Eğrisi, doğrusu, Suriyelisi...

- Usta nolucak bu Suriyelilerin hali?

- Allah bilir Muallim.

- Abi bırak şimdi şakayı. Her yer Suriyeli doldu, ne olacak bunlar? Bir de kendi işçisine vermediği maaşı devlet bunlara veriyor.

- Yuh be Muallim. Ben de yurdundan edilmiş, evini barkını, belki çoluğunu çocuğunu geride bırakıp gurbetçilik yapanlara, gurbetçiden beter olanlara acıyorsun sandım.

- Öyle deme usta. Kendi ülkesini geride bırakıp buralara gelmiş. Kalıp savaşmamış da...

- Kalıp savaşsa iyi olurmuş elbette ama bilemeyiz. Kalıp savaşanların hepsi de ülkesine bağlı sayılmaz. Bir tarafta da Çeçen komutanın emrinde kendi halkının köylerini basıp kafa kesenler var. Kalsa belki doğru tarafta da duramayacak. Kaçmayı seçmiş.

- Hocam burdakilerin de onlardan olmadığını nerden biliyorsun? Kafa kesen cihatçılardan yani.

- Bilmiyorum elbette. Hatta onlardan da bolca var.

- Çok karıştırdın lafı hocam. Şimdi solcu adamın, bu asalak Araplara "gidin kendi ülkenizin ekmeğini yeyin" demesi gerekmez mi?

- Gerekmez. O senin dediğin Sözcü gazetesi. "Elin adamının ülkesini karıştırıp, yıkıma uğratmayı bırakın da yurtlarına dönsünler" diye kendi hükümetine çıkışması gerekir.

- Usta, sen hayal dünyasında yaşıyorsun. Bu dediğin iyi de oluru yok ki. Hem sanki Suriye'de barış sağlandığında tekrar geri mi dönecekler? Bağcılar'da mahalle kurmuş adamlar.

- Dönmeyebilirler elbette. İnsanlar ekmek derdinde. "Burada bulduk" dedikleri yerde kalırlar.

- Ee? Zaten zor sığışıyorduk, bir de onlar eklenecek. Ben de onu diyorum. Bir biz miyiz dünyanın enayisi abi. Almanlar yıllarca "Türken rauş" diye boşuna mı bağırıyordu? Bak o gurbetçilerden bize de hayır gelmedi. Hepsi çifte vatandaşlığı kapıp orda küpeli yeşillere burda takkelilere veriyor oyunu. Demek ki, bu yabancı işçi meselesinde haklı bir yanları var. Alman halkı da gurbetçilere öyle sıcak bakmıyor yani.

- Alman halkı şöyle baktı, böyle baktı diyorsun. Alman solcusu ne yaptı hatırlıyor musun?

- Hocam. Alman solcusunun ne halde olduğunu görüyoruz. Öteki, möteki... Multikultur filan diye bizi yiyorlar. Yeşil dediğin adamlar Savunma Bakanlığı yaptı. Almanya onlar zamanında daha mı az emperyalist oldu?

Hem sen daha iyi bilirsin, yabancı işçilere "hümanistlik" ayağına sahip çıkarken, bir yandan da dertleri yaşlanan nüfusun yarattığı işgücü açığını kapatmak değil miydi?

Ha, sen "biz de öyle yapalım, Suriyeliler ucuz işgücü olarak ekonomiye can veriyor" diyorsan... Bak bu objektif olarak doğru. Ama bunun bizim işçimize bir hayrı var mı?

- Dağıttın iyice. 1970'lerde gurbetçi işçiye sahip çıkan Alman solcusu o senin dediğin emperyalist hümanistler değildi. Komünistlerdi.

- Çünkü komünistler gerçek hümanistlerdir. Tabii itilip kakılan Türk işçisine sahip çıkmışlardır. Millet kediyi sokakta bırakmıyor, garibana da sahip çıkar. Da... Biz kediden de garibanız hocam.

- Hiç anlamamışsın Muallim. Alman komünistleri "yardımseverliklerinden" sahip çıkmadı gurbetçi işçiye. Aslında "sahip" de çıkmadı. Kendi parçası yapmaya çalıştı, sendikalarına almaya, örgütlemeye baktı.

- Ama bak Suriyelileri AKP örgütlüyor. Senin Alman solcuları da herhalde örgüt fazla küçülünce Türklerle kalabalık yaratalım diye düşünmüş olmalı.

- Yok artık muallim! Alman işçi sınıfının bir parçası olarak, daha doğrusu Almanya'da sınıf mücadelesinin bir parçası olarak gördüler yabancı işçileri. Yabancı işçiyi günah keçisi yapıp sistemi aklayan Alman patronunun yalanlarıyla öyle savaştılar. O patronlar Türk köylüsünün ucuz işgücünü kendi işçisinin karşısına çıkarırken el altından da yabancı düşmanlığını besliyordu.

- Niye abicim? Ucuz işgücünden memnun mu değildi?

- Hayır hep ucuz kalsınlar diye Muallim. O baskıyla, gurbetçi işçi hakkını aramaktan korkuyordu. Örgütlenmediği için kolay itilip kakılıyordu. Alman komünisti bunu gördüğü için kapsamaya çalıştı gurbetçi işçiyi.

- Kapsama dediğin asimilasyon değil mi hocam? Demek ki, kendi kültürünü kaybeden "wundebaa" diye ortalıkta dolanan acayiplerin yaratılmasında bizim solcuların da payı olmuş.

- Yabancı işçiyi hepten yabancılaştırıp, gettolarına sıkıştıran, böylece onları daha kolay sömüren düzene karşı sınıfın birliğini koymak niye asimilasyon olsun Muallim. Münih'te fabrikada çalışıp akşam tarikat evine dönen, bağdaş kurup köyünün havalarını dinleyen işçininki kültürel özgürlük değildi ki! Gurbetçi işçinin kendi içine kapanıp, kendi milletinden çobanlarca güdülmesi için en çok emperyalist Alman devleti çabaladı.

- Abi, ben de seni hem sosyalist hem Esadçı diye bildiğimden anlaşırız zannettim bu konuda.

- Esadçı değilim Muallim.

- Neyse işte yani. Bu ülkesini bırakıp gelmiş hainin haini Araplara arka çıkmazsın diye düşünüyordum.

- Muallim, bir gün bizim burjuvalar Suriyelileri toplayıp “hadi yallah ülkenize” derlerse bil ki iki şeyden birini amaçlıyorlardır.

Ya “sınırdışı ettik” dediklerini tamamen illegal biçimde, haksız hukuksuz kayıtsız çalıştırmayı kafalarına koymuşlardır.

- Ya da...

- Ya da başlarına bir istihbarat yüzbaşı, ellerine de silah verip cihatçı çetelerin insafına bırakmayı düşünüyorlardır.