Ramazan yazısı: Cübbeli'yi ne sandınız

Benim reyim her zaman Cübbeli Ahmet’ten yana olmuştur. Buna neden sadece tefsir ve te’vil hususunda yapageldiği isabetli tespitleri değildir. Tamam öncelikli olan elbette budur ama hatırlatmak isterim, sünnet Kuran’dan sonra ikinci başvuru kaynağıdır. Çok önemlidir ve mutlaka dikkate alınmalıdır. Ben onu bunu bilmem, Hoca kılık kıyafetiyle; cübbe, takke, asa, ah bir de “maşallah”ı olacaktı, tam sünnetliktir! Biliyorum, bu cümleden olmak üzere  “aha söz kucağa düştü” diye insafsız bir iştahla oraya buraya çekiştirip kıkırdayanlarınız olacaktır, sizi temin etmek isterim, “o “anlamda kullanmadım. Evet, Hoca’nın kılık kıyafeti, asasının boyundan uzun olması biraz aykırı gibi dursa da sünnete pek uygundur.

Tam da bundan ötürü laik kıyafetli akademisyen ilahiyatçıların tefsir ve te’villerinden mümkün olduğu kadar kendimi sakınmışımdır. Temsil; Hayrettin Karaman,  Nihat Hatipoğlu, Mustafa Karataş türünden olup  isimlerinin başında “prof” unvanı taşıyanlar bana itimat telkin etmekten pek uzaktırlar. Bunların içinden Hatipoğlu’nun hakkını yemek istemem. Son yıllarda Hatipoğlu’nun televizyon ekranlarında göstermiş olduğu performansı değerli bulduğumu söylemeliyim. Bu yıl, televizyonlardan izlediğim kadarıyla, geçmiş yıllardan farklı olarak “cünupken vücuttan tüy temizliği yapılır mı” türünden ilmi sorular ve sorunlarıyla boğuşmayı bir tarafa bırakarak daha çok İslam tarihinden “kıssa”lara eğilmiş gördüm kendilerini. Tutturmuş olduğu bu yeni vezni fena bulmamakla birlikte Cübbeli’nin seviyesinden pek uzak olduğunu söylemek durumundayım.

Bu arada ramazan ayı etkinliklerini, Nisan ayında yapılan Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine göre daha kuvvetli bulduğunu söyleyen Cübbeli Ahmed’in bu tespitine katılmama sanırım itirazınız olmaz. Ancak  Kutlu Doğum Haftası çerçevesinde yapılan bazı etkinlikler var ki “az ama öz” dedirten cinstendir. Kutlu Doğum Haftası çerçevesinde, okuduğumuz kadarıyla, ilkin kutsal mekân Kâbe’nin ardından Kuran’ın afiyetle yenmiş olduğunu “Gazetelerden edinilmiş bilgiler dağarcığına” atmış bulunuyoruz ve  artık dilimden kurtulamazsınız. Hatırladınız, o günkü gazete haberlerine göre, Nisan ayı oluyor, bir de Hicret parkuru yapmışlardı şirin ilçemiz Tuzla’da. Görenler anlatıyordu; çıkış noktası, kum çölü, kör su kuyusu, girişi örümcek ağı bağlamış mağara ve Medine… Denilenlere göre aynısıymış. Mekke’den Medine’ye temsili olarak gidilesiymiş. Ve gitmişler. Gazetelerin yalancısıyım, önde Tuzla Belediyesi Başkanı, yardımcısı, ardında belediye çalışanları, öğretmenler, öğrenciler… Zemzem suyu ve hurma ikramı yapılmış. Uzun ve kederli bir parkur olmalı.

Keşke diyorum Kâbe formunda imal edilen pastayı Üsküdar’da, Kuran şeklinde imal edilen keki Zile’de, o da pasta olmasın, yiyenleri de Mekke-Medine parkuruna davet etseydi o dünya durdukça durası belediye başkanı. Duyduğuma göre mide zafiyetine uğramış fukaracıklar!

Yiyen yiyene…Yok bunlardan kurtulamayacağız. Bir bölük akepe yöneticisi, Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine nispet yapacaklar ya, Sakarya’da bin kere haşa,  “Allah”ı yemesinler mi? Tövbe; al, yeşil biberler, zırhtan geçirilmiş etle harmanlanarak yapılmış üzerinde Arapça “Allah” yazılı olan Konya’nın etli pidesiyle iftarlarını açarlarken görüntülendi. Sadece “üçte birini yedik kalanını iade ettik” diye Allah’ın adını vererek yemin içtiler ama olan olmuştu bir kere. Bunun çıkardığı manevi sarsıntı devam ederken, muhtemelen, yani benim tahminime göre üst akıl Ali Rıza Demircan tahrik edildi.

Özel değil devlet kanalında tahrik edildi.

Ramazan ayındayız ya, ”orucu neler bozardan” girildi, laf lafı açtı ve nasıl olduysa artık bilemiyorum, seks konusuna girildi oradan da, Allah müstehakkınızı versin, “oral “sekse geçiş yapıldı. ”İleri derecede oral ilişki haramdır” demesin mi Demircan Hocamız?

Duydum, dedi.

Cübbeli tansiyondan ve şekerden hastanede yatıyordu ama, o da duydu. Duyunca da duramadı:

“…Sen buna haram derken nereye dayandın? Duvara dayandın. Nasıl haram diyorsun buna şimdi? Haram başka caiz değil başka… Dillerinizi yalana alıştırmayın. Allah adına yalan uydurmayın… Kuran diyor bunu. Şimdi kardeşim şunu konuşalım; şafi mezhebinde buna ruhsat verilmiş…”

Ötesini yazamayacağım. Pornografiye giriyor ve editörüm de bu kadarına izin vermez kaldı ki buraya kadar yazdıklarımdan bile emin değilim… Yazamam.

Bitiriyorum. Bayram yazısıdır. Hoşgörün… Son olarak şunu da ilave etmeliyim; Cübbeli’ye en büyük destek vaktiyle Diyanet’ten gelmiştir. Biraz geriye gidersek bu tartışmanın ilk olmadığı görülecektir. Senin de Allah müstehakkını versin Prof. Dr. Zekeriya Beyaz konuyu sen açmıştın, 2005 yılında yapılan sert tartışmalarda Diyanet, işin kötüye varacağını ve sözün iyiden iyiye ayağa düşeceğini öngörerek, fetvayı basmış, tartışmaları noktalamış idi. O malum şeyin “caiz” olmadığını buyurmuştu. Buyururken “Haram” lafzını etmemiştir. Cübbeli’nin dayanakları arasında Diyanet de vardır. Diyanet Başkanlığı’nın şimdi yeniden alevlenen bu tartışmaya katılması gerekir. Ayrıca meydanlarda akla gelebilecek her konuda fikir yürüten malumatfuruşun bu hususta diyecekleri de merakımıdır.   

İşte böyleyken böyle… Siz isminin başında “prof” unvanı yok diye Cübbeli’yi ne sandınız?