Sol biterse böyle biter

Son olarak Ahmet Ümit söylemiş: Ülkede solu bitirirseniz her şeyi bitirirsiniz.

“Antep düzelir mi?” sorusuna yanıt verirken söylemiş bunu. Düzelmez! Bunu söylemiş, eklemiş “Bütün Antep; romancılar, idareciler, gazeteciler birleşse Antep kurtulmaz.”

Çünkü solu bitirirseniz her şeyi bitirirsiniz.

Doğrudur, çok doğrudur.

Sözüm Ahmet Ümit’e değil ama ben bu doğrudan sıkıldım.

Bu doğruya Ahmet Ümit gibi dünya görüşü solda olanlar tarafından işaret edilmedi sadece sağda yer alan hatta “faşist” diyebileceğimiz kişiler bile hakkını teslim etti söylenenin.

Susurluk katliamının hemen ardından kesilen faturalarda da bu yazıyordu.

Açıkça “kendi düzenimize ayar vermek için bile solu diri tutmak lazım. Sol’u çok ezdik, kendi ayarımız da bozuldu” demişlerdi.

12 Eylül’ün “güçlü iktidar” saplantısını hiçbir zaman terk etmediler ama Susurluk amentüsü de hiç rafa kalkmadı: Güçlü bir muhalefet, iyi bir idare için her zaman lazımdır. Ve bunun ötesinde ülke siyasetinde bir “sol” bileşenin varlığı her zaman iyidir. İfrada kaçmayacak ama! Makul ve yapıcı olacak.

Sol olmayınca sermayenin gözbebeği sağ zincirinden boşanıyor. Aslında sermaye sınıfının bir özelliği ile ilgili bu: Emeğe karşı birleşirler, devrimin soluğu onları birbirine yapıştırır ama meydan tamamen boş kalınca da bencillikleri, doymak bilmezlikleri kendilerini bile bıktırır.

Sol “bitirilince” iflah olmaz bir hale geliyor memleket.

Ve fakat bitmemişi de ele avuca sığmıyor.

Ne yapmalı?

Yani burjuvazimiz aklını başına toplasa ve “sol bir yolunu bulup güçlenirse, silahlarını düzene çevirir” kaygısını bir kenara atsa… AKP bile “komünizmle mücadele diyerek daha tehlikeli bir terör örgütüne FETÖ’ye yolu açtık” itiraflarında bulunmuşken, sola dönük sansürcülük, yok edici düşmanlık terk edilse. Daha demokratik, daha üretken, daha eğitimli, böylece dünyada sözü ve ağırlığı artan bir ülke haline gelmemizi en çok bu ülkenin zenginlerinin istemesi gerekmez mi?

Ama nasıl güvenecekler? Bu şekilde hiç kazık yemediklerini söylemek de mümkün değil. 2015’in bir yarısı boyunca televizyon kanallarını sol muhalefete açmadılar mı? Demokratik tartışma ortamı, fikirlerini açıkça anlatma olanağı… Sonrası hayal kırıklığı. Sen git bağlamayı hendeklere göm!

Akla şöyle bir yol geliyor: Sol bu konuda kendine çeki düzen verse mesela. Çıksa dese ki, “siz bizim korkumuzdan ülkeyi, onu yaşanmaz hale getiren canavarlara teslim ediyorsunuz. Tamam. Biz sizin korktuğunuz ölçüsüzlüklerden uzak duracağız. Modern ve ileri bir ülkenin zorunlu koşulunun demokrasi olduğunu siz de görüyorsunuz. Adaletsizliğin, ölçüsüz bir eşitsizliğin toplumsal dengeyi bozarak, zenginleşmeye ve ilerlemeye engel olduğunu herhalde artık siz de anlıyorsunuz. Bizim tek istediğimiz var: Adil, hakkaniyetli bir siyaset ortamı. Fair play.

Hatta ‘demokrasi ve hukukun üstünlüğü eksenli, mümkün olduğu kadar geniş bir birlikteliğin yaratılması’ için ‘sol, liberal ya da muhafazakar görüşlerin, evrensel demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan  hakları zemininde bir araya gelmesine’ bile varız!

Bu bir çözüm olabilir.

Çok umut verici, bu çözümü uygulayacak bir birikim de var ülkede.

Ama nasıl güvenecekler?

Demezler mi, “yahu arkadaş sol dediğin düzen düşmanlığı demek. Sol dediğin zenginden alıp fakire vermek demek. Sol dediğin isyan demek, devrim demek. Şimdi ‘bizi bu kadar ezmeyin de ülkeyi içine düştüğü bataktan kurtaralım, bırakın gericiliği durdurup, ileri gidelim’ demesi kolay da… Orada durmazlar ki. Hem öyle sol mu olur?”

Hakikaten olmaz. Öyle sol olmaz!

Solu bu kadar budanan, bu kadar yoka sayılan bir ülkenin kendi düzeni içinde de düzen tutmayacağı doğrudur. Ve fakat tersi doğru değildir.

Sömürü düzeni dünyanın hiçbir yerinde “benim sola ihtiyacım var” dememiş, hiçbir bozuk düzen solu daha fazla kullanarak kendini düzene sokmaya kalkışmamıştır. Yukarda adını andığımız “olay” da bunun bir örneğidir: Susurluk’un bağırsak temizliğinden Sedat Peker – Cüppeli Ahmet Hoca, balans ayarından da Abdullah Gül – Recep Erdoğan çıkmıştır, çıka çıka.

“Batıdaki ileri demokrasilerde bunun örneği yok mu” da demesin kimse.

Orada olan, dişli solun dişlerinin sökülmesidir. Emekçi sınıfların güçlü sol yapılar aracılığıyla düzene bağlanmasıdır.

Antep’teki dehşetli yozlaşma bizim derdimizdir. Dert etmeliyiz.

Anti-komünizmin ülkeyi taşıdığı batağa işaret etmek görevimizdir. İlla ki yaparız.

Ama bir yerden sonra düzen, düzen tutmuyorsa, çok da bizim derdimiz değildir.

Bizim derdimiz, bu kadar bozuk, bu kadar saçma bir düzeni hala yıkamamış olmamızdır.

Sol biterse, bunu dert etmeyi bırakıp, düzeni düzene sokmayı görev edindiği için biter.