'Ulus devlet öldü'

Zed's dead baby, Zed's dead
Pulp Fiction

 

Mesut, 1946'da ilk çağdaş Kürt Devleti'nin kurulduğu yerde doğdu. Mahabad'da.

1941'de Sovyet ve İngiliz ordularının “işgal değil iç güvenliği sağlama” amacıyla girdikleri İran'da işler karışmıştı.

Sovyetler, Kürdistan Cumhuriyeti'nin kurulmasına tam destek verdi. ABD ve İngiltere bunu anlaşmanın ihlali saydı.

Sonunda Sovyetler Birliği, Kürdistan'ı geride bırakarak İran'dan çekildi. Yine Mesut'un deyişiyle, “Bir kez daha Kürt sorunu uluslararası çıkarların kurbanı olmuştu!”

Dediğimiz gibi Mesut Mahabat'ta kısa ömürlü Kürdistan Cumhuriyeti'nin Sovyet ordusunun İran'dan çekilmesiyle birlikte yıkılışının birkaç ay öncesinde doğdu.

1979 yılında efsane siyasetçi ve komutan Molla Mustafa Barzani'nin ardından Kürdistan Demokrat Partisi'nin (KDP) Başkanı oldu. Köprülerin altından akan sular değil köprüler de değişmişti bu 30 yıl içinde. Artık köprü Aniçkov köprüsü değil Brooklyn köprüsüydü. Sovyetlerde uzun yıllar kalmış olan Molla Mustafa, 1970'lerde Irak'ın Sovyet etkisi altına girmesi ile birlikte Amerikan reel politiğine sığınmış, 1979'da Washington DC'de kanserden ölene kadar da bu eksende yol almıştı. Molla, ölmeden önce şunlara da şahit olmuştu: Kendisini “Ortadoğu'da dengeleri korumak adına yalnız bırakan” Gerald Ford'un başkanlıktan inişine, bu dengeciliğin karşılık bulduğu ünlü Cezayir anlaşmasına bir OPEC toplantısında evsahipliği eden Bumedyen'in ölümüne, İran Şahının devrilmesine.

Ama sonuçta 70'lerde de “Bir kez daha Kürt sorunu uluslararası çıkarların kurbanı olmuştu!”

Konumuza, Mesut Barzani'ye odaklanalım.

1979'da KDP liderliğine yerleşmesinden 1991 yazında patlayan Körfez Savaşı'na kadar geçen dönemde zamanının çoğunu İran'da sürgünde geçirdi.

İran'da Amerikan yanlısı şahın devrilmesinin ardından Irak yönetimi batının desteği ve kışkırtması ile ünlü İran – Irak savaşını başlatmıştı.

Bu savaşta Irak hükümetinin karşısındaki önemli askeri güçler arasında Kürt peşmergeleri de vardı.

“Bir kez daha Kürt sorunu uluslararası çıkarların...”

Kürt sorunu değilse bile Kürt halkı uluslararası çıkarların ortasına yerleşmenin bedellerini ödedi.

Kimse sözünü etmiyor artık. Ama Halepçe katliamı, İran ve Irak ordularının, Talabani'ye bağlı Kürt güçlerinin ve Barzani peşmergelerinin savaştığı karışık bir coğrafyada gerçekleşti. Kadersiz yoksul Kürt halkının tarihindeki bu acılı sayfa, sorumsuz liderlerin halklarını kanlı maceralara soktuğu bir dönemeçte yazıldı.

1991'deki Körfez Savaşı yeni bir tablo ortaya çıkardı. Savaşın en önemli sonucu Saddam'ın ağır yenilgisi sonrasında oluşturulan otonom bölgeydi.

Mesut'un liderlik ettiği KDP, 1992 yılında bu bölgede yapılan seçimlerde oyları ve dolayısıyla bakanlıkları, Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) ile eşit olarak paylaştı.

1994 yılında KDP ve KYB arasında çatışmalar başladı. Mesut, İran'dan destek alan KYB'ye karşı Saddam'ı yardıma çağırdı. Süleymaniye ve Erbil Irak ordusu eliyle KDP kontrolüne verildi.

Mesut, 1997'de de “Türkiye'nin terörle mücadelesine” destek verdi, PKK'ye karşı TSK ile birlikte savaştı. (Bu ilk kez olmuyordu.)

