'Batıran adam'

“Bana satarsanız, herkese satarsınız” dedi adam. Nedense “holding binasında”ydı görüşme. Adamınki bildiğin konfeksiyon fasonculuğuydu ama holdinkti işi. Biraz fasonculuk, biraz iç pazara ihracat fazlası yükleme işini markalı dükkanla yapmak... Gemisini yüzdüren kaptanın yaptığı bütün iş buydu aslında. Tüm küçük tüccarların bir küçük numarası vardır. “Holdink” binası da onun küçük numarasıydı. Hazır giyimciye “pırogram” satmaya gelenlerle görüşme de bu bina da yapılıyordu.

“Bana satarsanız, herkese satarsınız. Sektörde herkes tanır beni” dedi.

Tüm küçük tüccarların başka küçük numaraları da vardır. “Bitmedi... Yanında şu görmüş olduğunuz tarak ve açılır kapanır otomatik törpülü tırnak makasıı bedava. Bitmedii...” Sattıkları şeyin mutlaka başta hiç hesaba katılmamış bir ek getirisi vardır. Ve bir şeyleri alırlarken, ödedikleri paranın ötesindedir satanın elde ettiği.

“Benden sonra, sırf benim referansımla en az 5 tane yere daha satarsınız” dedi adam.

Tüm küçük tüccarların, bir büyük tüccara atfettikleri büyük sözleri vardır. “Satarken değil alırken kazan.” Vehbi Koç’tan duymuşlar. Marx da bir yönüyle doğrular aslında. Sömürünün, kârın kaynağı, emek pazarının özgün niteliğidir. Emek her zaman değerinden ucuza gider bu pazarda. Emek gücünün karşılığı her zaman onun ürettiği değerin altındadır. Kapitalist burada da alırken kazanır, satarken değil.

“Çok para istiyorsunuz. Bana iyi bir indirim yapın, asıl parayı sayemde kazanacaksınız” dedi.

Tüm küçük tüccarların, savuracak büyülü bir palavraları vardır. “Ben...” dedi, “Santral Mensucat’ı batıran adamım.”

Bak şimdi bir şeyler söylemeye başladın adamım; Now you’re talking!

Santral Mensucat, ününü köklerine borçlu bir isim olabilirdi. Burjuvazinin uzak farı (yol bu kadar virajlı olunca pek kıymeti de kalmadı uzak farların ama) Güngör Uras şöyle anlatıyor Santral Mensucat’ın kuruluşunu:

“Mensucat Santral’ın hikayesi Cumhuriyet döneminde, Mustafa Kemal’in ‘Uyumayın. İthalatı keseceğiz. Ticaretle iş yürümez. Sanayiye geçin’ şeklindeki uyarısını dikkate alan Selanikli Halil Ali Bey’in, iki Musevi işadamının kurmaya çalıştığı tekstil tesisine ortaklığıyla başladı.

Halil Ali Bezmen’in çocuklarından biri olan Fuad Bezmen, Galatasaray’da başladığı lise eğitimine Fransa’da devam etti. Gene Fransa’da yüksek ticaret eğitimini tamamladıktan sonra 20 yaşında iken 1929 yılında Mensucat Santral’da çalışmaya başladı. Babasının ölümünden sonra amcası ve ağabeyiyle şirketin sorumluluğunu üstlendi. Mensucat Santral grubu Fuad Bezmen yönetiminde hızla büyüdü. Özel sektörün örnek sanayi kuruluşu haline geldi. Fuad Bezmen 1975 yılında yönetimi oğullarından Halil Bezmen’e devretti.”

Bu hikayeye bakınca “ben Santral Mensucat’ı batıran adamım” sözünün değeri gözünüzde büyümüş olabilir. Sakin olun.

Santral Mensucat ismine asıl ün kazandıran Özalist devirde yaşadıkları.

Hatırlamayan çoktur, o dönemde hayali ihracattan sonra çok popüler (!) olan kazanç kaynağı şirket batırmaktı. Çoğu devletten sağlanan büyük krediler ve teşviklerle iyice şişirilen şirketin önce “içi boşaltılır” sonra da batırılırdı. Büyük gelir boşaltılan “iç”ten gelir, şirket bir kez battıktan sonra sen sağ, ben selamet... Helalleşilir. Aylar süren emeğinin karşılığını alamamış işçiye bir bardak soğuk su ikram edilir, alacaklı bankaya da kalan arsa ve makineler teslim edilir.

Boşaltılan “iç”in bir kısmı da İstanbul gecelerinde bir güzel yenilir. Gazetelerin üçüncü sayfaları da “ünlü artistlerle” alemlere akan hayali ihracatçıların ve müflis iş adamlarının fotoğraflarına ayrılmıştır.

Her eski güzel (!) adet gibi o da tarih oldu; Yerini yenileri aldı!

1990’lı yılların en ünlü “şirket boşaltma ve batırma” operasyonlarından birisiydi Santral Mensucat. Holdink binasında pırogram satın almak için görüşme yapan patron bu operasyonu kendisinin gerçekleştirdiğini söylüyordu. 

“Ben Santral Mensucat’ı batıran adamım. Sektörde sözüm geçer.”

Böyle dedi adam. Holding binasını gezdirdi biraz. Fasonculuğunu yaptıkları bir iki markanın mallarını elletti pırogramcılara. Tekrar görüşmek ve tekliflerini hazırlamak üzere ayrıldılar.

“Yalan söylüyor” dedi satışçılardan biri. “Ben tanıyorum Santral Mensucat’ı batıran adamı! Bu o değil.”

İnsanlara da hiç güven olmuyor. Hep yalan, hep yalan.