Korkak sınıfın son cüretkarlığı

Bilinmiyor değil: korkak ve temkinli bir burjuvazimiz oldu.

Emperyal genetik hafızası “saldır” der durur, ama o sınırlarının dışında cüretkar zorlamalar yapmaktan kaçınırdı. Emperyalistlerin “kur” dediği kirli ittifakları kurmak, “vur” dediği yerlerde sinsi ve adaletsiz çatışmalarda tetikçilik yapmak dışında tabii. Eli Azerbaycan’dan Polonya’ya, Afganistan’dan Kıbrıs’a kadar uzayan ama en karanlık tezgahlarda, kimilerinin “işte benim Osmanlı torunum” dedirten becerikli organizasyonlarda emperyalistlerin elini bırakmayan bir burjuvazi.

Sonra durum değişti. 1990’ların sonundan beri bu korkak sınıf “korkunun ecele faydası olmadığı” bilgisiyle yaşıyor.

Bu bilgi “çok da haklı olarak korkak olmuş” sınıfı cüretkar adımlara zorladı.

AKP, Yeni Osmanlı, Tayyip Saltanatı…

Başımıza örülen bu çoraplar, zengin sınıfın riskli, toplumu da bizzat yöneten bloğun da iç dengeleri açısından sorunlu bu cüretkarlıkları, öyle “gökten” falan inmedi.

Yönetmek için dine, islam gericiliğine mahkum olduklarını düşünüyorlardı, İslamcıları sonunda “tek başına iktidar” koltuğuna oturttular. Hesapsızlık mı? “Nasılsa ordu var” cesareti mi? Hadi canım!

1990’ların yeni dengelerinde bile “aman sırtımızı Ortadoğu’ya yüzümüzü Avrupa’ya dönelim ve ağzımızı hayıra açalım” düsturu ile hareket ederken, yaygın kullanılan sevimsiz ifadeyle “bir Ortadoğu ülkesi haline gelişimiz” düşülen bir tuzak mı? Yapmayın allah aşkına!

Şimdi zenginler ülkeyi içine soktukları bu korku tünelinde bir ışık arıyor.

Bir geri dönüş yolu mu? Hayır. Bu imkansız. Zincirlerinden boşalmış bir padişah bozuntusunun aptallık ölçüsünde cüretkar hamlelerini geri sarmak başka bir şey, örneğin Türk-İslam muhafazakarlığının siyasetin merkezinden kovulmasına kadar gidecek adımlar atmak başka.

Restorasyon solu dediğimiz arayışın ne kadar büyük bir emek ürünü olduğunu herhalde hepimiz görüyoruz. Ama bunu belki 20 yıldır dillendirilen “düzene denge getirecek bir sol muhalefet” olmaktan çıkarıp gerçekten bir iktidar alternatifi haline getirmek… Bunun için korkak burjuvazimizin delirmiş olması gerekir. Ya da sınıf korkularının onu delirtmiş olması. Henüz bu aşamada değiliz. “Biz” bu noktaya gelemedik.

Tüm bunları hatırlatmak niye gerekli?

Son söz yerine iki nokta…

RTE bir tarihsel arıza, bir emrivaki ya da köksüz bir şeytan değil. Onu oraya, bizi buraya “70’inden sonra azan” zengin sınıfı getirdi. Bu sorumluluğu hatırlatmak, “hilkat garibesinin” o kadar da garip bir yaradılışı olmadığını vurgulamak zorundayız. “Zenginliklerinizi 5 kat artıran” bu adamı önümüze atarak kurtulamazsınız. O varsa, sizin yüzünüzden var. “Raporlu” deyip temize çıkartmayacağız ama sizi unutacak da değiliz.

Sanayi merkezlerinizde siz biraz daha zengin olacaksınız diye binlerce insanın birkaç saat içinde ölebileceği bir ayarsızlık yaşıyorsak, bu bir delinin hesapsızlığı değil. Sizin kâr hırsınız.

IŞİD’in bombalarını korkuyla beklerken, her gün birkaç canımızı daha ve artık neredeyse kanıksamış olarak iş cinayetlerine kurban veriyorsak, bunun günahı “görmemiş nurjuvaların” boynuna değil.

Ve ikinci nokta, bombaların patladığı, sağda solda bubi tuzaklarının kurulduğu/keşfedildiği ülkenin bu haline bakarak, bir delinin esiri olduğuna inanmamızı bekleyemezsiniz. Bizi 12 yıl bir deliyle terbiye ettirip sonra da “aman herkes bir el atsın da şu deliyi indirelim, olmadı terbiye edelim” demenize kanmamızı bekleyemezsiniz.

Deli sizin deliniz. 80 yıllık korkaklığınızın sonunda gelen çılgınca cüretkarlığınız.