El Emin olarak komünist

El-Emin…

İzleyicilerinin yazdığı metinlere göre İslam Peygamberi'ne bu lakap peygamberliğini ilan etmeden çok önce verilmiş. Yalan söylediği hiç görülmemiş. Dürüstlüğüne diyecek yokmuş. Güvenilir, emin bir kişiymiş.

Zorunlu din eğitiminin parçası olarak okutulan “Din Bilgisi” kitaplarında önce bu anlatılıyor. Herhalde bir ateistin aklında din derslerinden kalan tek parçanın bu olması tesadüf değil.

Güvenilirlik önemli. El Emin olmak önemli.

Bunun için “yalan söylememek” de yetmez elbette. Kavrayışına, muhakemesine güvenilir olmak da gerekir. Güvenilir kişi sadece kendisi doğrucu olduğu için değil, başkalarının söylediği doğrularla yalanları ayırdedebildiği için de “emin”dir.

Ve El Emin olmak için sadece dostları içinde güvenilir olmak da yetmez. Doğruculuğunu, kuvvetli ve adaletli muhakeme yeteneğini, dirayetini sadece dostları yararına kullanan kişi zamanla “kendi tarafında” da güvenilir olmaktan çıkar.

Sol, bu ülkede güvenilir sıfatını kazanabilmiş olan bir siyasal/toplumsal özne. “Dinsiz ve imansız” olduğu herkese belletilmiş olan solcunun “el emin”liği pek az kişi için tartışmaya açık. (Ya da öyleydi. İşin bu kısmına sonra gelelim.)

Kimi “cin olmadan şeytan çarpan” siyaset teorisyeninin sandığının aksine, bu bir zaaf, başarı önünde bir engel değil, bir avantaj. Üstelik yapılan işle, amaç ve hedeflerle de uyarlı.

Her şey bir yana hava dumanlı olduğunda, yalanla gerçek birbirine karıştığında, halkın devrime “inancı” zayıflar ve bu durum düzeni değiştirmeye çalışanların değil, düzenin işine gelir. “Her şeyin yalan olduğuna” inanan bir halk için durgunluk, kenara çekilmek, saklanmak ve sesini kısmak bir refleks haline gelir!

Bunun için sol, doğrucu olmak zorunda. Güvenilir, adaletli ve sağlıklı bir muhakeme yeteneğine sahip olduğunu göstermek zorunda.

Ve üstelik bunu siyasal bir biçimde, siyaset içinde yapmalı. Doğruculuk solun bir niteliğidir sonuçta amacı değil.

“İşin bu kısmına sonra gelelim” dediğim şeye gelelim.

Bugün sol bu niteliğini kaybetmenin eşiğinde. Bunu çoktan kaybetmiş olan bir kısım sol var elbette. Ama bugün mesele bunun ötesine geçiyor. “Sol”un kendisine, manevi varlığına atfedilen “doğruculuk” aşınıyor.

Komünistler ayaklarını “sınıf”a sıkı sıkı basmalı derken bir de bu nedenle haklıyız. Çünkü “doğruculuğun” aşınması sola ulusal siyasetten sirayet eden bir durum. Perinçek figürünün ve artık onunla anılan bir “ulusalcılığın” biriktirdikleri ortada. Sonuçta ulus, dünya pazarı içinde, uluslararası rekabet ve çatışma içinde tanımlıdır. Ulusal hedef ve idealler bu nedenle ilkesizliğe de, kurnazlığa da, kandırmacılığa da açıktır.

Lenin ve arkadaşlarını insanlık “karanlık çağın diplomasi belgelerini faş etmeleri” ile anıyor. En fazla örneğin Stalin'in “külyutmazlığı” bir övünç kaynağıdır. Onun mirasına da tebelleş olmuş Putin için bile “Stalin rakiplerini Yalta'da oyuna getirmiş” birisi olarak değil, kurtlar sofrasına oturmuş bir şövalye olarak resmedilebilir. Ulusal kahramanlar ise kurnazlıkları ile övgü alırlar. Kendi adıma örneğin Churchill hakkında duyduğum övgüler arasında dürüstlüğü çağrıştıran bir şey hatırlamıyorum.

Kürt ulusal hareketinin etkileri de bundan çok farklı değil. Kürt yoksullarının herhangi bir muhakemede ağır basan ezilmişliği belki kimilerinin gözünde bir karşı ağırlık oluşturuyor olabilir. Ortadoğunun siyaset sahnesindeki Kürt öndegelenleri bu ağırlığı önemsizleştiriyor.

Ortadoğunun devletsiz kalmış kadim halkının üzerinde yükselen siyasetlere solda tanınan garip “manevra yapma ve ilkesizlik hakkı” Kürt yoksullarının da dahil olduğu milyonlarca emekçinin gözünde değersiz artık.

Bir tek örnek vereyim. 90'lı yıllarda bir Kürt siyasetçi çıkıp da “silahlar sussun, analar artık ağlamasın, barış ve demokratik siyasetin önü açılsın” dediğinde bu Kürt hareketinin bir siyasal tavrı, “barış politikası” olarak algılanıyordu.

Bugün Demirtaş bu yönde sözler söylediğinde eğer bir manevra olarak görülmez de ciddiye alınırsa ilk akla gelen “Kürt hareketi bölünüyor mu? Legal Kürt siyaseti, Kandilden kopuyor mu” sorusu oluyor. Stratejik olarak bu soru bugün dün olduğundan daha anlamlı değil oysa.

Sol, bu tünelden çıkmalıdır. Komünistler yalan yarışının yanına bile yaklaşmamalıdır.

Çünkü gerçek devrimcidir.

Gerçeği savunabilmek için bazı gerçekleri gizlemeye de hiç gerek yoktur. Çünkü gerçek bir bütündür ve çoğul eki aldığında kafaları karıştırsa da tek başına durduğunda kazanacak olan odur.

Komünistler yanılabilir. Yanlış görebilir, yanlış düşünebilir. Yanlışlanabilir.

Ama adaletsizlik, yanıltma ve kandırma komünistlerin yanından bile geçemez.

Bunlara ihtiyacımız yoktur.