1998 yılında Washington'da yapılan barış görüşmeleri ile iç savaş (Barzani ve Talabani güçleri arasındaki!) sonlandırıldı.

Otonom bölge, kuzeybatıda KDP, güneydoğuda KYB kontrolünde olan iki parçaya ayrıldı.

2003'teki Irak işgalinin ardından iki bölge birleşti. Barzani, Irak Yönetim Konseyi üyesi oldu. 2004 Nisanında konseyin başkanıydı.

2005'te Irak Kürdistanı Parlamentosu tarafından devlet başkanı seçildi.

2009'da Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin halk oylamasıyla seçilen ilk başkanı oldu.

2011 Şubatı'nda NATO'nun Atlantik Ödülünü, barışa, istikrara ve dinsel hoşgörüye verdiği destek nedeniyle aldı.

2014'te Time dergisinin Yılın Kişisi ödülü adayları arasında yer aldı. IŞİD'le mücadelesi ve Kürt bağımsızlığı için verdiği mücadele nedeniyle!

Bölgesel yönetimin IŞİD'le mücadelede elindeki silahların yetersizliği nedeniyle zayıf düştüğünü söyleyerek ABD'den destek alması da aynı yılda oldu.

Kişisel tarihi içinde önemli bir olay da 2013'deki “tarihi” Diyarbakır ziyareti. Leyla Zana, Osman Baydemir, Sırrı Sakık ve Altan Tan karşılayanlar arasındaydı.

Suriye'de çevre ülkelerin kışkırtması ve yabancı savaşçıların katılımıyla başlayan iç savaş öncesinde, geniş Ortadoğu'da “eşbaşkan” Türkiye'nin liderliğinde bir sunni ekseni oluşturulması planlarının olduğu iddia ediliyordu. Bu sıralarda da bu eksenin önemli bir unsuru Barzani Kürdistanı'ydı.

Suriye'de PKK etkisini kırmak üzere yatırım yapılan, PYD'yi zaman zaman sıkıştıran Suriye Kürt Ulusal Konseyi'nin merkezi de Erbil'de. Bu kuruluş, Mesut Barzani'nin hamiliği altında.

Mesut Barzani, Bugün “ülkemizi” ziyareti ile gündemde.

Son haftalarda Erdoğan Türkiyesi ile Barzani Kürdistanı arasındaki paslaşmalar da ciddiye alınır nitelikte.

Putin'in Suriye'nin çalınan petrolünü kaçıran Türkiye suçlamalarında “petrol benim” iddiaları ile Erdoğan'a destek olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi oldu. Pek yerinde bir destekti, dün Özgür'ün (Şen) yazdığı gibi Türkiye'nin işlediği petrol gerçekten de IŞİD'in çaldıklarından ibaret değildi. Barzani yönetiminin Irak merkezi yönetimi ve Irak Anayasası ile karşı karşıya gelmeyi göze alarak sattığı Irak petrolleri ile IŞİD'in çalıntı petrolü zaten “ayrı gitmiyor.”

Türkiye ziyaretinde ayağının tozuyla gittiği devlet binası ise MİT karargahı.

Milli İstihbarat Teşkilatı ziyareti, “hâlâ ulus devlet paradigması ile düşünen” dinazorlara garip geliyor. Aslında bu gerçekten garip!

Hikayeyi, geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz bir Türkiye Kürdünün sözlerini hatırlatarak bitirelim. İsmini hatırlatmayacağım. Kendisini bu sözlerle hatırlamak istemiyorum. Ama bu sözleri unutmak da pek mümkün değil.

“Kim ne sanarsa sansın, ey milliyetçi ırkçılarımız, (Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur diyenlere sesleniyor - MK) dünyada bir tane dostunuz varsa diyelim, o da güneyimizde, petrol kuyularının üstünde oturan Irak Kürtleridir.

Böyle bir dostun olması, bir çok dosta bedeldir.”

Ulus devlet öldü.

Uluslararası çıkarların kurbanı oldu!


Bu yazı, geçen haftaki yazımın devamı olarak okunabilir. Okur, şu habere bir göz atmayı da ihmal etmemelidir. http://haber.sol.org.tr/turkiye/komunist-partiden-deklarasyon-kirli-siya...