktadır. AKP çizgisi, ağırlık merkezini islamcılığın oluşturduğu, Amerikan yeni muhafazakârlığına yakın bir siyasal harekettir. AKP'nin kurduğu ilişkiler, izlediği ekonomik ve toplumsal siyaset, küresel çatışmalardaki konumlanışı bize bu konuda yeterince kanıt sunmaktadır.

Tayyip Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı ve Milletvekili Dr. Yalçın Akdoğan, AKP yayını olarak çıkan “Muhafazakar Demokrasi” isimli kitabında dünyadaki muhafazakarlık türlerine değinirken, AKP’nin siyaset felsefesi ve ideolojik çizgisinin Avrupa muhafazakarlığından çok Amerikan muhafazakarlığına yakın olduğunu belirtiyor. Akdoğan, Tayyip Erdoğan’ın da önsöz yazdığı kitabında Amerikan yani muhafazakarlığı (neo-con) ile neo-liberalizm arsındaki ilişkiye özel bir vurgu yaparak şunları yazıyor:

“Amerikan muhafazakarlık geleneği liberaldir, bunun sonucu olarak muhafazakar adını alan bu geleneğe sadık kişiler, gerçekte liberal kişilerdir. Burke ve Maistre’in yaptıkları gibi, modern toplumun kurucu ilkelerini reddetmek şöyle dursun, Amerikan muhafazakarları anayasal demokrasiye ve piyasa ekonomisine bağlılıklarını ifade ederler. M. Irving Kristol’e göre Amerikan Muhafazakarlığı, muhafazakar liberalizmdir.” (Dr. Yalçın Akdoğan, Muhafazakar Demokrasi, AK Parti Yayınları, 2003 Ankara, S. 19)

Bu yaklaşım, hiçbir yoruma yer bırakmayacak açıklıkla şu anlama gelmektedir AKP liderliği, kendi politik çizgisini “evrensel” bir bağlama oturtmaya ve “kültürel gelenek” diye kodladığı yerel ideolojiyle (dinle) uyumlu hale getirmeye çalışan bir anlayışa sahiptir. Emperyalizmin yeni yönelimlerine ve küresel mali sermayenin ihtiyaçlarına uygun olarak neo liberal ekonomik politikaların kararlı bir savunucusudur. Bu özellikleriyle AKP, yukarıda da vurgulandığı gibi Amerikan yeni muhafazakarlığına yakın bir siyasal harekettir. Bunun adı faşizan bir yeni gericilikten başka şey değildir.

Umarız, AKP-Cemaat iktidarına çok demokratik gerekçelerle destek veren liberal ve sol liberaller, Amerikan yeni mihafazakarlarının (neo-conların) geçtiği yolu izleyip kısa sürede neo-liberal ekonomik politikaların ahlaksız birer savunucusu ve anti-komünist haline gelmezler. Ama galiba en doğrusu, Müftüoğlu’nun önerisini dinleyip “emekli” olmaları. Çünkü Halil Berktay gibi hızla neo-conlaşan sol liberalleri görünce insana böyle bir “yakın tehlike” var gibi geliyor.