Komünist adı (yeni yeni yıllara)

“En büyük engel adınız. Millet ‘komünist’ kelimesini duydu mu kaçıyor.”

“Çok doğru bu söyledikleriniz ama bunu komünistlik olarak sunmasanız işiniz çok kolaylaşır.”

“Komünistlik deyince milletin aklına dinsizlik, imansızlık geliyor. Biliyorsunuz işte, bir de böyle efendim karısını kızını paylaşan filan. Yani böyle biliyor millet. Hep öyle anlatılmış.”

Bu sözleri çok duyduk. Alaya almak, eleştirmek için de söylemiyorum. Böyle düşünenlerin önemlice bir kısmı iyi niyetli insanlar. Hatta başlarda böyle düşünürken komünist partiye üye olanlar da var. Komünistliği benimsemeye hazır, hatta burdaki kurtuluş ışığını görmüş ama “bir parça eğilsek halka doğru” ukdesi olanlar ve başkaları.

Biraz daha siyaset meydanında tımarlanmış geçinenleri ekleyelim. “Tarikat kafası bu. İsim takıntısı. Komünisti at, Devrimci koy. Halka mal edeceksen böyle. Yok öyle dar grup kafasıyla, alinin velinin partisi olacaksan, uğurlar olsun.” Daha soldan, daha entelektüel ve dahi daha siyasal görünse de başta andığım cümlelerdeki samimiyet yok burada.

Peki biraz da gerçek payı yok mu söylenenlerde?

Komünistlerin, üstelik dünyanın her yerinde, kitlesel örgütlenmelere giderken ilerici, yurtsever, devrimci ya da hatta sosyalist kelimelerini tercih etmeleri sadece burjuva düzenin yasakları ile mi ilgili?

Yani, yasal sınırlar olmadığında da komünistlerin böyle “nik”lerle siyaset yaptıkları olmuyor mu?

Komünistler, evet uzun bir süredir ve evet dünyanın her yerinde halka neredeyse “komünistliği zorlamıyoruz. Ortak çıkarlarımız, ortak ideallerimiz var sizlerle ve bu idealler adına bizim ismimizle değil sizin beğendiğiniz isimlerle bir araya gelebiliriz” diyebiliyorlar.

Bu örneklerin bir kısmında, komünist parti zamanla gereksizleşiyor. Sol, sosyalist, devrimci ya da ulusal kurtuluşçu cepheler giderek komünist partinin örgütlediği kitlesel ölçekli örgütler olmaktan çıkıp, komünist partinin yerini alıyor.

Komünist partiler böylece tasfiye ediliyor.

Ediliyor da ne oluyor?

Vallahi edene de yaramıyor.

Bu örneklerin istisnasız hepsinde düzenin de parmağı var. Komünist partinin tasfiyesi işlemi tamamlanınca, tasfiyenin faili ve kâr edeni olanlar da zamanını doldurmuş oluyor.

Ama kural değil. Komünist partiler, devrimci, yurtsever cephelerin içinde eriyip gitmeden de var olabiliyorlar. Yine kural olarak, içinde değil çekirdeğinde yer aldıkları için. Eriyip gitmedikleri için. Tersine, kendi adlarıyla var olmaktan vaz geçmedikleri için. Komünistlik çünkü, artık insana umut veren, gelecek güzel günleri, kurtuluşu gösteren her bir kelimede vazgeçilmez olduğu için.

Açık söyleyeyim, bence son dönemde sokaklarda, gelip geçerken aldığı bildiriye bakıp “çok güzel diyorsunuz da, komünistlikle bunları yapmak zor olmayacak mı” diye soranlara çokça rastlıyorsak, bu bir kaçkınlık durumunu, komünistleri komünistlikten vaz geçirme arayışını yansıtmıyor.

Komünistler, kendi kimliklerinin, kendi programlarının, kendi ideallerinin ve mücadelelerinin kararlı sahipleri olduklarını gösterdikleri ölçüde umudun ışığı parlıyor. Işığa yöneliyor insanlar ve kısa bir bocalamayla devam ediyorlar.

-Peki bu komünist adı zorluk çıkarmayacak mı?

-Bize de öyle geliyor. O yüzden yumuşatmayı, değiştirmeyi düşünüyoruz.

-NE!

-Şaka şaka.

-Aman şükür. Peki nasıl üye oluyoruz TKP’ye?

Adını, bayrağını bir yük olarak görmeyen, olmadık “cephelere” sığınıp kimliğini kaybetmeyen, düzen partilerine, tatlı su solcularının devşirme havuzlarına yerleşmeyenlerin, ismini sadece ikbal kapılarında pazarlanacak bir “yan marka” olarak görmeyenlerin partisi, Türkiye Komünist Partisi 97 yaşında. 

Ve adet olduğu üzere Nâzım’ın 57 yıl önce yazdığı şiiri tekrarlayarak.

 

KIRKINCI YILIMIZ

Hepimiz kırk yıl önce doğduk,

kırk yıl önce sabahleyin

kırk yıl önce gün ışırken Bedreddin'in İznik Gölü'nde

çamlı bellerinden birinde Köroğlu'nun

ve Sibirya'dan, esirlikten dönen Bolşevik Osman

pusuya düşürürken Urfa yolunda seher vakti Fıransızı.

 

Hepimiz kırk yaşındayız

yirmisine basanımız da

altmışını geçenimiz de

atılıp ölenimiz de İstanbul'da Müdüriyet penceresinden.

 

Bu kırkıncı yılımızda

ne bir ormanız

ne şose boyunda tek tük kavak ağacı

bir tarlayız tohumu saçılmış.

 

Hepimiz kırkına bastık bu sabah

hapiste yatanımız,

işyerindekilerimiz, muhacirimiz.

Hepimiz kırkına bastık bu sabah.

Yoldaşlar yeni yeni yıllara!

Eylül 1960