Kriz hikayeleri ve emekçiler

Kriz tellallığı yapan yapana. Sanki kriz hizmetinde oldukları düzenin krizi değil. Sanki bozuk düzen, onların düzeni değil. Sermaye ve partileri, kendi krizlerinden yine emekçiye pay çıkarmak peşinde.

Yıllar var, bir konu neredeyse ülke gündeminden düşürüldü.

Türkiye ekonomisinin, daha doğrusu Türkiye kapitalizminin yapısal sorunları.

Dışa bağımlılık, özellikle “ihracata dayalı büyüme” adıyla yutturulan modelin yerleştirildiği 12 Eylül arkası günlerden beri temel bir sorun.

Burjuva iktidarları bu sorunu şimdiye kadar hep bir “parasal” sorun olarak sunmayı tercih ettiler. Dış ticaret açığımız şu kadar milyar dolardı, her yıl şu kadar milyar faiz ödüyorduk, her yıl şu kadar milyar dolar kaynak bulamazsak ekonomi duracaktı, dolar kurundaki ani artış şu kadar milyar TL zarara uğrattı devleti vs.

Bunların hepsi gerçek ve büyük problemler. Özellikle, dış ticaret açığı gibi dönemsel ya da anlık olmaktan çok yapısal olanları.

Sorun şu ki, ekonomik sorunların kaynağında patron sınıfının tercihlerinin ürünü olan yapısal bozukluklar var. Türkiye kapitalizminin, kapitalist düzenin bekçilerinin, bu düzenin ağası olan sermayenin bozuklukları.

Bunlar uzun süredir konuşulmuyordu.

Bir yerlerden “para” geldikçe (burjuva hükümetleri buna kaynak bulmak diyor) ani devalüasyonlara, yüksek faizli borçlanmalara daha az rastlanıyor, yapısal sorunların üzeri örtülüyor, ortaya çıkan kesintili çalkantıları şurada patlayan bombaya, burada yapılan operasyona, şu muhalefet liderinin konuşmasına, bunları hiçbiri yetmediğinde Gezi’ye bağlayarak durumu idare ediyorlardı.

Bugünlerde yeniden krizi konuşmaya başladık.

Bu gündemin bir tarafı önceki dönemlere ilişkin söylediklerimizden çok farklı değil: Ekonominin yapısal sorunları ve ekonomik kriz değil, finansal gelgitler ve olası bir finans krizi konuşuluyor.

Doların yükselişi, büyük miktarda borç stoku olan özel sektör sermaye gruplarını zayıflatıyor, enflasyon hortluyor vs. Reel sektörü vuracak denilen kriz bile “parayla” tarif ediliyor.

Öte yandan burada tartışılan sorunlar gerçek sorunu gizliyor.

CHP’li burjuva ekonomisti Selin Sayek Böke “Cumhurbaşkanı konuştu dolar fırladı” diyor. “FETÖ operasyonları piyasaları kaygılandırıyor” diyor.

Sonuçta AKP’nin ve Erdoğan’ın yaşadığı yönetme sorunlarının ve siyasal çalkantıların ekonomik krizi tetikleyeceğini ima ediyor.

Sert muhalefet böyle sesleniyor: Erdoğan başkanlıkta inat ederse hepimiz aç ve işsiz kalacağız!

Hükümetin de bunlara yanıtı hazır: Milli iradeyi tanımayan FETÖ/PKK muhalefeti sorun yaratıyor, bu da ekonomiyi etkiliyor. Buna bir de yabancı mihrakların bilinçli sabotajlarını ekleyin!

İktidar iddialı ve suçluyor: Gezici, FETÖcü girişimler devam ederse ekmeğinizden olacaksınız!

Burjuva siyaseti krize oynuyor. İlginç olan şu ki, sadece muhalefet değil, uygun manevralarla militan bir kitleyi kışkırtabileceğini düşünen hükümet de (üstelik krizin planlanmış unsurlarının kendisini hedef aldığını bile bile) bunu yapıyor.

Çünkü, Türkiye ekonomisini bir büyük bombanın üzerine oturtan yapısal sorunlarla ilgili hiçbir kaygıları yok. Kaygıları olsa yapabilecekleri bir şey yok.

Türkiye kapitalizmi dışa bağımlı. “İhracatçı” dedikleri sektörler bile çok büyük bir dış girdi ile çalışıyor. Aldığını satmaya bağımlı, dış girdiler olmadığında (üstelik bunların bir kısmı doğrudan teknoloji yatırımlarına, makine parkına ilişkin) üretemeyecek durumda olan kahraman Türk ihracatçısı, memleketin umudu olarak gösteriliyor!

Sayek Böke’nin söylediği bir diğer şey, meseleyi biraz daha fazla can yakıcı tarafıyla ortaya koyuyor: Özel sektörün ciddi bir dış borç yükü var ve dolardaki oynama bu borç yükünü büyütüyor. Böke bu borç yükünün özel sektördeki sermaye sahiplerinin, dolayısıyla işçilerin olduğunu söyleyiveriyor!

Fabrikalar patronların, hisse senetleri patronların, kâr payları patronların...

Ama borçlar işçilerle ortak!

Aslan sosyal demokratlar bunca yıl gerici hükümetin ve patronların insafına terk ettikleri işçilere şimdi “oy verdiğiniz hükümet kriz yarattı, faturayı ödemek de size düşecek” demeyi düşünüyor...

Yıllarca asalak patronların emrinde çalışmış, işçinin alın terini “turkuaz projelerle” sermayeye ucuza yedirmiş olan hükümet, şimdi çıkıp “geziciler krizi tetikledi” diyerek yoksul emekçileri birbirinin üzerine salmayı düşünüyor...

Herkesin bir düşündüğü, bir planı var.

Bizim de var.

Yağma yok, sosyalizm var.