Memleketin birinde hoptirinam

Her şeyde tutarlılık aramamak lazım.

Çok alaturka bir giriş oldu. Estetize ve entelektüalize edeyim.

Değişimin dinamiği bir yanıyla toplumlarda ve bireylerdeki tutarsızlıktır.

“Halkımız mütedeyyindir.”

Lakin halkımız çoğu yerde her şeye rağmen çocuklarını imam hatip okullarına göndermeyi tercih etmemektedir. Din iyidir güzeldir de kafayı dinle bozan çocuklarının bir baltaya sap olamayacağından, üniversiteyi kazanamayacağından, matematik öğrenemeyeceğinden korkmaktadır. On yıl önce bunlara “yarın yine Sincan'da tanklar yürür. Ondan sonra kaç yıllık imam hatip okuması gitti yabana” ruh hali de eklenebilirdi. Şimdi tanklar Cizre'de yürüyor. Sincan yırttı.

İmam hatibe göndermeye meraklı değildir amma kendisinin de oy verdiği gerici hükümetin okul saatlerini İslam'la doldurmasına karşı çıkmayı düşünmez; yapılan çok hayırlı bir iştir, ona göre.

Devlet hastanelerinde çalışan hekimlerin başına her gün bin türlü değişik iş gelir. Bunlardan birini okudum yakınlarda.

Kara, kapkara çarşaflı bir kadın, beraberinde eşi acile gelmişler. Bayılıvermiş. Erkek doktor elini tutmuş, nabzını saymış, tansiyonunu ölçmüş. Peçesini kaldırıp gözünü, boğazını kontrol etmiş. Kocası adamcağız da kaygıyla doktorun hanımını iyileştirmesini beklemiş.

Buradaki tutarsızlık elbette üzerinde durulmayı, “ee gördün mü bak” sözleriyle açığa vurulmayı istiyor. Ama yine de bu tutarsızlık ana değil sürece ait, ikiyüzlülük ve riyakarlığı besleyebileceği gibi değişimi de getirebilecek bir tutarsızlık. Çok insani olduğunu ekleyelim ki, biz de tutarsızlık etmeyelim.

Ötesi var. Bir İslami radyo kanalında, hoca kılıklı bir adamı dinledim.

Kız çocuklarının okumaması gerektiğini savunuyor. Bastıra bastıra da anlatıyor. Sonra bir noktada “ve fekat yine de kız çocuklarının okumasının hayırlı olabildiği” bir konudan söz ediyor. Hekimlik! Hanım kardeşlerimize rahatsızlandıklarında erkek bir doktorun bakması hiç uygun değil. Eh, bu durumda okuyup doktor olmuş hanım kardeşlerimizin varlığı pek güzel! Tabii yine de kız çocuklarının okutulması doğru değil.

Buradaki tutarsızlığın otantik çözümü herhalde herkesin aklına gelmiştir. Sonuçta kadın hasta olduğunda öyle detaylı tetkiklere gerek yok! Beyi, hekime anlatır derdini, öyle sağına soluna bakmadan yapılabilecek tetkikler varsa yapılır. Öyle ya, saçının teli haram ama herhalde bir bardak içinde getirip bankoya koyduğu idrar da haram değil. Gerçi... Neyse.

Tutarsızlık aranmaz diyorum ama şu da açık: Bir riya cehennemine dönüşümümüzde bir dediği bir dediğini tutmayan, yapıp ettiklerini herhangi bir ilke, kural ya da değere bağlamayan/artık bağlayamayan bir toplumsal dokunun yeri var.

Biraz “pazar yazısı” tadı oldu belki ama okur bağışlasın. Bir başka yaşadığımı anlatarak tamamlayayım.

Ergenekon günlerindeydi. Operasyonlar sırasında Samsun'da bir doktor da alınmış, yolsuzluk, rüşvet ve darbecilik gibi suçlarla tutuklanmıştı. Adam tutuklanalı ya yarım saat olmuştu ya bir saat, Samanyolu gibi bir kanalda daha önce yapılmış gizli çekimler, konferans görüntüleri gibi şeylerden oluşan bir VTR yayınlandı. Ergenekon'un ne kadar fena bir şey olduğunun yeni kanıtı, polis operasyonundan yarım saat sonra adeta bir belgesel kıvamındaki arşiv görüntüleri ile halka sunuluyordu.

Oturduğum berber koltuğunda bu duruma işaret ettim. Bu arada berberdeki yegane gazete Türkiye. “Adama yeni operasyon yapılmış, yarım saatlik belgeseli kanalda hazır. Bayağı kampanya gibi hazırlanmışlar işte” dedim.

Berber ne dese beğenirsiniz? “Abi” dedi, “bunların hepsi tamamen yalan da olabilir.”

İstanbul'un ortasında bir çakma Baudrillard!

“He” dedim “La guerre du Golfe n'aura pas lieu.”

“Ne?!” dedi.

“Körfez savaşı diyorum, hiç olmadı aslında.”

“Haa” dedi. “Bak onu duymamıştım ama doğrudur abi. Olmamış da olabilir. Ben Saddam'ın gerçekten yakalandığından da kuşkuluyum.”

Yani tutarsızlık derken, “gerçeklik algısını kaybetmiş bir memlekette hoptirinam” değil kastettiğim.

Tutarsızlık, halkın diyalektiğidir.

Ve tam bu yüzden tutarsızlıkla mücadele etmek devrimci bir görevdir. Etmez de kendinizi uydurursanız, kendiniz madara olursunuz, memleketse... Neyse.

BİR DE NOT:

"Memleketin Birinde" ve "Hoptirinam" Aziz Nesin'in iki kitabıdır. Çocukken bu ikisinin birleştirilerek basıldığı "Memleketin Birinde/Hoptirinam" kitabını okumuştum ve geçen yıla kadar Aziz Nesin'in kitabının adının bu olduğunu sanıyordum: Memleketin Birinde Hoptirinam.
Bu yıl yeniden elime alıp bakınca şaşırdım. Ama hoşuma da gitti. 

GÜNÜN SÖZÜ

Sözün tamamı aptala söylenir.