AKP topyekün savaşa mı hazırlanıyor?

Türkiye’de siyasal yaşamın ritmi son günlerde olağanüstü hızlanmış görünüyor. Böyle devam eder mi bilinmez ama, doğal olarak ülke (ve dünya) gündeminin değişim hızı da bu duruma bağlı olarak artıyor. Bu nedenle insan, öne çıkaracağı ve yazacağı konuyu seçmekte zorluk çekiyor.

Bu hafta, gazetecilere yönelik operasyonun siyasal ve bir ölçüde tarihsel anlamı ile bu operasyonun merkezinde yer alan, benim de kurucuları ve yöneticilerinden biri olduğum Ö. Gündem gazetesine ilişkin bazı değerlendirme ve anılarımı (bu vesileyle) paylaşmak istiyorum.

Gazeteci operasyonunun anlamı
Gazetecilere yönelik son KCK (Koma Civaken Kurdistan/Kürdistan Halklar Konfederasyonu) operasyonu bir çok bakımdan önemli bir gelişmeye işaret ediyor. Öncelikle saptanması gereken durum şudur AKP iktidarı PKK’ye karşı topyekün bir savaşa hazırlanıyor.

Çünkü bütün veriler, AKP-Cemaat iktidarının Kürt sorununu “din kardeşliği” üzerinden ve “sünni islam” öğretisine dayalı bir anlayışla çözmek için laik, hatta ateist bir hareket olarak gördüğü PKK’ye karşı çok yönlü bir savaşa hazırlandığını gösteriyor. Merkezinde Fırat Haber Ajansı ve Ö. Gündem gazetesinin bulunduğu bazı kurumlara yönelik polis operasyonlarının başka bir anlamı bulunmuyor.

Daha önce “Kürt Açılımı” siyasetiyle PKK’yi tecrit ederek, rejimin İslami dönüşümüne de katkıda bulunacak bir Kürt muhatap yaratmaya çalışan iktidar, bu politikasında büyük ölçüde başarısız olunca savaş seçeneğini denemeye karar vermiş görünüyor.

Siyasal şiddet ve/veya devlet terörü yoluyla PKK’nin Kürt toplumu, genel olarak Türkiye ve dünya ile bağlantılarını kesme ve bu yolla tecrit etme politikası diye değerlendirebileceğimiz KCK operasyonlarının yeniden yükseltilmesini başka türlü yorumlamak mümkün görünmüyor. Amaç PKK’yi, bir dönem (1970’li yıllarda) Almanya’daki RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu) ve İtilya’daki Kızıl Tugaylar örgütlerine yaptıkları gibi tecrit ederek, salt dar silahlı eylemler yapan ve şiddet kullanan bir örgüte dönüştürüp, ardından topyekün saldırıya geçerek tasfiye etmektir.

Öte yandan, Engenekon soruşturmasının, AKP-Cemaat koalisyonunun devlete bütünüyle hakim olmasından sonra böyle bir aşamaya geleceği, yani operasyonların Kürt muhalefetine ve sosyalist harekete de yöneleceği belliydi. Oysa iktidar, Ergenekon soruşturması üzerinden kendi diktatörlüğünü inşaa ederken, sol’un bir kesiminden ve Kürt muhalefetinden rıza üretmekte pek fazla zorluk çekmemişti. Derin devletin tasfiye edileceğini beklerken, şimdi bu büyük yalanın bedelini hep birlikte ödüyoruz.

Ö. Gündem bazı değerlendirme ve kimi anılar
Son operasyon nedeniyle Özgür Gündem gazetesine ilişkin bazı bilgiler ve bu gazetenin tarihine ilişkin kimi veriler de ister istemez gündeme geldi. Bu vesileyle tarihsel denilebilecek bir yanlışı düzeltmek istiyorum. Çünkü, gazeteci dostum Murat Öztemir’in Cihangir’deki bürosunda, Ahmet Kahraman ve Muhsin Kızılkaya’nın da katıldığı bir toplantıda ismini benim önerdiğim Ö. Gündem gazetesinin tarihine ilişkin bazı düzeltmeler yapmakta yarar var.

