“Ne diyon sen hele Hüseyin Çavuş?”

Cem Karaca’nın pek neşeli seçim şarkısından alınmadır, başlıktaki soru. Aslında asıl neşeli bölüm şöyle:

“Gahve köşesinde üç beş tane başbakan oturuvemişlee

Amanieyynn...

Vallahül azim biz cihana bedeliz

Va mi bize yan bakan hee?

Eee essah deyon be Hüseyin ağa

Hakkaten sence ne oluvecek bu işlee

Valla nolcek olecee bişey yok

Dönecez dönecez ayni yere geleceez

Yavv ben şimdi deyom ki yaniii

Esas bu tütün tütün meselesi

Tütün tütünün başlik kaadi ne olcek

Bu yeni gelen hökümet acaba

Tütün masraflarını

Yüskek mi duta alçak mı?

Ne diyon sen hele Hüseyin çavuş?

Vallahül azim ben ne deyem ki

Ben bilirim bilirim onu sölerim

Gulak verin sözüme

Osmannının ipiynen inmen sakın guyuya...”

Türkiye’de seçimler hakkında yazılıp çizilmiş, söylenmiş şeylere topluca bir bakmak, özellikle halk arasında dolaşan sözlü kültürü belki bir yazılım ile analiz etmek mümkün olsaydı herhalde oldukça çelişkili sonuçlar çıkardı.

Seçimlere nihilizmin kıyısında dolaşan bir negatif ruh haliyle giren, anket yapılsa “seçimlerdeki ruh halinizi en iyi anlatan hangisidir” diye sorulsa, Cem Karaca’nın bu şarkısının açık ara kazanacağı bir ülkedeyiz...

Ve gerçekte durum bu değil.

Seçimler, belki de tam bu şekilde halktaki tüm “negatif enerjiyi” soğurmak, bütün bu tehlikeli ilgisizliği ortadan kaldırmak için kullanılıyor.

Her seçimde toplum (ve elbette önce devrimciler) hayali olduğu empoze edilen seçenekleri eleyip, somut, gerçek ve tanımlı olan yollardan birisine yönelmeye ikna ediliyor.

“Ne diyon sen hele Hüseyin çavuş” denildiğinde zaten akan sular duruluyor.

“Pozitif olun, plan proje geliştirin, ne elde etmek istiyorsunuz?” bunlar söyleniyor ve böyle gidilen seçimlerle toplumda biriken yıkıcı enerji soğuruluyor.

“Yıkıcı!”

Yıkıcılığın (adı üzerinde) yapıcı bir tarafı olur mu?

Aslında olur. Kapakları açar. O kapaklar açıldığında görülmeyen çıkış yolları, yapmanın olanakları görülür hale gelir.

“Pozitif” olmamakla tarif edilen, somut bir planı ya da çıkışı ortaya koymayan tüm tepkisellikler, muhalif arayışlar “projecilik” eliyle mahkum edildiğinde o kapaklar kapalı kalacaktır.

Bakunin yerelde iyi çalışana oy verecektir. “Seçim sandıklarını yakmayacaksan, sandığın suyuna gideceksin” dedirtilen Lenin, “seçilecek aday koymaya” ikna edilecektir.

Komünistlerin seçimlere “protesto oylarına” gözlerini dikip, “eskimiş sandıklarınızı atmayın, paspas yapın” sloganlarıyla gireceğini söylemiyoruz.

Ama sonunu düşünmeyen, somut bir çıkış yolu önermeden “bu böyle gitmez” diyen bir toplumsal protestoyu ortada bırakmak olacak iş değildir. Türkiye solu bu olmayacak işin de ötesine geçmiş, seçimlerden ve biraz da düzenden umudu kesmiş insanlara “bunun hiç yapıcı bir tavır olmayacağını” anlatmakla meşgul. Bazen Lenin’den alıntılarla!

Seçimler “isyanın” (arabesk şarkılarla değil, gerçek “itaatsizliklerle” gelen isyanın) gemlenmesi, düzen sınırları içinde mümkün olan yolların dışında tüm yolların kapatılması için iş görüyor.

Biz komünistler maceracı filan değiliz. Yıkalım da gerisini allah bilir gibi bir belirsizliğe hiç hevesli sayılmayız.

Bu dünyanın nereye gitmesi gerektiğinin, insanlığın aydınlık bir geleceğinin nasıl örülebileceğinin deyim yerindeyse “bilimine” sahip olduğumuz iddiasındayız.

Ama toplumun bizim yolumuza girmesi, “bilimin kavranması” ile olmayacak. Toplumun gerçek kurtuluşuna yönelmesi önce önündeki engelleri aşması, dayatılmış ve değişmez sanılan normların yıkılması ile olacak.

O yüzden her seçime aynı kararlılıkla giriyoruz. “Bu sefer kazanacağız” diyerek değil. Her seferinde bu sefer durduracağız, devrimci arayışın, isyanın, yeni bir düzene yol verecek yıkıcı enerjinin “yerelde adaya veren Bakunin” karikatürleri ile berhava edilmesine izin vermeyeceğiz diyerek giriyoruz.

Sandıkları yakmaktan beter edeceğiz. Alevle mühürlenmiş oy pusulalarıyla yapacağız bunu.

-Öyle mi diyon Hüseyin çavuş?

-Hee. Öyle diyom.