Normalleşmenin şirin ‘babası’ Sedat Peker (Yerse!)

Yenikapı ruhunun medcezirinde terör faslı ona düşmüştü. Oluk oluk akacak kandan söz etti.

Ülkenin son 5 yılının yarısı esas reis için “Aman dikkat! Gitmemek için iç savaş bile çıkartır bu” denilerek geçmişti.

Bir önceki yerel seçimlerde (2014) “Aman dikkat edelim, provokasyon yapıp seçimleri hiç yaptırmayabilir” denilerek herkes çok dikkatli olmuştu.

Hatta CHP son hafta yapacağı mitingleri bile gözden geçirdi... Provokasyon çıkmasın, seçimler iptal edilmesin diye!

Sedat “reyisin” meydan okumaları, “kannn” kokan konuşmaları korkulan şeyin gerçekliğine işaret ediyordu.

Gerçekten böyle miydi?

Doğrusunu söylemek gerekirse, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip, “polis ordusu” milyona değilse milyonun yarısına dayanmış Türkiye’de “esaz Reyisin” paramiliter gücü “organize suç örgütü lideri” sıfatıyla onore edilmiş, kafası güzellerin reyisliğinde kurulacaksa... Biz böyle zannedeceksek... İşimiz iş.

Gerçi işimiz zaten iş. 2018 seçimlerinden sonra Sultangazi'de ruhsatı dükkandan alarak sahip olabildiğiniz (pompalı!) av tüfekleri ile yapılan çatapat gösterilerinden derin bir panik çıkarmayı başaran toplumsal muhalefetimize bakarsanız!..

Öte yandan “kann” kokan açıklamaların boş olduğunu kimse söyleyemez. Birincisi, bu “alemde” bazı “reyislerin” harekete geçirebildikleri “organize” güç kadar önemlisi onların bir sembol olmaları, niteliksiz kalabalıklar için rol model olmaları... İkincisi, Kadıköy’de arabanızı park edecekseniz hafif bir ürperti yaşayabilirsiniz adını duyunca belki ama tüm ülke ölçeği için biraz “traşş” sayılması gereken bu tehditler asıl “reyisin” niyetini ya da şantajını usturuplu bir biçimde yansıtmaya yarıyordu.

Anavatanı İtalya’yı bilmem ama bizim ülkemizde mafyayı abartmamak lazım. Daha doğrusu mafyanın bağımsız bir gücü olduğunu hiç düşünmemek lazım. Türkiye’nin son 50 yılına bakın: Mafya devletin emir kuludur. Başka hiççç bir şey değil. (Güçlüdür ayrı. Bu da mafyanın gücünün değil burjuva devletin dejenereliğinin ölçütü olarak görülmelidir.)

İstanbul’da “babalar operasyonuna” hazırlanan 12 Eylülcüler, İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’ya söz geçirememiş, adam operasyonu MHP’li babalara uçuruvermiş, çok kızan cuntacıların da elinden tek gelen Şükrü Balcı’ya bir sefaret görevinden emeklilik vermek olmuş...

Bu bile mafyanın gücünün değil, son Türk devletinin mafyasına kıyamamasının işaretlerindendir.

Ama asıl konumuz bu değil.

Sedat Peker, iki hafta önce son “babalığını” yaptı ve tribün liderleriyle toplandı. Tribünlerden habire küfür yemekten bıkmış iktidarın işaretiyle mi yaptı, yoksa kendi işgüzarlığı mı bilemiyoruz...

Bildiğimiz, ordan bir şey çıkmadı. Tribünlerde bir karşı terör uygulayarak “her şey çok güzel olmayacak uleyn! Her şey daha güzel olacak” dedirtme gibi bir yol açılmadı.

Fakat o günden sonra Peker’e bir şeyler oldu.

Son olarak kızının cimnastik gösterisi ile gündem oldu!

Vay efendim 4,5 yaşındaki kızını cimnastiğe nasıl vermiş! Bunu diyenlere güzelce cevap verdi: Yobazlık yapmayın uleyn!

soL Haber sitesinde Sedat Peker’in son haftalarda artan “medyatik” çıkışlarını haber yaparken biraz tadını kaçırmış olabiliriz. “Bu adamı niye adam yerine koyuyorsunuz” içerikli çok küfür yedik. Öte yandan iki tane S-400 kadar ağırlığı olmayan bu konunun bir simgesel değeri olduğunu düşünmek de çok yanlış değil.

Sedat Peker’in sitesinde yayınlanan son açıklamadan bir cümleyi haber yapmayalım ama bu köşe yazısının bir yerlerine sıkıştırıverelim bari:

"En çok gülmeme sebep olan ise, çocuğumu baleye gönderdiğim için birkaç kişinin, 'SEDAT PEKER  ATATÜRKÇÜ'ymüş' demeleri oldu. Gülsem mi, ağlasam mı vallahi bilemiyorum... Ancak bu tip düşünenlere şunu özellikle söylemek istiyorum:
Çocuğunu jimnastiğe, baleye yolladı diye kimse ATATÜRKÇÜ olmaz, olamaz ya da ne bileyim sadece kapalı kıyafet giydi, sakal bıraktı diye de bir insan dindar olamaz
." 

Sözün çoğu aptala söylenir. Başlığa dönüp bitirelim. 

Yahu “kann” kokan konuşmaların beyaz pabuçlu reyisi, kızını cimnastiğe gönderdi diye Atatürkçü olmaz.

Olursa da, Bülent Arınç’ın bilmemne bilmemne kurulunun ilk şeysi olmasıyla ne kadar normalleşirse bu ülke, o kadar olur.

Bitirelim dedim ama... Şunu da söylemezsem eksik kalır.

Sedat Peker’i haber listelerinde görmekten hazzetmeyen çok okuru var soL’un.

Anlıyorum.

Anlıyorum da kardeşler... İmamoğlu’nun kurulu kurşun askerlerle “diyalog” girişimlerini, sanki çok yeni ve çok şaşırtıcı bir şeymiş gibi ağır mazoşist bir kararlılıkla tekrar tekrar izlemek günah olmuyor da, bu mu günah oluyor.

Başa dönelim... Erdoğan’dan kurtuluşun yolu normalleşmeden geçiyor bu düzenin sahipleri için.

Bu durumda normalleşmenin şirin “babası” olarak da Sedat Peker’e talim etmek düşüyor size...

Yerse!