Onlar için üzülelim mi?

Din. İnsan düşüncesinin ilk büyük soyutlamalarından birisi.

Felsefenin de bilimin de temeli değilse, bir uğrağı.

Şimdi bu alanda, en azından İslam için, en radikal, en keskin duruşu temsil eden topluluğa bakın: Cenneti bu dünyada yapamadığını yapmak, hurilerine kavuşmak için arzulayan bir “canlı türü”.

Cennet cennet olalı böyle zulüm görmedi!

Cennet fikri/ideali böyle bir ağır tecavüze uğramadı.

Bu canlı türü, ayrı bir dünyada, balta girmemiş ormanlarda, çöllerde ya da Asya'nın haşhaş tarlalarına bakan köylerinde yetişmiyor.

Ve cihatçı çeteler, “kafayı çizmiş” manyaklardan, “ilkel canlılardan” ibaret değil.

Daha “modern” daha “devletli” ideallerle bu dehşet manipülasyonuna katılan “kadrolar” var. Onlar ayrı. Onlardan söz etmiyorum.

Evet, dinci gericiliğin bu en dejenere, en kaba, en ilkel hali yine en geri, en ilkel topluluklarda gelişip serpiliyor en çok. Ama bundan ibaret değil.

Bu en yobaz, en cahil, en ilkel yığının düşünce dünyası, ideolojisi ve örgütlenmesi kadar ekonomik yaşamı da var.

Cihatçı çetelerin ve onların "manevi liderlerinin" cirit attığı, camilerinde vaazlar verdiği, evlerinde zikir ayinleri yaptığı kentlerde, yaşam savaşı veren gariban müslüman evlatları…

Onların da bir kısmı bildiğiniz ekonomik çıkışsızlıktan bu işlere giriyorlar.

“Maddiyat” demiyorum. “Parasızlıktan” Los Angeles'daki bir asker kiralama şirketinin kapısından içeri girebilirsiniz ama cihada aynı şekilde katılmazsınız, katılamazsınız.

Sadece, gericiliğin toplumsal temeli bir tebliğ örgütlenmesinden ibaret değil. Cihatçıların hayatı da camide geçmiyor.

Cihada gidenler (şimdilik) kendi ülkelerinde kesemedikleri şeytan alevileri kesmek, şehit olurlarsa cennete gitmek üzere yapıyorlar bunu, doğru.

Fakat bir de “çıkışsızlık” var.

Evine ekmek götürmek, çocuklarına bakmak, hasta anasını hastaneye yatırmak için çabalıyor.

Yobazlıkla hayatta kalma savaşı birleşiveriyor. Şehit olursa hurilere kavuşacak, olmazsa evine ekmek götürecek (döndüklerinde bir gazi olarak karşılanıp işlendirilecekler belki de) insanımsıcıklar.

Haykırarak kurşun sıkan, kafa kesen onlar. Suriye halkının yiğit evlatlarının ve Rus pilotların yok ettikleri onlar. Paraşütle inen Rus pilota haykırarak saldıran, Mad Max'ten çıkma canavarlar onlar.

Peki onlar için üzülecek miyiz?

Bir korku filmi düşünün. Zombiler saldırıyor. Filmin ortasına kadar kahramanın sevgilisi bellediğiniz sempatik sarışın da ısırığı yemiş, “karşı tarafa” geçmiş. Kısa bir duraksamadan sonra baltayla kafasını yararlarken pek ah vah eden olmaz.

Üzülmek değil ama yapmamız gerekenler var.

Liste çıkarmaya gerek yok. İşin felsefesine bakalım.

Siyaseti “evrimsel” ve kendiliğinden bir süreç olarak değil, iradi ve müdahaleci bir pratik olarak anlamamız gerekiyor. “Çoğulculuk”, “empati” falan derken teslim olduğunuz sadece insanlar olmuyor. O insanları, hoşgörüp empati kurmaya çalıştığınız insanları, kalıba sokan düzene teslim oluyorsunuz. Geri olanla “empati” kurmayı liberal soytarılara bırakın. Bizim sadece anlamamız gerekiyor. Nereden geliyor ve nasıl ortaya çıkıyor bu bataklık? Ki kurutabilelim.

Bir de tabii bu işi yapacak bir alete ihtiyacımız var.

Bizim devlete ihtiyacımız var!

Sincan'da göstermelik tank turları düzenleyip, Gümülcine camilerine ajanlarını gömen bir devlete değil. 30 kişilik atölyede, 100 kişilik şantiyede maaşını alamadığı için patronun kapısına dikilen işçinin üzerine jandarmalarını salan bir devlete değil. Sömürüyü bitiren, üretim değil sömürü aracı olmuş makinelere el koyacak bir devlete. Bizim devrimci bir devlete ihtiyacımız var. Bir işçi devletine…

Bu yüzden mücadelemizin merkezinde “muhalefet” değil siyasal iktidarın alınması duruyor.

Bu yüzden “şeriatçı faşizmden” bizi koruyacak müttefiklere değil, devrimci iktidarın oturduğu toplumsal ayakları tarif edecek “takipçilere” ihtiyacımız var.

“Gericilikle mücadele bizim işimiz”se işimizi sandık ustası “siyasetçiler” eliyle değil, kendi gücümüzle ve bu gücü gösterecek kendi aygıtlarımızla yapabiliriz.

Peki bu alete kavuşana kadar neye kimlere üzülelim?

Üzüleceksek insanlığın 40 bin yıl gidip de eşiğine vardığı cennetten geri dönüşüne üzülelim.