Elcezire Cephesi'nde Kürtlerle dans

Buyurun, kimin aklına gelirdi koskoca Nihat Paşa’nın 1337’de (1921) komutan olarak atandığı Elcezire Cephesi’ne giderken Diyarbakır yolunda Kürt eşkıya tarafından dal gündüz   soyulup soğana çevrileceği! Parmağındaki yüzükten, atından, katırından, giyitlerinden geçtik, yazılanlara göre, yaveri de katledilmişti Nihat Paşa’nın. Aslında geçmişinde de pek halim-selim biri olmadığı bilinen  yine de  sertliğini askerlik mesleğinin çizdiği sınırlar dahilinde muhafaza etmesini bilen Nihat Paşa’nın dellenip, fukara Kürt halkının başına zalim Dehak kesilmesini bu hadiseye bağlayanlar yok değildir. Soyguncuların yakalanıp dördünün asılması, üç-beşinin ağır hapis cezasına çarptırılması ve çalınanların iade edilmiş olmasına rağmen, yüzük dahil, Nihat Paşa’nın, bu defa kendisinin soygunculuğa başladığı iddialarının Dersim Milletvekili Mustafa Bey ve elli arkadaşının imzaladığı bir önerge ile Meclis Gizli Zabıtlarına düşmesinin tuhaf denilebilecek bir yanının olduğu kabul edilmelidir. (TBMM Gizli Celse Zabıtları cilt:3,İş Bankası Kültür Yayınları, s.550-574)

Anlatmak istediğim işin bu yanı değil. Aslında işin bu yanı da  pek sürükleyici ve heyecan verici ama başlarsam tadında bırakamam endişesini taşıdığım için konuya derhal yönelmem gerekiyor: Önergenin verilmesinden hemen sonra o gün Reis koltuğunda oturan Adnan Bey’in (Adıvar, Halide Edip’in eşi.m.b) söz vermesiyle, Mustafa Kemal Bey,”Paşa” olan değil, Ertuğrul milletvekili, Adalet Komisyonu adına kürsüye çıkıyor ve Nihat Paşa’nın Elcezire Cephesi’ne gönderilmesinin gerekçesini okumaya başlıyor. Okunanların Nihat Paşa’nın şiddetli tartışmalara neden olan Kürt illerindeki uygulamalarıyla hiçbir ilintisi yok ama, anlaşılması güç bir nedenle, 27 Haziran 1921 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararı olarak Mustafa Kemal Paşa’nın imzaladığı talimat, 15 ay sonra, Meclis’in 22 Eylül 1922 tarihli birleşimine  düşüyor. 

“Özerklik” meselesinin her gündeme gelişinde Kürt kardeşlerimizin kendilerine arkalaması ve destek olması için başvurduğu Mustafa Kemal Paşa’nın Elcezire Cephesi’ne gönderdiği talimatın günümüz Türkçesiyle yapabildiğim  en kısa özeti  şöyle:

“1. Kürtlerin oturduğu yerlerde adım adım Yerel Yönetimlerin kurulmasından yanayız.2. Bütün dünyaca kabul edilmiş olan milletlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını kabul ettiğimize göre  Elcezire Komutanlığı Kürdistan’da faaliyetlerini buna uygun bir şekilde yürütmelidir.3. Kürtlerin  Fransız ve İngilizlere olan karşıtlılarını en uç noktalara kadar taşımak, onların İngilizlerle ve Fransızlarla birleşmelerini engellemek için mahalli idareler  kurmak, bunları anlatmak, Kürt yöneticilerine çeşitli makamlar vererek onları kendi tarafımıza çekmek esas siyasetimiz olmalıdır…” 

Şimdi bu metni nasıl okumalıyız?

İzin verirseniz öneriyorum:

Mustafa Kemal Paşa mektup yazmayı seviyor. Erzurum Kongresi günlerinde yüksek din adamlarına,şeyhlere,Kürt beylerine mektuplar yazıyor.Gayet sade bir dille izah ediyor: Padişah/Halife esirdir kurtarılması gerekir,bu bir; şu da iki, Kürtlerin yaşadıkları yerlerde bir Ermeni devleti kurulmak istenmektedir,engellenmesi gerekir. Bu mektuplardan biri de Şeyh Mahmut Efendi’ye hitaben yazılıyor. 