Aslında biz gazetenin ismini, benim önerimle, önce sadece ‘Gündem’ olarak belirlemiştik. Ancak sonradan aynı isimli yerel bir gazete olduğunu öğrenince, görsel yönetmen olarak birlikte çalıştığımız Mehmet Ocaktan, Yeni Ülke dergisinden gelen arkadaşların da önersiyle logonun ‘G’ harfinin içine küçücük bir “Özgür” sözcüğü yerleştirdi. Böylece, gazetenin sonradan bir tür efsaneye dönüşecek ismi de ortaya çıkmış oldu.

Kamuoyu, özellikle sol çevreler, kirli savaş yıllarında Özgür Gündem gazetesinin bombalandığını sanıyor. Hayır, 3 Aralık 1994 tarihinde İstanbul Beyazıt’ın Kadırga mahallesinde bombalanan Ö. Gündem gazetesi değildir. Çünkü o tarihte Ö. Gündem “ekonomik nedenlerle” yayınına ara vermişti. Oysa Ö. Gündem ekonomik zorluk yaşamak bir yana, tam tersine 65 bin tiraja ulaşan ve mali bakımdan kar eden bir gazeteydi. Bombalanan gazete ise, Ö. Gündem’in yerine yine aynı binada çıkarılan ‘Özgür Ülke’ gazetesiydi.

Gazetenin bombalandığını ve bütün altyapısının çöktüğünü öğrendiğimizde, Ö.Gündem’i kurduğumuz bazı arkadaşları da yanıma alarak gazeteye gittim. Ertesi günün gazetesinin nerede hazırlanacağı belli değildi. Gazete bu koşullarda çıkarılamaz diye düşünülüyordu. Gazeteyi çıkarabileceğimizi söyledik. Dayanışma için gelen herkes gazetenin ertesi gün mutlaka bayilerde olması gerektiğini söylüyordu. Sonuçta haftalık sosyalist bir derginin (yanlış anımsayabilirim ama, sanırım Atılım dergisiydi) bürosuna gittik ve gazeteyi hazırlamaya başladık. Daha sonra Özgür Ülke, bir süre daha Atılım dergisinin bürosunda hazırlandı.

O sırada, şimdi milletvekili olan Gülten Kışanak (Ö. Gündem’de editör olarak çalıştı), Yurdusev Özsökmenler (belediye başkanı oldu), Mehmet Oğuz, Faysal Dağlı ve Sezai Sarıoğlu gibi daha önce beraber çalıştığımız arkadaşlarımız da büroda bulunuyordu. Gazeteyi, teknik olanaksızlık nedeniyle 8 sayfa hazırlamıştık. Özgür Ülke, kirli savaş baronlarına inat ertesi gün “Bu ateş sizi de yakar” manşetiyle bayilerdeydi. Birinci sayfada yanan ve yıkılan gazete binasının fotoğraflarını, haberi özetleyen ve tepkileri veren spotlar eşliğinde (tam sayfa olarak) kullanmıştık. Kontrgerilla’ya verilen en iyi cevap bu oldu.

Bir şiir ve edebiyat tutkunu olan, politik sempati ve antipatilerini aşarak her zaman objektif bir bakışı koruduğuna inandığım Sezai Sarıoğlu o gün yanıma gelerek, “Çok önemli ve kritik bir iş yaptın” dedi. Mutluyduk.

Gösterilen dayanışma gurur vericiydi. Bugün o dayanışma, kardeşlik ve yoldaşlık ilişkilerinin liberal ideolojik saldırı ve kurulan hegemonya altında kirlenmiş ve buzulmuş olması insana acı veriyor.

Eğer kardeşliği, özgürlüğü, eşitliği, adaleti, bağımsızlığı kazanmak istiyorsak o dayanışma ruhunu ve birliği yeniden kurmak gerekiyor. Onun yolu da bu toprakların devrimci birikimi ve tarihinden kopmamaktan geçiyor.