Wuiogu maf Berkin Elvan

Çerkesler konuklarını yolcu ederken “wuiogu maf” derler. Uğurlama cümlesidir. Bir dileği özetler ve Türkçeye “Işıklar içinde git” olarak çevirmenin bir sakıncası yoktur.

Woiogu maf Berkin Elvan.

Bu topraklarda konuşulan bütün diller ve inançlar küçücük bedeninin ayağa kalkması için dua etti. Ayağa kalkıp aramıza karışsaydın sanki yeniden “Haziran” olacaktı. Bütün diller Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Rumca, Çerkesce senin 45 kilodan 16 kiloya düşüp avuç içi kaldığın haberini aldığında bile yeniden ailene, sevdiklerine kavuşacağın umudunu hiç yitirmedi. Bilir misin, dünyada kadim çağlar dahil, bütün dillerde sadece anaların çığlığıdır bir ve hiç değişmeden günümüze kadar gelen. Bütün dillerde aynıdır. O çığlık duyulduğunda örneğin Tanzanya’da, Yemen’de ya da ne bileyim Tibet’te, dünyanın herhangi bir köşesinde yani, bir ana çocuğunu yitirmiş demektir. Bilirim... O fukara evinin penceresinde gördüğüm anne bundan böyle bu dünyada artık sadece uzun bir çığlık olarak taşıyacaktır bedenini. Ben öyle bir anneyi çok yakından tanıyorum. Ateşin düştüğü, közün hiç sönmediği yerdir orası.

* * *

Adamın yüzünde gördüğümüz firavun maskesi mi, yoksa firavun yüreğinin dışa vurumu mu? Sesindeki hiddet danışman tavsiyesi mi, yoksa hüday-ı nabit mi? Kireç gibi yüzünün korkudan olduğu besbelli de elini, kolunu denetleyemez olmasını ve ölü balık gözü bakışlarını neye yormalı bilemiyorum... Meydanda, boyun damarları şişmiş gözlerini değirerek bağırıyor: “Çok enteresan” diyor... Bu sözcüğü yeni öğrenmiş olmalı, çok sık kullanıyor. Berkin’in ciğeri parçalanmış annesine soruyor: “...Ben evlada sevgiyi, muhabbeti bilirim ama sizin evladınızın mezarına karanfil ve demir bilyeler atışınızı pek anlayamadım...” Sonra dönüyor kalabalığa soruyor: “O demir bilyeleri niçin atıyordu mezarına?”

Peki, o zaman karanfilden başlayalım.

Sen ve senin gibi bedevi “ilmihal”ini rehber belleyip oradan beslenenler nereden bilecek karanfili? Dostluğun, yoldaşlığın, saflığın, temizliğin, aşkın ve devrimin rengidir karanfil. Ve yakalarında karanfil taşıyan çocukların ezberlerde mutlaka bir Edip Cansever vardır:

“Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte / Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel / O başkası yok mu bir yanındakine veriyor / Derken karanfil elden ele...”

Yorma kendini, ozan dilidir anlayamazsın. Sana “çok enteresan” gelebilir ama biz bizden önce göçenlerin toprağına karanfil koyarız. Bu bizim töremizdir. Bu defa da öyle yaptık. Daha önce göçüp gidenlere 12 yaşındayken 13 kurşunla öldürülen Kızıltepeli Uğur’a, havan mermisiyle vurulan, parçaları ağaç dallarından toplanan Liceli 14 yaşındaki Ceylan’a, Roboski’de senin buyruğunla bombalanarak katledilen 17’si çocuk 34 yoksul Kürt kardeşimize, Haziran’da polis marifetiyle toprağa düşürülen delikanlılarımıza elden ele ulaşsın diyedir karanfil bırakmamız. Firavunların bunları anlamasını beklemiyoruz elbette.

Bilyelere gelince...

“Vurulduğunda 45 kilo olan Berkin, şu anda 16 kilodur. Vücut direnci giderek azalmaktadır ve beyin fonksiyonlarının çok alt seviyede çalışıyor olması sebebiyle iç organlarında da zarar giderek büyümektedir. An itibariyle Berkin, hayatını destek ünitesine bağlı olarak sürdürmektedir...” Sonra Okmeydanı’nda bir kadının çığlığı duyuldu. Dünyanın bütün vicdan taşıyan yürekleri sustu. Saygı duruşu için ayağa kalktı. Gazeteci kılığına girmiş bir akbaba, “Borsa” diye sözün kapısını araladı. Sonrasını firavundan öğrendik. Çok şükürmüş... Biraz dalgalanma olmuş ama kayda değer değilmiş... Bunları aşmışız... Piyasa, yine şükür tabii canım kendini toplamış. Eh dolar, avro, şöyle biraz yukarıya doğru tırmanmaya yeltenmiş ama kulağsma telaşa mahal yokmuş... Faizin de durumu kötü sayılmazmış... Sonra, ikinci ya da üçüncü gündü yine meydanlardaydı: “Geçenlerde İstanbul’da bir cenaze yaşandı. Terör örgütlerinin içine aldığı yüzü poşulu, eline sapan verilmiş, cebinde demir bilyeler olan bir çocuk... Biber gazına muhatap oluyor... Annesi diyor ki evladımın katili Başbakan...”

Bilyeler ve sapan...

Açık konuşmak iyidir. Takiye bize uzaktır. Bilyeler ve sapan sizler içindir. Camlarınızı kırmaktır muradımız. Gemiciklerinizi, villalarınızı, rezidanslarınızı, avemelerinizi, dolar dolu ayakkabı kutularınızı, kasalarınızı, hırsızlıklarınızı, çocuklarınızın arsızlıklarını, taharet musluklarınızı, namus timsali paravanlarınızı damatlarınız, gelinleriniz, dünürleriniz ve çocuklarınızla birlikte kurduğunuz şebekelerinizi, meclislerinizi, komisyonlarınızı, borsalarınızı, şımarıklıklarınızı, yalanlarınızı, arsızlıklarınızı, “arsızlıklarınız” tekrar oldu ama varsın olsun kırmak, dağıtmak içindir bilyeler. Sapan ise bilye atan kuş lastiğidir!

Ne yaparsın bizim top-tüfeğimiz, tabancamız, mermimiz, gaz bombamız, tomamız, kapıkullarımız, sipahilerimiz, lejyonerlerimiz yok! Tek silahımız kızıl isyan bayraklarımız, karanfillerimiz ve sapanlarımız!

Bütün camlarınızı indireceğiz!

* * *

Bir fotoğrafını gördüm, pek yakışıklıydın çocuk. Geleneksel Kafkas kıyafetlerinin içindeydin. Çerkes dansı öğrenmek bir Alevi çocuğun aklına artık nereden gelmişse... Kimbilir belki bir folklor öğretmeni okuldan. Ya da mahalleden bir Çerkes arkadaş, ya da kıyafetin savaşkan çekiciliği... Her neyse pek yakışmış sana Berkin çocuk. Keşke seni şöyle bir “şeşen” oynarken izleyebilseydik!

Sözümüz olsun çocuk! Onların bütün camlarını kıracağız!

Seni anadilimle uğurlamak geldi içimden:

Wuiogu maf Berkin Elvan!