Ey Amed seni ne yapsak

Futboldan anlarım. Kırk beşer dakikalık iki devre halinde doksan dakika oynanır. Doksan dakikanın sonunda, hakem denilen maç yöneticisi kayıp zaman olarak düşündüğü bir süreyi ilave eder. Maç içerisinde “fevkalade” bir durum olmamışsa bu süre genellikle üç ya da dört dakika kadar olur. Bütün dünyada normal olan budur. Bunca yıllık gözlemlerden edindiğim “fevkalade” bir durum daha vardır ki bu da Fenerbahçe’nin normal sürede kendisine avantaj sağlayacak gol ya da golleri atamamış olması halidir. Bu durumda “normal” olanın üstüne beş on dakika kadar, buna “makul” diyoruz,  bir süre daha eklenerek Fenerbahçe gol atıncaya kadar maç  uzatılır. Artık bu uygulamanın Fenerliler tarafından müktesep bir hak olarak görüldüğü  bilinmektedir. Buna rağmen Amedspor ile yaptıkları maçın sonunda müktesep hakları olan “makul” sürenin verilmemesini bu kadar kolay kabullenmelerinde bir tuhaflık yok mu ey federasyon!

Var… 

Ayrıca şu da var: Saray televizyonundan, sinema perdesi boyutunda, maçı izledim. Maçın hemen başında Amed’lilerin, bir önceki Bursa maçı sonrasında yaptıkları, buna ayrıca değineceğim, fitne fücür açıklamaları nedeniyle federasyonun pek haklı olarak verdiği “bir maç seyircisiz oynama cezası”nı  protesto etmek için yaptıkları otuz saniyelik “duran adam eylemi” sırasında, top Fenerlilerin ayağında iken topu sürüp boş kaleye yuvarlamak varken laylimloy çevirmeleri neyin nesi ey federasyon! Bunda bir tuhaflık yok mu ey Aziz Başkan! Bence bunda da var muhtar kardeşlerim. Şimdi “makul” süre normal süreye ilave edilseydi Amedspor Fenerbahçe’yi dağıtacak, Fener, başı eğik olarak sahadan ayrılacaktı; ucuz atlattı, yatsın kalksın hakeme dua etsin Fenerbahçe diyerek algı operasyonu yapan Galatasaraylılara sesleniyorum: 

Ey Galatasaray! Düşmanımın düşmanı dostumdur basitliği müttefikliğe yakışmaz. Suriye’de yapılan işin aslı işte budur; hay Allah müstahakkını versin danışman efendi, Suriye nereden çıktı sırası mı şimdi,,, her neyse Suriye’yi unutun,,, Baştan alıyorum: Ey Galatasaray! bunu kaç kere söyledik,  bizimle mi berabersiniz yoksa yakında sizin de başınıza Zaloğlu Rüstem kesilmesi muhtemel olan  Amedsporla mı? 

Ey Amedliler! Ey futbolcu müsveddeleri! Neydi o pankart: “Çocuklar öldürülmesin Maça Gelsin.” Bu nedir? Düpedüz intihal! Ne demek intihal? Aşırmak demek. Vaktiyle BM Genel Kurulu’nda yaptığım konuşmada çocuklar öldürülmesin diyen benim yahu,,, aşırmışlar. Alıntı yapıyorsun bari kaynak göster değil mi ama!

Tabii bütün kabahat Fenerbahçe’de. Topu bir türlü oyuna sokamadılar. Bak şimdi,top dedim ya,  aklıma tank geldi. Top, tankı çağrıştırıyor haliyle. Ne ki onu da biz sokamazdık. Düşünmedim  değil ama dünyanın gözü önünde bunu yapmamız siyaseten doğru olmazdı. Üç attılar, üç yediler… Bakalım hele devran ne gösterecek, unutmayın ey Amed dünya üçten büyüktür! 

