Tıpış tıpış

Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın en büyük şansı. Zaman zaman heyecanlanıp kendisine teşekkür ettiği, “allah seni yanı başımızdan eksik etmesin” mealinde sözlerle Kılıçdaroğlu’na şükran borcunu ifade ettiği de oldu.

Yalçın Küçük’ün Kılıçdaroğlu’nu “AKP Genel Başkan Yardımcısı” olarak tanımlaması da pek yerinde.

Bunlar olgular, bunlar ortadaki gerçekler.

Peki gerçek bundan mı ibaret?

Gerçeği, gerçeklerde bulduğunu düşünenler “ne” ve “kim” sorusuna düşkün oluyor, gerçeği arayanların, daha doğrusu gerçekliği fethe çıkanların ise “neden” sorusundan vazgeçmediğini biliyoruz.

Kılıçdaroğlu, neden böyle yapıyor?

CHP’nin genel başkanının bu partiyi destekleyen milyonlarca insanın büyük bir nefretle baktıkları iktidar partisinin ve onun despot başkanının koltuk değneği olması niye?

Soruyu sormuşken devam edelim.

Toplum nezdinde anlam bulduğu esaslı konu laiklik olan, kurucusunun en sık hatırlanan sözlerinden birisi “yurtta sulh cihanda sulh” olan bir partinin genel başkanı olarak Kılıçdaroğlu, “islami kurallara uymayan bir ülkeyiz” ya da “şimdi Afrin'de kahraman ordumuzun mücadelesi var” gibi sözleri niçin eder?

Kılıçdaroğlu’nun vizyonu bu mudur?

Kılıçdaroğlu’nun bir suçu yok.

O, bir düzen partisinin başındadır. İster iktidarda olsun, ister muhalefette, ister iktidarı gözüne kestirsin, ister burjuva demokrasisinin ihtiyaç duyduğu muhalefet misyonuyla yetinsin, her düzen partisinin vizyonu bazen “son tahlilde de değil düpedüz işin başında” sermayenin, büyük tekellerin vizyonudur.

Vizyoner burjuvazimiz, Erdoğan’ın sonunda şanzımanı dağıtmasından endişe duysa da, OHAL Cumhuriyeti’nin kapitalist Türkiye’yi yönetmek için en uygun yol olmadığını düşünse de, son 15 yılın meyvesi olan yeni Türkiye’yi yan cebine koymuş durumdadır. Erdoğan’ın “ne istedinizse vermedik mi” serzenişi/şantajı sınıf vizyonunu Erdoğan’ın tutkulu iktidarına indirgemeye yetmez ama Erdoğan’ın bu yan cebe bırakmış olduklarından da kimse vazgeçmez.

Kılıçdaroğlu, şimdi belli ki, Erdoğan’ı aşan (ve belki aşıp geride bırakacak olan) bu sınıf vizyonunun hassas noktalarına seslenmeyi tercih etmektedir.

Suriye’deki, Irak’taki yıkım ve yeniden yapılanmanın kaymağını Çin ve Rusya şirketlerine bırakmamaktan, ABD petrolün, doğalgazın üstüne otururken, Türk sermayesinin de bir şeyler koparmasından söz ederken... Yaptığı budur.

Daha kapalı mahfillerde, Pakistan’a 1,5 milyar dolarlık atak helikopteri satma hazırlığı için “kaçırdığımız laik beyinleri geri çağırsak fazlasını yaparız” diyor olması da mümkündür.

Avrupalı elçiler karşısında görücüye çıkma egzersizleri yaparken bile “Afrin’e işgal demeyin” demesi bundandır. Alman elçisinin “işgal” yoklamasını Merkel karşısında Erdoğan’ın gösterdiği cesaretle yanıtlaması, uluslararası pazarlıkta rol alabilecek kalibrede olduğunu göstermektedir.

Burjuva demokrasilerinin yakın dönem müsamerelerinin hepsine fark atan hileli seçim süreci karşısındaki tavrı, Erdoğan’la gerilimi açık kapışmaya vardırdıklarında bile “yıkıcı” olmamayı seçen burjuvaların tavrıdır.

Peki Kılıçdaroğlu ve CHP bundan mı ibarettir?

Ya da şöyle soralım, Ekmeleddin uğruna kendi tabanına “tıpış tıpış sandığa gidip vereceksiniz” azarı çekmesi onun değişmez huyu mudur artık?

Değildir ve olamaz. Zaman zaman “Erdoğan’dan kurtulalım da ne olursa olsun” körlüğüne saplanabilen milyonlarca insanın “tıpış tıpış” verecekleri fikrini Kılıçdaroğlu’nda oluşturan gerçekten tıpış tıpış verilmesidir. Bu değiştiğinde o da değişmek zorunda kalır. Halkın baskısı sermayenin vizyonuna ağır bastığından da değil, bu baskıyı massetme görevi bu vizyonun parçası olduğundan.

Şu aralar sıklıkla hatırlatılan ve Kılıçdaroğlu’nun neredeyse diktatöryel terbiyesizliğinin bir işareti olarak sunulan “tıpış tıpış” hikayesini hatırlayıp “tatava yapma bas geç”i unutmak mümkün mü?

Ekmeleddin’den çok değil 5 ay önce sahne alan Mansur Yavaş'lı seçimlerde “tıpış tıpış”a rahmet okutan bu zorbalık gayet sivil ve anonim değil miydi?

Özetle herkes birbirini bir şekilde tanıyor, tartıyor. Kılıçdaroğlu için “halk” tıpış tıpış verecek bir yığından ibaret. Sermaye sınıfı için siyasetçiler tıpış tıpış dediklerini yapacak bir hokkabazlar sürüsü. Bu hokkabazlar için sermaye sınıfı “benden gayrısı ile yönetebilir misin” şantajı ile desteği alınacak bir değişmez parametre.

Bizim için durum biraz farklı olabilir, zor tabii. Öyle oluruna bırakıp “tıpış tıpış” gelmesini bekleyeceğimiz insanlardan oluşmuyor bizim gözümüzde halk.

Emek isteyecek. Çürüyen kapitalizmin çatırdayan çatısı altında hiç durmadan çalışacağız.

O zaman tıpış tıpış verecek denilenler gümbür gümbür gelecek.

Tıpış tıpışçıların üstüne yatmasına aldırmadan “Adaletsiz seçime hayır!” diyorsak bundan.