Bana soracak olursanız Nihat Paşa’ya verilen talimat bu  mektupla birlikte okunmalı. Nutuk’ta var, üçüncü cilt, Belgeler,s,281… ”Fazületlü efendim” diye başlıyor. “Halifelik ve saltanatın yıkılmasına ve yurdumuzun Ermeni ayakları altında çiğnenmesine ve ulusumuzun Ermenilere tutsak olmasına razı olacak hiçbir Müslüman düşünülemez…Yüksek kişilikleri gibi özverili, yurtsever dindaşlarımın benimle birlikte çalışacağına inanıyorum…O dolaylarda, İngilizlerin aldatıcı aşılamalarının önüne geçilmesi çok gereklidir. Ulu Tanrı hepimize başarılar bağışlasın. Gözlerinizden öperim efendim.” Bu mektubun tarihini de yazmam gerekiyor: 13 Ağustos 1919. 

İzin istemiştim, verdiniz, Şeyh Mahmut Efendi’yle sürdürmek istiyorum:

Mahmut Berzenci merkezi Süleymaniye olan ünlü bir Kadiri tarikatı şeyhi. Süleymaniye dediğin yer de Osmanlı idari düzenlemesinde Musul vilayetine bağlı bir kasaba. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kerkük, Kifri, Erbil, Telafer, Revanduz gibi yerlerle birlikte Elcezire Cephesi olarak adlandırılıyor. Musul, aynı anlama gelmek üzere Elcezire Cephesi 30 Ekim 1918 Mondros antlaşmasıyla İngilizlere terk edilmiş. Komutanlık karargâhı Diyarbakır’a taşınmış… İngilizler, siz söyleyin, İstihbarat Subayı Yüzbaşı Noel, şimdi Güney Kürdistan diyoruz, bölgede hükümetinden aldığı talimatla İngiltere’ye bağlı sömürge Kürt aşiretler federasyonu peşinde… Hatırı, hani derler ya demiri kesen, sözü sazı dinlenen Mahmut Berzenci’ye yanaşıyor İngiliz…Ancak Güney Kürdistan aşiretlerinin ezelden beri zıtlaştıkları bilinmez değil. Benzerci aşireti Kadiriliğin izinden giderken, diğer aşiretler çokluk Nakşilik üzerine talim ediyorlar. Şehirlerde yaşayan eğitimli Kürtler ise aşiretleri “dağlı” görüp küçümseme eğilimindeler. Özeti şu: İngilizlerin hayal ettikleri federasyon türü yapı gerçekleşemiyor. Şeyh Mahmut Berzenci yüzünü bu defa Bağdat’a dönüyor ve İngilizlere karşı “cihat” çağrısı yaparak ayaklanıyor. Ayaklanma tarihi Mustafa Kemal’in şeyhin gözlerinden öpmesinden yaklaşık üç  öncesine denk geliyor: 21 Mayıs 1919. Kürt ayaklanmaları Mahmut Berzenci’nin sürgünü, sürgünden tekrar dönüşü derken 1922 yılına kadar bazen tavsayarak bazen yükselerek sürüyor. Buraya tekrar dönmek üzere araya bir not sıkıştırmak isterim:  

Musul, İzmir değil. Bursa değil. İstanbul hiç değil…İzmir’in işgali Ege direnişini başlatıyor. İstanbul’un işgali bütün ülkede infiale yol açıyor. Bursa ise kurtarılıncaya kadar Meclis kürsüsünde siyah yas bayrağıdır. Musul bunlardan biri gibi değil. Çok önemsenmiyor. Daha doğrusu Musul umutsuzluktur. Mustafa Kemal oranın ancak silah zoruyla elde edilebileceğine inanıyor ancak İngilizlerin Musul’a dair inadı var.Ve Şeyh Mahmut Berzenci öncülüğündeki Kürt isyanı Mustafa Kemal için az da olsa umut oluyor. Gözlerinden öpmesi ondandır!

Kürt kardeşlerimizin sıkça dile getirdikleri 1921 yılında Nihat Paşa’ya verilen talimatın arka planında Şeyh Mahmut Berzenci isyanı ile birlikte Elcezire Cephesi’nde doğan umut vardır. Yani talimatın altında yatan İngilizlere karşı Kürdün eliyle   Musul’u almak. Şimdi Nihat Paşa’ya verilen talimatın üçüncü maddesini  yinelemek fazlalık olarak görülmemeli:

“Kürtlerin Fransız ve İngilizlere olan karşıtlıklarını en uç noktalara kadar taşımak,onarın İngilizler ve Fransızlarla birleşmelerini engellemek için mahalli idareler kurmak…”