Amedspor’un tesislerine maçtan önce yapılan baskını ve bilgisayar belleklerine el konulması hadisesini ben de Efkan’dan duydum. Ayıp etmişler ama buna fazlaca önem atfetmemek gerekiyor. Bana göre bilgisayar belleklerine zor kullanarak el koyanlar devletin güvenlik güçleri değil;  bir hafta önce Bursa’yı saf dışı bırakan Amed’in oyun planını öğrenmek isteyen Fenerbahçe teknik direktörü Vitor Pereira’nın, merak güdüsünü gidermek isteyen ve durumdan vazife çıkartan yakın korumalarıdır. Elbette Vitor’un ki, çocuksu olduğu kaadar gereksiz de bir merak. Zaten Amed’in “alan savunması”  yapacağı, kuracakları müdafaa hattının pek  zorlu olacağı biliniyordu. Şimdi düşünüyorum da hani, belki, maçtan önce çimleri sulamış da öylece kenarda unutuluvermiş havasında birkaç Toma, sahanın kenarında falan olaydı; Amedliler, Fener’in ceza alanına yaklaştığında,,, hele Ercan yok mu Ercan, verselerdi basınçlı suyu diyorum,,, neydi o yahu 35 metreden vurdu,,, kaleci dış odakların adamı kesin… Volkan olaydı pensilvanya, Feto falan derdim ama; adam gavur, bir de uzun adı var ki, Fabiano Ribeiro de Freitas,,,buyurun, bunu bizim Efkan olsa, yandım Allah kıvıramazdı. Hatırlasanıza, Kutatgu Bilig…Fabiş Topu çeldi ama,laf ola beri gele,,, top kısa düştü, yine aklımda tank,,, Şehmuz çaktı…

Aslında her şey Bursa’da başladı. Neydi o çocuğu adı; Deniz…Buyrun bakalım adına bakar mısınız… Adı bile sadece ve sadece kendi başına kuşkulanmak için yeterli bir sebep iken işi gücü bırakıp, muhtarlara yapacağım konuşmanın metni ile boğuşuyordum, tetkik ettirdim. Deniz Efendi’nin anası, babası yedi sülalesi Dersim’li çıkmasın mı! Yani hem Kürt hem Alevi! Bursa’ya ikici golü o attı. On iki maç oynamama cezası verildi maç sonrası açıklamaları nedeniyle ama bakalım ıslah olacak mı? 

Sen tut; ”bu galibiyeti topraklarımızda 50 günden fazladır sürsen zulümlerde hayatlarını kaybedenlere ve yaralılara adıyoruz,armağan ediyoruz” de. Yok, Deniz denilen bu çocuk ıslah olmaz! Baksanıza “Kürt sorunu” var demeye getiriyor. Elli defa söyledim; “Sorun var diye inanmayacaksın. Yok diye inanacaksın. Sorun var diye inanırsan sorun olur. Sorun yok dersen, sorun ortadan kalkar. Biz bir sorun yok diyoruz…”

Her neyse, bırakalım bunları  futbol konuşuyoruz, bildiğiniz gibi Bursa stadyumu benim himmetimle yapıldı. Pek de görkemli ve şanıma uygun olmuş. Amed taraftarlarını stada sokmamış bizim federasyon. Tamam gayet iyi olmuş ama dikkat etmek gerekiyor. Bir kişi her nasılsa sızmayı başarmış. Sızdığı gibi, sarı-kırmızı-yeşil… Bir atkı… Allah’tan güvenlikçiler tenakuz durumda. Derhal müdahale edilmiş. Ne kadar yazık, türbinlere müdahale gayet başarılı ama, oyun sahasına maalesef  müdahale edemiyoruz. Şu başkanlık meselesi hele bir kotarılsın elbet bunun da çaresini bulacağız. Bursa seyircisi “Şehitler ölmez,vatan bölünmez” sloganlarıyla takımını ateşlerken, şimdi ben  sarayın sinema perdesinden maçı izliyorum ya,”Dik Duruş Bursaspor Taraftar Grubu” pankartını gördüm. Hakikaten heyecanlanıyor insan. “Dik Duruş”, nereden de bulmuş keratalar…Ne kadar da şık durmuş: “PKK Maçında Takımı Yalnız Bırakmıyoruz!”

Tamam bırakmıyorsunuz. Federasyon da verdiği dünya kadar cezayla elinden geleni yapıyor ama işe yaramadığı ortada. Durduramıyoruz …Ey  Amed seni ne yapsak?