Çözüm süreci

Oysa ne kadar açık konuşmuşlardı.

Adını koyarken bile. “Anaların, bacıların ağladığı, kardeşlerin can verdiği günler geride kalacak” derken bile barış değil çözüm deniliyordu.

“Özal, bu yolda canını koydu ortaya” derken de çok açık sözlüydüler.

Bizim için açık ve kesin gerçeği gizlemeye çalışmıyorlardı: Kapitalist Türkiye için Kürt sorununda çözüm, “bir koyup üç alma” vizyonerliğinin milim dışına çıkmaz.

Çözüm süreci dedikleri “Yeni Osmanlı” ile birlikte anlam kazandı. Bu Ortadoğu'da yeni bir yayılma stratejisi, bir alaturka militarizmden başka bir şey değildi. Çözüm süreci de buna karşılık geldi.

Sezen Aksu şarkı söyledi, Kadir İnanır poz kesti, Oral Çalışlar konuştu, Orhan Gencebay bıyıklarını kaldırıp yanaklarını yumuklandırdı, Murat Belge biriktirdiklerini saçtı, estetize ve entelektüalize edilmiş bir “büyük siyaset” ortamında yıllar sonra “somut ve gerçek bir işe yaradıklarını” hisseden akıllı insanlar süreci çektiler.

Ve tüm bunların arkasında, “bölgesel güç Türkiye'nin sorun olan Kürtlerden Ortadoğu'ya 'kardeşlik köprüsü' inşa etmesi” vizyonu vardı.

Kapitalist Türkiye, Kürt yoksullarının yaralarını sarmakla hiç uğraşamaz. Kürt beyleri ile petrol paylaşmaya yanaşırken bile tedbiri elden bırakmaz.

Kapitalist Türkiye, bir koyup üç almaya bile eldeki bir zaten sallantıda olduğu için yanaşır.

Özal'ın pek övgüye değer, pek vizyoner Kürt politikasının merkezinde Kapitalist Türkiye'nin geleceği vardı.

AKP gericiliğinin de bir farkı yok. Olamaz da zaten. “Devlet” 1000 tane imam hatibin açılmasına gerici yavrusunun hatırı için katlanır da bir tane Kürtçe televizyonun açılmasına ancak atlama tahtası olabilecekse izin verir.

Yeni Osmanlı'nın bir basamağı Suriye'de önce bataklığa gömülüp, sonra uçakların yağdırdığı bombaların altında kalınca...

Emperyalizmin stratejik müttefikinin, alt taşeron adayı olarak gördüğü “Kürd” unsuru ile ilişkiler limonileşti.

Çözüm süreci, AKP'nin “MHP seçmeninin oyuna göz dikmesi” ile bitmedi.

Seçmenin oyuna göz diken, sandıkların asıl karar vericisine yaranmaya çalışır, oyunun oyuncusu değil aracı olan seçmene değil.

Çözüm süreci, diktatörün bir de başkan olmak için ihtiyaç duyduğu gerginlik şantajına malzeme aradığı için bitmedi.

Kontrollü olmayan gerginlik görmedi Türkiye. 1980'de sonlanan toplumsal çalkantı döneminden beri...

Bugün bile, yarınını göremediği için sinir krizleri geçirenler sadece sıradan insanlar. Bombalar patlar, kentler topa tutulur, bodrum katları kanla doldurulur, otobüs durakları darmadağın... Ama, bir yerlerden bir düğmeye basılır (!) ve oyun durur.

Çözüm süreci, sürecin tarafı olanların Ortadoğu denilen kanlı cirit sahasında ortak bir vizyon geliştirememeleri nedeniyle bitti. Belki şimdilik.

Çözüm süreci, Türkiye'nin barış ümidi değildi.

Çözüm süreci müstakbel petrol kuyuları üzerinde inşa edilecek kardeşlikti, Şam'da emevi camiinde okunacak namazın bedeli olarak verilecek statülerdi.

* * *

Peki sırası mı şimdi bunları konuşmanın?

Evet sırası. Çünkü “akan kan dursun, boğazlaşma daha fazla hız kazanmadan bitsin” diyorsanız, neyin ne olduğunu, ne olacağını ve ne olamayacağını bileceksiniz.

Bir günde onlarca insanın, hem de savaşırken, ev basarken ya da köy yakarken değil otobüs beklerken ölmesi bizi ilgilendirir. Yaralar. İsyan ettirir.

Ama bir yerden sonra bu sadece bir sonuçtur. Bu eyleme solun, solculuğun bulaştırılması kırmızı çizgimizdir (!) ve izin vermeyiz ama bunun ötesinde “insanlar ölmesin” deyip işin içinden çıkılamaz. İleri demokrasi, Yeni Osmanlı, Çözüm Süreci derken Ortadoğu'ya gömüldük ve bunu kabul eden herkes için siyasetin dili kanlıdır, araçları kanlıdır.

Bu yüzden mesele, bu “yayılmadan” çıkmaktır.

Çözüm Süreci yayılmadır. Osmanlı için, islam coğrafyasına emperyalizmin bölgesel yetkili baş taşeronu olarak yayılmaktır. Kürt milliyetçiliği için, Büyük Kürdistan. (Evet ya, kendinizi kandırmayın. Pan-Türkistlerin ütopyası Büyük Türkistan oluyor da, doğu, batı, kuzey, güney hesabıyla tüm Kürtlerin birliğini özleyenlerin ütopyası niye ekolojik sosyalizm olsun!?)

Çözüm Süreci yayılmadır. Yayılma kandır.

Süreç tıkandığında kan dökülür.

Hiç kuşkunuz olmasın sürecin önü açıldığında da dökülen kandır. Öyle olmuştur. Analar bir süre Cizre'de değil Halep'te ağlamıştır.

Bugünler belli ki geçecek.

Ölenler ölecek. Kalanlar kalacak.

Muhtemelen diktatör ve çetesi (en azından bir kısmı) ölmese de kalamayacak.

Halkların kardeşliğinin kazanması için, boğazlaşmanın değil kardeşleşmenin kapısının açılması içinse...

Çözüm süreci değil, çözüm gerekecek.

Tekrar olacak ama bu bölgede ortak düşmanı emperyalizm olmayanların “ortak” yönü birbirlerine düşman olmaları olur.

Bu bölgede, emekçileri birleştirmeyenin birleştirdiği petrol kuyuları ile rafineriler olur.

Yine sosyalizme erteledik değil mi?

Varsa erteleyebildiğin başka bir yer, buyur sen ertele kardeş.

Ama ne olur öbür dünyaya erteleme.