Değer mi?

1980’lerin sonlarında Sovyetlerde ve başka ülkelerde sosyalizmi sorgulayanların şeytanca buluşlarından birisiydi bu soru.

Çok matematiksel, çok felsefi, bir o kadar varoluşsal ve sonuna kadar metafizik/gerçeküstü bir soru...

Bir ülke dolusu insan, gelecek güzel günler için bir maceraya atılıyor. Devrim!

Bir değil, birkaç kuşak kendilerinden sonra geleceklerin tadını çıkaracakları bir cenneti dünyada kurmak için kendi canlarını koyuyor ortaya. Devrim için ve devrimi savunmak için.

“İyi de değer mi?” Soru bu...

Sorunun daha şeytanca soruluşu ise şuydu: Değer mi kısmı bir yana, hak mıdır? İnsanlardan bu istenebilir mi?

1980’li yılların sonunda, sosyalist bir süper güç olan, insanlığın uygarlık macerasını uzaya taşımış olan Sovyetler’e bakıp bu soruluyordu: İnsanlara vaad ettiği cenneti verebildi mi Sovyetler? Her şey bir yana, 1917’den 1980’e kaba hesap 3 kuşak kendini vaad edilen cenneti yaratmaya adamış. Bunlardan en az ikisi “zaferi” göremeden ölmüş.

Değmiş mi?

Değer mi?

Bu soruyu 1990’da Ertuğrul Kürkçü’nün tartıştığını hatırlıyorum. O “Değer mi? Değmez.” Demiyordu. Sovyetlerde olanları açıklarken insanların bu soruyu sorduğunu düşünüyordu. 70 yıldan sonra insanların gelecek güzel günler için katlanılan zorlukların artık bitmesi gerektiğini düşündükleri için Stalinizmi sorguladıklarını düşünüyordu.

Gerçekten de Sovyetler’de Gorbaçovcu ihanetin kendini sarmaladığı şeylerden birisiydi bu. “Yoldaşlar, muhteşem bir ülke kurduk. Alınteri ile, emek ile, acı çekerek. Ama artık birazcık mutlu olmaya hakkımız yok mu?” böyle diyerek naylon çorap, bol sosis ve kokulu sabunların simgelediği özgürlüğe doğru sürdüler ülkeyi.

Onyıllar sonra bu söylenenlerdeki şeytanlığı, bu çok basit görünen “gerçek”teki büyük yalanı görmek çok kolay.

Birincisi bu soru metafizikti, gerçek dünyadan kopuk bir mantık oyunuydu. 1917’de devrimi yapanlar da, 1929’da fabrikalara, madenlere bütün güçleri ile koşturanlar da, 1941’de ölümüne savaşanlar da “torunlarına bırakacakları güzel bir dünya” için yapmadılar yaptıklarını.

Önlerinde başka yol yoktu. Çatırdayan çürük dünya, o korsan gemisi onlara sadece savaş cephelerinde Çar için ölmeyi, kıtlıkta zengin ağalar ambarlarını doldururken aç kalmayı ya da “açım ve bir tas çorba için çalışırım” yazılı kartonlarla gökdelenlerin dibinde dilenmeyi, kana ve kâra susamış canavarların elinde onurunu kaybetmeyi vaad ediyordu.

Devrimi, torunlarına daha iyi bir dünya bırakmak isteyenler yapmaz. Kendileri için yaşanamaz hale gelen bir dünyayı yıkmak isteyenler yapar.

Devrimi ayakta tutan “biz göremesek de torunlarımız görecek” fikri değildir. Geriye düşersek yok oluruz, cennet filan kurmadık belki ama döneceğimiz yer bir cehennem fikridir.

Ve tabii ki tüm bunlar devrim için yetmez. “Böyle yaşanmaz” diyenler yetmez devrim yapmaya. Bu cehennemden, bu cehennemin yarattığı sıcaktan yeni bir dünya çıkarmayı aklına koyanlar çekip çevirir devrimi. Elitist, jakoben, tepedenci... Ne derseniz deyin. Devrimi fütüristler yapmaz ama fütüristi olmayan bir devrimden anca bol dumanlı ayaklanma girişimleri çıkar.

Sovyet sosyalizmini yıkanlar, kendi gerçekliğine kapanıp büyük dünya gerçeğine “fransız” kalmış Sovyet halklarını yıkıcı bir metafizikle sürükledi.

Doğru. Sovyet halkı değil belki ama Sovyet siyaseti yaşadığı bugünü beğenmediği için değil “dün-bugün-yarın” bağlantısı ile bağlarını kopardığı için kendini uçuruma atıverdi. Yani gerçekten de şu “torunlara bırakılacak dünya” fikrinin bir materyalist görünümlü metafizik bir saldırı tarafından çökertilmesiydi yıkıcı olan.

Lakin, sosyalizm sadece yarına dair bir kavga değildi.

Sosyalizmden arda kalan dünyada bunu daha iyi görüyoruz.

“2019 yılında bunları niye konuşuyoruz” diye sorarsanız...

Komünizm, bugün, burada, geleceğe dair bir sorun, bir “cennet kurgusu” filan değil.

Çürüyen, çatırdayan dünya, bu korsan gemisi bizi bir cehenneme doğru kovalıyor. Ve artık kaçılacak bir yer de yok.

O yüzden dünya “devrim mevrim yapacağı olmayan” sürülerin değil, devrimsiz kurtuluş yüzü göremeyecek olan yığınların doldurulduğu bir gemi.

Ve bu dünya, bu korsan gemisi...

Ancak ne yaptığını bilen, “torunlarına bırakacakları bir dünya” için mücadele etmezlerse, bugün, kendi ömür sürelerinde cehennemi tadacağını anlamış olanlar batırabilir bu dünyayı.

Komünistlerin bir değil iki yüzyılda durdukları yer de budur.