Devrimden sonra

12 Eylül çıkışında birdenbire peydah oldu bu eleştiri: Ertelemecilik!

Sol toplumsal sorunların çözümünü "devrim sonrasına“ erteliyordu onlara göre.

Oysa ben Türkiye'nin temel sorunlarının devrimci ve kökten bir dönüşümle çözülebilir olduğunu söyleyebilirim.

Sorunların mevcut durumda, kurulu düzenin verileriyle çözülebilir olmadığını savunmanın en azından mücadeleyi ertelemek anlamına gelmediğini de.

"Ertelemeyelim, bugün, hemen şimdi“ diyerek, düzenin bir parçası haline nasıl gelindiğini anlatabilirim...

Bunun yerine sadece bir çelişkiye işaret etmekle yetineceğim: Ülkede siyasetin önce asker postalı sonra da mahalle baskısı altına alındığı bir dönemden söz ediyoruz.

İşte böyle bir dönemde "bugünün sorunlarının, bugün, hemen şimdi burada çözülmesi için çaba göstermeyi, devrim sonrasına ertelememeyi“ savunan koca bir külliyat peydah oldu.

"Ne yani sen şimdi 12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsun“lara bir de "ne yani sen şimdi devrim sonrasına mı erteliyorsun“ didiklemesi eklendi.

Böyle böyle devrim ertelendi!

Daha doğrusu devrimci mücadelenin koşullarının (!) olmadığını içinden geçirip söyleyemeyenler, çözümü devrim sonrasına ertelememe edebiyatı ile devrimciliği erteledi.

Oysa bazen mücadeleyi ertelemek istemiyorsanız, çözümü ertelemeniz gerekir.

Bugün, bu sistemle olmaz! Devirmeden olmaz!

Bunu söylemek iyidir. Ertelemiş olmazsınız. Tersini yaparsanız devrimi ertelersiniz, devrimciliği ertelersiniz.

Buradan çözüm falan da çıkmaz.

Peki "ertelemek“ yani sorunların bu düzende çözümsüz olduğunu savunup, "ancak bir devrim bu ülkeyi ayağa kaldırabilir, bu pisliği temizleyebilir“ demek bizi gerçeklerden, bugünden, mücadele ettiğimiz sistemin somut sorunlarından uzaklaştırır mı?

Ne münasebet!

Çözüm için devrimi hedef göstermek ancak bugünün somut sorunlarını ortaya koyarak, deşerek, tüm detaylarına kadar çözümleyip anlatarak yapılabilir.

Ve bugünün dünyasında, öyle hiç ertelemeden sonuç alınabilen mücadeleler de, "devrim mi sonra bakarız“ denilerek değil, "çürümüş, kökünden değiştirmek lazım“ diyerek yapılabiliyor.

Sonuçta bu bozuk düzen içinde, sadece çözülemeyen sorunlar değil, elde edilebilen kazanımlar da "devrim şart“ dedirtiyor.

En doğal, en haklı kazanımda bile "bu düzenle ancak bu kadar“ demeden yapamıyorsunuz çünkü.

Şunu da ekleyeyim, bugünün dünyasında yaşanan derin sorunların, insanların çözüm arayışlarının farkında olmayan, onları anlayamayanlar da asıl biz hayalci devrimciler değil, "alternatif ertelemeciler“ oluyor.

2011 yılında Devrimden Sonra filmi vizyona girdi.

"Devrim diye bize sunduğuna bak, kiracı kirayı ödemiyor. Bu mudur yani!“

Film hakkında ilk söylenenler bu minvaldeydi. Devrim, böyle daha aksiyonlu, daha bir hareketli bir şeylerle anlatılmalıydı, hem zaten devrim demokrasi demekti, devrimi göstereceksek halk meclislerinde sabahlara kadar tartışıp kendi geleceklerine karar veren insanları göstermeliydik.

Alternatif ertelemecilik, "bugün bugün“ diye diye o kadar bugünün gerçeklerinden kopmuştu ki!

Muhtemelen kendileri de kirada oturan ve aldıkları ücretin yarısını kiraya veren insanlar, "devrimden sonra“da kira meselesinin yer almasını ucuz buluyorlardı.

Konut sorunundan, insanca yaşayacağı bir çatının altına girememekten müzdarip milyonlarca insana "Herkes oturduğu evin sahibidir, yenileri yapılıp planlanana, genel bir konut planı çıkarılana kadar kiracılar oturdukları evde kira vermeden yaşamaya devam edeceklerdir“ demenin, diyebilmenin önemini anlayamıyorlardı!

Tabii bir de babadan kalma evlerini kiraya vermiş, o kira gelirleriyle amiyane tabirle "Cihangir solculuğu“ yapanlar vardı. Onlara da koymuştu bu fikir. Kiraları toplayıp, "kankilerle“ memleket kurtarmak yerine çalışmak zorunda kalmak üzmüştü "tembellik hakkı“nı amuda kaldırmış bu devrimcilere.

İki küçük "eklenti“ ile bitireyim.

Birincisi, geçmişe dair. "Önümüz Ekim devrimi“. Yani 7 Kasım günü Büyük Ekim Devrimi'nin yıldönümünü kutlayacağız.

Gördüğüm kadarıyla bayağı hızlı yayılan bir internet haberi "Devrimden sonra nelerin değiştiğini“ anlatıyor. "Dünyada ilk kez Sovyetler Birliği'nin vatandaşlarına sağladığı 12 önemli hak“ başlığı altında.

Diplomayı alan öğrenciye iş garantisi, 3 yıl ücretsiz doğum izni gibi şeylerden söz ediyoruz.

Asgari ücretliler için KDV iadesi kadar olmasın, oldukça dünyevi (banal!) ve aslında oldukça güncel şeyler.

Ve devrimsiz olamayacak şeyler.

"Ertelemecilik yapmayayım“ derdine düşerseniz, bunlara burun kıvırırsınız. Sizin burun kıvırdığınız şeyleri Putin, Rusya'nın uluslararası etkisini artırmak için kullanır.

İkinci eklenti, Türkiye solundaki seçim saplantısı hakkında.

Seçim değerlendirmeleri arasında rastladım.  Seçim sonuçlarını değerlendirirken AKP'nin 2019 seçimlerinde geriletilmesinin potansiyelleri hakkında bir şeyler söyleniyordu!

Bence 2019 falan da değil, sonsuza kadar erteleyelim böyle şeyleri. 

4 yıl sonrasına takvimlendirilmiş seçimlerde ne yaparız diye düşünmeyi bırakıp başka şeyler düşünelim.

Devrim yapmayı mesela!

Tamam devrim uzak, devrimcilik zor, işin bir yanında habire kafayı duvarlara çarpmak, "başarısız olmak“ var...

Ama böyle de ertelenmez ki!