Talimatta geçen “özerklik” sözü tamamen dış siyasete dairdir. Bakmayın siz Lozan’da İngilizlerle olan Musul tartışmalarına. Mustafa Kemal Paşa Musul’un İngilizler açısından bir savaş nedeni olduğunun ve Mondros’la (1918) birlikte dönüşü olmayacak bir şekilde elden çıktığının farkındadır.1922 Eylül’lüne kadar çırpınışı az da olsa bir umuttur. Çok az bilinir, ya da ben öyle sanıyorum, Mustafa kemal Paşa’nın Elcezire Cephesi’ne Lozan görüşmeleri başlamadan önce 1922 sonlarına doğru Teşkilat-ı Mahsusa’cı, Antep savaşında büyük yararlıklar gösteren Yüzbaşı Özdemir Bey’i gerilla savaşı için Elcezire Cephesi’ne, “resmi” olarak değil, artık nasıl oluyorsa “görmezlikten gelerek” gönderdiğini. Bu az da olsa umuttur… Özdemir Bey bölgede Kürt aşiretlerini yanına çekerek İngilizlere karşı önemli başarılar kazanmış ancak Lozan görüşmelerinin başlaması üzerine savaşı durdurması istenerek geri çağrılmıştır. Bazı kaynaklar Kürtçe bilen İngilizlere rağmen Kürtçe bilmeyen Özdemir Bey’in Kürtleri yanına çekme becerisini onun Müslüman olmasına bağlarlar. 

Ali Fuat paşa’nın anılarında 1922 ylının Eylül ayında Şeyh Mahmut Berzenci’nin Ankara’ya temsilci gönderdiğini ve destek verilmesi halinde İngilizlerle mücadeleyi sürdürebileceklerini ilettiğini yazar. Ama artık Ankara Musul’dan umudunu tamamen yitirmiş yüzünü Lozan’a dönmüştür. Elcezire Cephesi’nde Kürtlerle dans sonlanmıştır. Bu arada bir vakit kendisini “Kürdistan Kralı” ilan eden Şeyh Mahmut Berzenci’nin de “dans” konusunda hiç de fena olmadığı izlenimi edindiğimi not olarak ilave etmek isterim. 

Mustafa Kemal Paşa’nın Kürtleri İstiklal Savaşı’nda yanına çekmek için “özerklik” sözünü verdiği doğrudur. Ancak bana göre Kürtleri, Mustafa Kemal’e omuzdaş yapan verilen bu söz değildir. Bu olsaydı, özerkliğin kayıt kuyut altına alındığı 1921 Anayasası “kapı” gibi orada duruyor, daha nefes almadan, hemen üç ay sonra Koçgiri ne oluyor? Anayasa Ocak, Koçgiri Mart’tır… 

Fikrimdir; Kürtleri İstiklal Savaşı’na sokan Ermeni korkusudur. Mustafa Kemal, bir elinde “havuç” diğer elinde “sopa” olduğu halde Kürtlerin yamacına durmuştur. Havuç, özerkliktir; Sopa, Ermeni… Kürtlerin yaşadığı coğrafyada Ermeni devleti kurulacağı korkusu, bu bir; 1915 Ermeni kıyımında Kürt ağalarının, beylerinin, şeyhlerinin bedavaya kapattığı mülklerin el değiştireceği korkusu, bu da iki… Ağır basan “sopa” olmuştur. Baksanıza Mustafa Kemal’in mektubuna: ”…Yurdumuzun Ermeni ayakları altında çiğnenmesine ve ulusumuzun Ermenilere tutsak olmasına…” Benim burada gördüğüm “sopa”nın Elcezire’ye, Güney Kürdistan, kadar uzanmış olduğudur. 

“Orası Elcezire kabulümüz değildir” derseniz, Nutuk, üçüncü cilt, Belgeler kitabına bakmanız önerimdir: Mutki’de Aşiret Başkanı Hacı Musa Bey’e, Şırnaklı Abdurrahman Ağa Hazretlerine, Dirşulu Ömer Ağa Hazretlerine, Muşarlı Resul Ağa Hazretlerine, Nurşinli Büyük Şeyhlerden Şeyh Ziyaettin Efendi Hazretlerine, Garzan’da Başkanlardan Cemil Çeto Beye, daha var,uzatmıyorum,Temmuz 1919’da yazmış olduğu mektupları okuyun. Hiç birisinde  “havuç” yoktur.Kaynağını yazdım. Bakın. Eksiksiz, tamamında Ermeni “sopası”  gösterilir…Gayet hürmetkâr… Vesselam!